Yazıda bir “okur grubunu”, bir “alıcıyı” varsaymayı hep yanlış bir şey saydım. Bu yüzden yazarken bir hitap kitlesini düşünerek yazmaya inanmıyorum. Yazının kendi ekonomisi vardır, gözeteceği yegâne şey de bu ekonomidir. Yine de bu yazıyı yazmaya karar verdiğimde zorlandım. Sadece her birimizi derinden yaralayan, canımızı acıtan, dişlerimizi sıkmamıza, gözyaşlarına boğulmamıza yol açan afetin yükü sebebiyle değil. Eski yazı alışkanlığım sekteye uğradı. Bu da önce beni boğdu. Sonra bu yazıda sana hitap etmeye karar verdim, sadece sana Proteo. Bu yazı, senin için bir ağıt, bir saygı duruşu ve onurlandırma olsun istedim.
Bin yıllardır senin türdeşlerinle bir arada yaşıyoruz. Aslında bütün canlılar gibi başka canlılarla ittifak ve zaman zaman ihtilâf ilişkileri içindeyiz. Kavga ediyor ortaklaşıyor, seviyor nefret ediyor ve zaman zaman bütün bunları görmezden geliyoruz. Her şey “olağan” akışındayken kendimizi biricik sanmak, dünyayı kendimizden ibaret saymak çok kolay. Kim bilir belki sizler de öyle yapıyorsunuzdur. Mamalarınız, suyunuz gelmeye devam ettiği, bir şeyler aksamadığı sürece dünyanın merkezinde hissetmek kolaydır. Zaten bu kolaycılık bizim felaketimiz oldu.
Proteo, depremlerin yıkımı bütün şiddetiyle ortaya çıktığında çok başarılı bir çevirmen ve editör arkadaşımın (Erkal Ünal) çevirdiği veya editörlüğünü yaptığı bir kitaptan (hangisiydi hatırlamıyorum, beni bağışlasın) bir pasaj paylaştığını gördüm. Orada mealen, felaketlerin insanlar arasında ulusal, etnik, cinsel, dinsel vs. her tür sınırı aşan bir tür evrensellik yarattığı yazıyordu. Çok haklı ama eksik bu Proteo. Felaketler, sadece insanlar arasında değil, türler arasında da derin ve büyük bir kardeşlik yaratıyor. Senin enkazdaki mücadeleni isminle öğrenene kadar kedilerin, köpeklerin, muhabbet kuşlarının sûretinde onlarca kardeşlik manzarasına tanık oldum. Yıkıntılar arasında tıpkı senin gibi insan kurtarmaya çalışan köpekler, verilen bir kuru ekmeği enkaz altındaki yoldaşına götürmeye çalışan köpekler, birbirine korku ve çaresizlikle sarılan kediler ve köpekler, molozların içinde kuşuna sarılmış, çıktıktan sonra ona ekmek yediren su içiren insanlar… Bütün bu manzaraların bıraktığı etki, son derece yaralayıcı ve buruk bir sevinçti. Yaralayıcıydı, çünkü hiçbir canlı başına gelen bu ölümcül felaketi hak etmemişti ve buna hiç maruz kalmayabilirdi. Bu, bizim sizinle ve daha onlarca başka canlıyla işbirliği halinde şu ekosistemi üretme biçimimizin hiç de kaçınılmaz olmayan sonucuydu ve bunun için özür dilerim. Buruk da olsa sevinçti, çünkü hepimizi paramparça eden bu çaresizliğin içinde hayatta kalmaya, yaşamaya işaret ediyordu. Organizmalarımızı kateden yaşamın dirayetini simgeliyordu.
Proteo, insan bir filozof, Donna Haraway, en çok da senin türünü düşünerek bir dizi türe “yoldaş tür” ismini verir. Bu, onun için ekmeği ve suyu bölüşmek, ortak bir yaşam kurmak, birbirimize sahip çıkmak, ihtimam göstermek demektir. Onun örneklerinden bir diğeri de ilaç şirketlerinin laboratuvarlarındaki denek fareleridir. Laboratuvardaki düzenlemeye göre karşılıklı sorumluluktan sadece kör bir baskının kaldığı bir duruma kadar insan-fare ilişkilerinin değişebileceğini söyler. Haksız da sayılmaz ama laboratuvarlar gibi birçok noktada siz diğer canlılarla ilişkimiz bir tür “köle emeği” kullanımı ilişkisi. Bunun göz ardı edilemeyeceğine inanıyorum. O farelerin ilaçları test edip etmemek konusunda neredeyse hiçbir karar kudreti yok, acısını istediğimiz kadar paylaşalım. İlaçların yan etkilerini ölçmek için metabolizma emeklerini temellük ediyor, onları ölümle yaşam arasındaki eşikte asılı kalmaya mahkûm ediyoruz. Bu mahkûmiyetten onlarca şirket kâr sağlıyor.
Fakat senin durumunun farklı olduğuna inanmak istiyorum. Neticede farelerin kafesle sınırlanmış mekânlarının aksine, dört bir yandan açık bir mekânda ekip arkadaşlarına canla başla eşlik ettiğini, kaçıp gitmeyi aklına dahi getirmediğini biliyorum. Onlarla heyecanlanıp onlarla üzüldüğünü, heyecanlanınca kuyruğunu salladığını, üzülünce hüzünlü sesler çıkardığını hayal edebiliyorum. Onların senin için tuttukları yasta, düzenledikleri törende sevginin yoğunluğunu görüyorum. Hiçbir canlı ölmeyi istemez belki ama yine de ölümle yüzleşme ihtimaline rağmen insan yoldaşlarının imdadına koşmanın senin kararın olduğuna inanmak istiyorum.
Dolayısıyla Haraway isimli bu insan yoldaşımızın argümanında büyük bir hakikat yattığını düşünüyorum. O da başka canlılarla ekmeği bölüşmekten, bir arada yaşamaktan ve en zorlu anlarda birbirimizin derdine derman olmaya çalışmaktan kaçınamayacak oluşumuz. Ben, dürüst olmak gerekirse, çok da “duyarlı” bir insan olamadım. Ama ömrüm boyunca yaralanmış, aç ve soğukta kalmış sokak canlılarının yardımına koşan onlarca insan gördüm. Hem onların affına sığınarak hem de onlardan feyz alarak şunu söylemek istiyorum: Bu yeryüzündeki varoluşumuzu, ne kadar değersizleştirilmeye çalışılırsa çalışılsın tür-aşırı ihtimam ağlarına, bakımın ve dayanışmanın görünmez şebekelerine borçluyuz. Bu borcu ciddiye aldığımız, göz ardı edileni gözler önüne serdiğimiz gün, daha doğru sorular sormaya ve daha iyi yanıtlar bulmaya başlayacağımıza inanıyorum. Böylece senin gibi diğer yoldaşlarımızla, onurun, karşılıklı saygının ve ihtimamın üzerine inşa edilmiş, bunların en yüksek değerler olduğu bambaşka bir ekosistem kuracağız.
O gün gelene kadar Proteo, emeklerin için şükranlarımızı kabul et. Senin şahsında, senin adında, bu felaketten canları kurtarma mücadelesinin bütün isimsiz kahramanlarını onurlandırmamıza izin ver. Seni asla unutmayacağız, daima sevgi ve saygıyla anacağız. Teşekkürler Proteo, teşekkürler yoldaş.