Hiç eksilmesin zenginliğiniz Ephesoslular, ki belli olsun alçaklığınız.
Herakleitos
“Damien Hirst’ün sanatını ve Jacques Derrida’nın felsefesini iyi bilenler” kesişim kümesinin kısıtlı sayıdaki elemanları bu yazıda zaten bildikleri şeylerden bahsedileceğini, “yeni” bir şeyin mevcut olmadığını varsayabilir. Onların okumaya devam etmesine lüzum yok. Ben Nietzsche gibi “pek azlar” için yazmıyorum, doğası gereği merak sahipleri için ise fazla uzatmadan başlıyorum.
YouTube ilginç bir yer. Adeta serendipity sözcüğünün cisimleşmiş hali. Varolduğunu bilmediğiniz ama görünce aradığım tam olarak buydu diyeceğiniz pek çok şey barındırıyor. Ben de gezinirken Damien Hirst’ün YouTube’ta Stephen Fry ile iki yıl önceki bir söyleşisine rastladım.[1] The Currency adlı bir proje kapsamında ürettiği NFT (Non-Fungible Tokens) neviden eserleri satıyormuş. Sanat takipçisi değilim; Hirst’ün ismini ve bir temizlik görevlisinin -çok haklı olarak- çöp zannedip çöpe attığı bir eserinin başına gelenleri yıllar önce Donald Kuspit’in Sanatın Sonu kitabında okumuştum ilkin, yıllardır noktalardan (dots) oluşan eserler ürettiğini ise yeni öğrendim, yukarıda andığım YouTube videosunda yirmi beş yıldır(!) noktalarını geliştirerek mükemmel hale getirdiğini söylüyor. The Currency için ürettiği eserler ise bu projeye özel üretilmiş, A4 boyutundaki kağıtlar üzerindeki farklı renkte noktalardan oluşuyor. Başka NFT’lerden kısmen farkı, sanırım, her eserin ayrıca bir de fiziksel eşdeğerinin olması. Bunlardan 10.000 tane üretmiş, hepsini kurşunkalemle kendisi imzalamış (videoda bir kısmını imzalarken görünüyor, biz tümevarımsal olarak hepsini yine kendisinin imzaladığını varsayalım) ve her birinin arkasına yine kurşun kalemle bir not yazılmış (her not sevdiği şarkı sözlerinden alınmış, örneğin 6235 numaralı eserde “I don’t have my future” cümlesi varmış[2]). Hepsinin arkasında kendi büstünün silüeti var. Eseri ışığa tutunca net biçimde görülebiliyor (ya da ben paralara öyle yaptığım için bunu hayal ettim). Başka ayırt edici damgalar, hologramlar, işaretler de var, video-söyleşide görülebilir. Hatta satılan eserlerin sahiplerinden 22 Temmuz 2022’ye kadar ya NFT’sini ya da el yapımından birini seçmeleri istenmiş.[3] NFT’sini “yakmak istemeyenlerin” el yapımı “?” (muadillerinin, ilkörneklerinin, benzerlerinin, asıllarının… soru işareti yerine hangisi daha uygun düşer, bilemedim; paradigmatik eksende seçtiğim sözcüğe göre anlam da değişecek, epey gerildim) bin tanesini (sayıyla: 1000) yine bir performans olarak gerçekten tek tek “yakmış”.[4]
Bir parantez: Bu yakma performansında dinsel bir tören görmemek mümkün mü? Ateşe ve gösteriye aç, yüzlerce yıl önceki ataları gibi neye alet olduklarının farkında olmayan aptal seyircilerin karşısına siyah askılı bir iş pantolonuyla çıkan cellat-sanatçı-engizitör-küratör. Auto-da-fé’nin estetik bir görünüme büründürülmesi (faşizmin estetiğine dair tartışmalar seyrekleşti, galip geldi de denebilir), en nihayetinde neyin nasıl yakılacağına karar veren bir engizisyon soruşturması ve ardından “masum” bir tören. Hiç kimse beni Hirst’ün aklına bunların gelmediğine ikna edemez. Her şey ateşle değişilir, ateş de her şeyle, altının mallarla, malların da altınla değişilmesi gibi (Herakleitos). İğrenç ve Kutsal (sacer). Kirli, iğrenç, tiksindirici, dokunulmaz, kutsanmış, tekinsiz, tehlikeli olan arasındaki kökensel ilişki tam burada diploması elinden alınsın istemiyorsa her beşerî bilimler lisans mezununun aklına gelmeli.[5]
Yorumumu abartılı ve kötümser bulanlara René Girard kozumu oynuyorum: “Paranın günah keçisi olarak rolü modern dünyaya özgü değildir. Aglietta ve Orléan’ın söylediği, çok haklı olarak, parasal eşdeğerliğin (monetary currency) kurbandan geldiğidir. Diğer bir deyişle, tüm kurumlar; tiyatro, kral, eğitim, hukuk sistemi, cenazeler, savaş, avlanma vs. Yukarıdakilerin tümünde ilgimi çeken şey şu: Bunlar eşdeğerliğin (currency) kurbandan çıkıp geldiğini kanıtlıyorlar. Arkeoloji gitgide artan bir biçimde, paranın kurbanlarla değiştirilmesi (to exchange) ya da onların yerine geçmesi için (to be substituted for them) icat edildiğine dair mühim göstergelerin üzerindeki örtüyü kaldırdı”.[6] Birisi sergisine The Currency adını veriyorsa, bilincinde olsun veya olmasın, tüm bu anlam şebekesinin sorumluğunu da üstleniyor demektir.
Şimdi performansı, eylemi, fikri… (seçilen sözcüğe göre anlamı farklılaştıran aynı paradigmatik kaygı) her neyse işte onu yorumlamak (çözümlemek, anlamlandırmak, açıklamak…) lazım. Her bir eser birbirinden farklı. Dahası Hirst bırakalım her tekil eseri, her noktanın da diğerinden farklı olduğunu öne sürecektir (ya da belki o günkü ruh haline göre tüm noktaların sözlük tanımı gereği aynı olduğunu, üstelik hepsinin “mükemmel” noktalar olduklarını). Yine Herakleitos’a kadar yay gibi geriliyorum (Deleuze-Guattari’nin sonradan biraz abarttıkları “akışkanlık” meselesi).
Ama belli bir mesafeden bakılırsa aradaki farkı anlamak da pek mümkün değil. Aynı zannedilebilirler. Belli bir bakımdan aynı oldukları da söylenebilir: Her biri farklı sayıda ve renkte noktalar içeren A4 boyutunda birer kağıt işte. Yan yana elli iki tanesi koyulsa kişi muhtemelen kendisininkini ayırt etmekte zorlanır (iskambil destesi göndermesi için üzgünüm. Sayı değiştirilip Tarot destesi analojisi de kurulabilir). Yahut geceleyin eser sahiplerinden birinin evine girsek ve ondaki eşsiz parçayı bir başkasıyla değiştirsek muhtemelen hiç kimse fark etmezdi. Hirst bile aralarındaki farkı ayırt edemez. Yani Van Gogh’a ya da Kandinsky’e ait iki eser arasındaki farktan daha az fark içeriyorlar denebilir (bu da artık ne demekse!). İşte her şeyden referansa sığınmanın teskin ediciliği: Daima bir ayrım yokmuş gibi davranılabilir.[7]
Yekten öne sürüyorum (sürüyorum diyorum ama sürememiş olabilirim, yazı adeta kendisiyle savaşıyor; o halde yazıyı en başından beri boydan boya kesen anlamsal bir tutarlılık dizgesi kurmak adına, bkz. Herakleitos ve ve her şeyin babası olan polemos): Damien Hirst, Derrida’nın felsefe sahnesine davet ettiği diffèrance’ı, anlamın namevcutluğunu, anlamın farklılaşmasını/ertelenişini (différer), bununla birlikte uzamlaşma ve zamanlaşma olanağını satmayı başarıyor. Haksızlık etmemek için bir ihtiyat payı bırakıyorum: Belki de farklı alanlarda ürünler veren her sahtekâr gibi.
Diffèrance nedir? Bu imlem deviniminin, buradalık sahnesinde gözüküp burada denilen her öğenin kendisinden başka bir şeye ilişki kurmasından başka hiçbir biçimde olanaklı olmamasını sağlayan şeydir.[8]Noktaların var gibi görünmesi ve çokluğu bizi aldatmamalı. Gösterenin aşırı bolluğu onun fazlalığı öyleyse bir sonluluktan, diğer bir deyişle tamamlanması gereken bir eksiklikten ileri gelir.[9] Noktalar diğer noktaların ve 10.000 eserin (ayrıca NFT’lerinin…) birbiriyle ilişkisinden ve bunun sürekli değillenmesinden başka bir şey değil. İki nokta yan yana geldiğinde oraya hissettirmeden fark da çıkagelir, gelgelelim göze görünmez kalır. “Olanaklı olmaması” der Derrida. Olumsuz fiil çekimi. Gramatik olumsuzluk, mantıksal değilleme, çelişki, yokoluş, dönüşüm diffèrance’ın birer etkisi sadece. Derrida diffèrance telaffuz edildiğinde kulağa différencegibi gelmesiyle oynar (oyun, jeu, jouissance, haz göndermelerini hınzırca ekler). Yalnızca yazılı işaretlemeyle görünür olan “a” konuşmada fark edilmeden kalır. Yazılı metin üzerinde kayda geçirilen “a”nın ise fonetik ses karşılığıyla (currency) alakası yoktur. Bu artık herhangi bir mevcudiyetin göstereni değildir. Yalnızca kendisini işaret eder, şayet kendisiyle özdeştir deseydik de yüzlerce yıl önceki özdeşlik felsefelerinin içine savrulurduk, hayır. Peki, diffèrance’ın “a”sı bir yokluğu mu işaret eder? Diffèrance varlık-yokluk ikiliğinin dışındadır, mevcudiyete ve hiçlik isteğine olan bu ikiz takıntıyı sarsmak için öne sürülür. Her konuşmada, her yazıda bu “a” iz bırakarak geri çekilir. Varlığın yerine gelen bir yokluk değil, asla şimdi-burada mevcut olmamış bir şimdi-burada mevcudiyetin yerine geçen bir izdir, hiçbir şeyin başlangıcı olmayan bir köken.[10] Hirst’ün kendisi ve başka başka asistanları noktaları kağıdın üzerinde ürettikçe, izleyiciler gözlerini noktalar arasında gezdirdikçe, alıcılar al-sat işlemi yaptıkça, tereddüt ettikçe (bu tereddüt oyuna dahildir ve onu ölüme bağlar[11]), klavyenin tuşlarına bastıkça diffèrance bir aralık üretir. Kendini kuran, kendini dinamik olarak sürekli bölen bu aralığa “uzamlaşma” denir. Bu uzamlaşma sürekli bir erteleme/farklılaşma hareketi olduğundan dolayı, buna aynı zamanda “zamanın uzamlaşması” ve “uzamın zamanlaşması” da denebilir.[12] Damien Hirst işte bunu satmayı başarıyor. Ne dersek diyelim, hakkını teslim etmek gerek, büyük başarı.
Tezimi ortaya koydum. İşim aslında burada bitti. Toplumbilim’i karıştırırken görüyorum: Derrida “La Double Séance”da Mallarmé’nin bir metni “temsiliyetsiz bir polynodal örgütlenme” olarak düşündüğünü yazmış.[13]Kalbim çarpıyor, beynimde trampetler çalıyor, Hirst’ün eylemini Derrida sayesinde Mallarmé’nin arzusuyla buluşturma fırsatı yakalamışım, minik kairos’umu elimden kaçırmamalıyım. Node ve dot.[14] Ya da spots. Aynı gibiler, farklı gibiler, ama benzeştirilebilirler, kalp atışların arasında ufacık bir müdahale. Hadi, sadece biraz ittir, sapacak. Hiçbir şey temsil etmeyen, anlamsız bir sanat eseri. Düşünme, başka bir şeye erişmeye çalışma, sadece dikil orada ve bak (Mevcudiyetten, presence olandan, karşındaki nesneden (Gegen-stand: karşıda duran), şimdiki zamandan (Gegen-wart: karşıda bekleyen) bahsetmek çok abes olacak artık, ya da Wittgenstein’cı buyruğa bağlamak: “Düşünme, bak!”). Yeterince yaratıcı olamadığım için utanıyorum.[15]Sonra Hirst’ün noktalarını anımsıyorum. Hirst utanmıyorsa, hiç kimse utanmıyorsa ben niye utanayım diye kendimi avutuyorum.
(Hermann Melville’in “Yapmamayı tercih ederdim” diyen Kâtip Bartleby’ının aksine gizli gizli her eserin arkasına “I would not prefer to do” notu düşüp sanatçının imzasını taklit ettiği için Hirst’ü çileden çıkaran bir galeri asistanı Bartleby’ı hayal etmek hoşuma gitti- daha yaratıcı bir şeyler düşünebilenler düşünsün-. Şimdi bir kere daha düşününce, sadece bağıntıyı tersyüz etmiş olmak pek parlak bir fikirmiş gibi gelmedi. Ayrıca Hirst’ü buna kızıp kızmayacağını bilecek kadar tanımıyorum).
Bunları yazmışım. Elbette ara vererek yazıyorum. Başka şeyler karşıma çıkıyor. Konuyu araştırdıkça cahilliğim ortaya çıkıyor. Ne kadar saf olduğum da. The Currency’den evvel de noktalardan mürekkep eserler üretmiş Hirst, kendisi için noktalar yapacak asistanlar işe alıyormuş zaten. Hatta ilk ve en yetenekli asistanı Rachel Howard da ilerleyen süreçte bağımsız bir sanatçı olmuş. The Guardian’daki habere bakılırsa “okuduklarından ve izlediklerinden çok etkilendiği” söylenen Howard’ın stüdyosunda Derrida’dan(!) Russell’a pek çok kitabı varmış.[16] Herhalde Damien’la Rachel felsefi meseleler üzerine epey tartışmışlardır. Saçmalık. Saçma ama yazıyorum. Scribo, quia absurdum. Tuhaf bir inançlılık. Ne altına (Gold) ne Tanrı’ya inanan (God) her okuryazar gibi. Ne diyordu Umberto Eco: Tanrı’ya inanmayan kişi hiçbir şeye inanmayan biri değildir, her şeye inanan biridir o artık; astrolojiye, fala, vodoo’ya, anti-aging’e, organik tarıma, piyasanın mantığına, devlet başkanına, medyaya…
Her NFT eşsiz bir dijital eser, şu an (Mart 2024) The Currency kapsamındaki eserlerin yüzde on beşinden biraz fazlası satılmış, her biri 1,25 Ethereum (ETH) değerindeymiş vs. (bilgileri internet taramalarında buldum, yani güvenilir değil). Kendisi de Stephen Fry’a para dediğimiz şey üzerine düşündüğünde onun ethereal bir şey olduğunu, uzlaşımsal bir karakterde olduğunu, bir gerçekliğinin olmadığını söylüyor. Yani Aristoteles’ten beri bilmediğimiz bir şey söylemiyor. Derrida da “Diffèrance” makalesinde metafiziğin temelini oluşturan, konuşan, düşünen, işaretleyen, şimdi ve buradalığın teminatı olan bilinçli özne kavramını yapısöküme uğratır. [Bilince tanınan] bu ayrıcalık metafiziğin ether’idir.[17] Derrida yazı boyunca aslında bilincin oluşumunu buradalığın, ousia’nın, özün, mevcudiyetin, presence’ın değil, diffèrance’ın dizgesinin içinde ortaya çıkan bir etki, bir belirlenim olduğunu göstermeye çalışır.[18] Ether de artık her şeyi bir arada tutan beşinci öğe değil, tüm özdeşlik ve ayrım deviniminin içerisinde kısmi tutarlılık adaları oluşturan çeşitli işaretler sistemleri anlamına gelecektir. Sistemler sistemini kapitalizm olarak bile adlandıramayız. “Bunun adı yok”… [B]u adlandırılamaz, adsal etkilerin, ad denen göreceli olarak birleşmiş ya da atomsal yapılarını, kendilerinin içine, örneğin “diffèrance” adsal etkisinin de girdiği, getirildiği, yeniden yazıldığı ve orada yanlış bir giriş ya da yanlış bir çıkış olarak hâlâ oyunun bir parçası, dizgenin bir işlevi olarak durduğu ad değiştirmeler zincirlerinin olmasını sağlar.[19]
Gayet iyi biliyorum, ama yine de.
Damien Hirst’ün (YouTube videosunun sonlarında görülebilen) yüzlercesi tek bir kutunun içinde istiflenmiş, kendi silüetiyle damgalı eserlerin karşılığı olarak Benjamin Franklin, Abraham Lincoln, Kraliçe Elizabeth… silüetli banknotları yine bankaya yatırmadan, kutular içinde istifleyerek, bunlarla hiçbir şey satın almadan galerisinde muhafaza ettiğini hayal ediyorum. Kağıt karşılığı kağıt. Enstalasyon. Üşüyen çocuklarını ısıtmak için dolar banknotları yakan Pablo Escobar. Yakacak odunu olmadığı için çocukları saç kurutma makinesiyle ısınırken yan odada kendini asan Emine Akçay. Paraları tuvalete atıp sifonu çekme sahnesini çeken Michael Haneke. Mükemmel sahte çekler üreten kalpazan Frank Abagnale Jr. Bitcoin yaratıcısı Satoshi Nakamoto. Adlar. Elbet bir gün hepimiz yüzeyde buluşacağız. Buradan Spinoza’ya geçmek hem mümkün hem kolay: facies totius universi. Evrenin bütüncül yüzeyi. Spinoza bunun Tanrı’yı düşünme sıfatı altında kavramaya çalıştığımızda karşımıza çıkan bir sonsuz kip (tuhaf bir canavar!) olduğunu söylüyordu (o esnada arkadaşından öksürüğü için bir kavanoz gül reçeli göndermesini isteyen Spinoza), bugün herkes bu yüzeyin Tanrı’yla alakasız, küresel bir borç ve suç ağı olduğundan emin. Derken Spinoza’nın çehresinin 1972’de Hollanda’da 1000 guldenlik banknotların üzerinde olduğunu hatırlıyorum. Anlamı güçlendireceğini düşünerek bunu da paragrafın sonuna ekliyorum.
Damien Hirst sanatseverleri tokatlıyor. Sanatseverler bizi tokatlıyor. Ben de devreyi tamamlamak için Hirst’ü tokatlamak istiyorum. Maradona’nınki Tanrı’nın eliydi. Madem Tanrı öldü (ya da Giorgio Agamben’in dediği gibi paraya dönüştü[20]), o halde benim elim kime ait olurdu? Yine kendime mi? Kendimi tokatlamam aynı kapıya çıkacak o halde. Kendine yapılan her gönderme, ötekine gönderme yaparak, ötekinden dolaşarak (détour) ortaya çıkar. Böylece, kökensel silinmiş olur.[21]
Yayınlanmış ve gelecekte yayınlanacak başka sanat yazılarına ne kadar benzer bir yazı oldu. Bir bakımdan da farklı. Yol. Aşağı ya da yukarı. Bir ve aynı (Herakleitos). “Felsefe (diffèrance yüzünden) yolda olmaktır” dediği güne lanet eden Karl Jaspers. Nihayetinde Akdeniz havzasında aynı alfabenin aynı harfleriyle yazılıyor yazılar. Birbirlerinden ne kadar farklı olabilirler ki? Hepi topu yüzeyde birer çizik. Phaidros’ta yazının elinden gelen tek şeyin kendini tekrar etmek olduğunu, yazının “hep aynı şeyi imlediğini” (semainei) ve bir “oyun” (paidia) olduğunu söyleyen Platon’a dair.[22]
[1] https://www.youtube.com/watch?v=wafdDDRdlMI (29.01.24)
[2] https://www.artsy.net/article/weng-contemporary-damien-hirst-6235-future-the-currency (29.01.24)
[3] https://heni.com/nft/more-info/the-currency (29.01.24). Burada aklıma Sophie’nin Seçimi’nin gelmesi Hirst’e haksızlık mı olur? Nazilerin ideolojilerinden günümüze miras kalanların tam dökümünü yapabildik mi ki? Tıp, bilim, teknoloji, ideoloji, söylem, politika alanlarında eksiksiz bir bilanço çıkarmak mümkün mü? Peki, arınmak, temiz kalmak mümkün mü? Mümkün, tüm pisliğinizi paraya çevirmenin bir yolunu bulmanız yeterli. Para kokmaz (pecunia non olet).
[4] https://www.youtube.com/watch?v=qvNqvFURbnE (29.01.24)
[5] Sigmund Freud, Totem ve Tabu, çev. Kâmuran Şipal, İstanbul: Say, 2014, s. 39.
[6] Nadine Dormoy, The World of René Girard: Interviews, çev. William A. Johnsen, Michigan State University Press, 2024, s. 125.
[7] Jacques Derrida, “Diffèrance”, çev. Önay Sözer, Toplumbilim: Jacques Derrida Özel Sayısı, Sayı 10, 1999, s. 49.
[8] A. g. e. s. 54.
[9] Jacques Derrida, “Beşeri Bilimlerin Söyleminde Yapı, Gösterge ve Oyun”, Yazı ve Fark içinde, çev. P. Burcu Yalım, İstanbul: Metis, 2020, s. 381.
[10] Jacques Derrida, “Elips”, Yazı ve Fark içinde, çev. P. Burcu Yalım, İstanbul: Metis, 2020, s. 386
[11] Jacques Derrida, “Elips”, s. 389.
[12] Jacques Derrida, “Diffèrance”, s. 54.
[13] Ali Akay, “Yapıbozma ve Plastik Sanatlar”, Toplumbilim: Jacques Derrida Özel Sayısı, s. 21.
[14] https://en.wiktionary.org/wiki/node (17.03.24)
[15] Yaratma ya da felsefi anlamda poiesis tartışması için, Cornelius Castoriadis, Toplum İmgeleminde Kendini Nasıl Kurar? Cilt 2, çev. Işık Ergüden, İstanbul: İletişim, s. 54-66.
[16] https://www.theguardian.com/artanddesign/2015/jul/17/rachel-howard-damien-hirsts-first-and-best-assistant-steps-out-of-the-shadows (12.03.24)
[17] Derrida, “Diffèrance”, Toplumbilim: Jacques Derrida Özel Sayısı, s. 56.
[18] A. g. y.
[19] A. g. e. s. 60.
[20] https://ayrintidergi.com.tr/tanri-olmedi-paraya-donustu-giorgio-agamben-ile-soylesi/ (17.03.24)
[21] Ali Akay, “Yapıbozma ve Plastik Sanatlar”, Toplumbilim: Jacques Derrida Özel Sayısı, s. 23.
[22] Jacques Derrida, Platon’un Eczanesi, çev. Zeynep Direk, İstanbul: Pinhan, 2014, s. 15.
Ana Görsel: Artetrama