Michelangelo, kendi döneminde Yunan beşerî bilimlerinin anlamının insan-Mesih’i Tanrı-Mesih’e dönüştürmek olduğunu; kendi plastik sorununun Orta Çağ’daki gibi bir katedral yapmak, Yunan’daki gibi bir insanı tanrıya benzetmek değil insandan bir katedral yapmak olduğunu biliyordu. Bunu yaparken zamanının resminin ulaşamayacağı bir yücelik standardı belirledi. Resim ise gösterişli bir sanata yönelik o neşeli arayışını sürdürecekti; ta ki modern zamanlarda onun yetersizliğinden tiksinen Empresyonistler, çirkin vuruşlardan ibaret empresyonizme özgü bir yüzey oluşturma ısrarıyla yerleşik güzellik retoriğini yok etme hareketini başlatana kadar…
Modern sanatın dürtüsü güzelliği yok etme arzusuydu. Ne var ki, Rönesans’ın güzellik kavramlarını bir kenara bırakmakla birlikte yüce mesajının yerine bir şey koyamayan Empresyonistler, mücadeleleri esnasında kendi plastik tarihlerinin kültürel değerleriyle meşgul olmak zorunda kaldılar ve böylece hayatı deneyimlemenin yeni bir yolunu uyandırmak yerine sadece bir değer aktarımı yapabildiler. Kendi yaşam biçimlerini methederek gerçekten güzel olanın ne olduğu sorununa takıldılar ve sadece genel güzellik sorunu karşısında kendi konumlarını yeniden ifade edebildiler; tıpkı daha sonra Kübistlerin, hem Rönesans’ın kadife yüzeylerinin hem de Empresyonistlerinkilerin yerine bir gazete yaprağı ve zımpara kağıdı koyan Dada jestleriyle yeni bir vizyon yaratmak yerine benzer bir değer aktarımı yapmaları ve sadece kağıt yaprağını yüceltmeyi başarmaları gibi. Genel olarak Avrupa kültür kalıbında bir tutum olarak yükseltme retoriği o kadar güçlüdür ki modern sanat olarak bildiğimiz devrimin yücelik unsurları yeni bir deneyim gerçekleştirmekten ziyade kalıptan kaçma çabası ve enerjisinde mevcuttur. Picasso’nun çabası yüce olabilir ancak eserinin güzelliğin doğasının ne olduğu sorusuna dair bir meşguliyet olduğuna şüphe yoktur. Mondrian bile, saf konu üzerindeki ısrarıyla Rönesans resmini yok etme girişiminde, sadece beyaz düzlemi ve dik açıyı yücenin paradoksal olarak mükemmel duyumların mutlağı haline geldiği bir yücelik alanına yükseltmeyi başarmıştır. Geometri (mükemmellik) onun metafiziğini (yüceltme) yutmuştur.
Avrupa sanatının yüceye ulaşmadaki başarısızlığı, duyumun gerçekliği (ister çarpıtılmış ister saf olsun nesne dünyası) içinde var olma ve saf plastisite (bu plastisite ister romantik aktif yüzey ister klasik durağan yüzey olsun Yunan güzellik idealini yansıtır) çerçevesinde bir sanat inşa etme yönündeki bu kör arzudan kaynaklanmaktadır. Başka bir deyişle, yüce bir içerikten yoksun kalan modern sanat, yeni bir yüce imge yaratmaktan acizdi ve Rönesans’ın figür ve nesne imgelerinden, onları çarpıtmak ya da geometrik biçimciliklerden oluşan boş bir dünya – soyut matematiksel ilişkilerden oluşan saf bir retorik – uğruna onları tamamen yadsımak dışında uzaklaşmayı başaramamış; [bunun yerine] güzelliğin doğası üzerine – Güzellik doğada mı yer alır, yoksa onu doğasız da bulmak mümkün müdür?- bir mücadeleye girmiştir.
Burada, Avrupa kültürünün ağırlığından kurtulduğumuz Amerika’da, sanatın güzellik ve onu nerede bulacağımız sorunuyla herhangi bir ilgisi olduğunu topyekûn reddeden bazılarımızın bu soruya bir yanıt bulduğuna inanıyorum. Şimdi ortaya çıkan soru ise şudur: yüce olarak adlandırılabilecek bir efsane ya da mitosun olmadığı bir zamanda yaşıyorsak, saf ilişkilerde herhangi bir yüceltmeyi kabul etmeyi reddediyorsak, soyut olanda yaşamayı reddediyorsak nasıl yüce bir sanat yaratabiliriz?
İnsanın yüceltilmiş olana yönelik doğal arzusunu, mutlak duygularla ilişkimize dair bir kaygıyı yeniden ortaya koyuyoruz. Modası geçmiş ve eskimiş bir efsanenin gereksiz aksesuarlarına ihtiyacımız yok. Gerçekliği apaçık ortada olan; ister yüce ister güzel olsun modası geçmiş imgelerle bağlantıları çağrıştıran aksesuar ve koltuk değneklerinden yoksun imgeler yaratıyoruz. Kendimizi Batı Avrupa resminin aygıtları olan hafıza, çağrışım, nostalji, efsane, mit ya da her neyse onun engellerinden kurtarıyoruz. İsa’dan, insandan ya da “hayattan” değil kendimizden, kendi duygularımızdan katedraller yapıyoruz. Ürettiğimiz imge, tarihin nostaljik gözlükleri olmadan ona bakacak herkes tarafından anlaşılabilen, gerçek ve somut bir vahiy imgesidir.
* “Sanat İdeaları, Sanatta Neyin Yüce Olduğuna Dair Altı Görüş” isimli makaleden alınmıştır; bkz. “The Ides of Art, Six Opinions on What is Sublime in Art?” , Tiger’s Eye (New York), No.6 (15 Aralık 1948), ss. 52-53.
Çevirmen: Tahsin Aladağ
Redaksiyon: Öznur Karakaş