Ansızın, son elli yıl boyunca düşündüklerimizi sıfırdan yeniden düşünmek zorunda kaldık. Neyse ki tüm eski meseleler önemini yitirdiğinden elimizde fazladan bol bol zaman var, Tanrı’ya şükür (yoksa Tanrı bir virüs mü?).
Üç ayrı konu üzerine bir şeyler söyleyeceğim. Bir: İnsanlık tarihinin sonu, ki gözlerimizin önünde açıkça yaşanıyor. İki: kapitalizmden giderek özgürleşme ve/veya muhtemel tekno-totalitarizm tehlikesi. Üç: uzun süredir modern inkârının ardından ölümün (nihayet) felsefe sahnesine geri dönüşü ve enerji kaybı olarak bedenin canlanışı.
- Mahluklar
Bir numara: Süregiden viral kıyameti en iyi öngörmüş olan filozof Donna Haraway’dir.
Staying with the Trouble eserinde, evrimin failinin artık Tarihin öznesi olarak İnsan olmadığını öne sürer.
Bu kaotik süreçte insan merkeziliğini kaybediyor, ancak bundan ötürü modern hümanizmin nostaljikleri gibi umutsuzluğa düşmemeliyiz. Aynı zamanda, çağdaş trans-hümanist tekno-manyakların yaptığı gibi tekno-saplantılı yanılsamalarda avuntu bulmamalıyız.
İnsanlık tarihi sona erdi ve artık tarihin yeni failleri Haraway’in deyimiyle “mahluklar”. “Mahluk” sözcüğü ufak yaratıklara, mutasyonu kızıştırmak gibi tuhaf işler karıştıran küçük ve oyuncu yaratıklara gönderme yapar. Virüs işte.
Burroughs virüslerden mutasyon ajanları olarak bahseder: biyolojik, kültürel, dilbilimsel mutasyonun.
Bu kaotik süreçte insan merkeziliğini kaybediyor, ancak bundan ötürü modern hümanizmin nostaljikleri gibi umutsuzluğa düşmemeliyiz. Aynı zamanda, çağdaş trans-hümanist tekno-manyakların yaptığı gibi tekno-saplantılı yanılsamalarda avuntu bulmamalıyız.
Mahluklar, bireyler gibi var olmazlar. Tomurcuklanma süreci içinde kolektif bir şekilde yayılırlar.
2020 yılı, insanlık tarihinin çözüldüğü yıl olarak görülmelidir –insanlar yer yüzü gezegeninden kaybolduğundan değil, insanlığın kibrinden usanmış yer yüzü gezegeni, insanlığın Will zur Macht’ını[1] imha etmek için mikro-kampanyalar başlattığından.
Yer yüzü, dünyaya karşı ayaklanıyor, bu gezegenin failleri seller, yangınlar ve daha çok bütün mahluklardan.
O halde, evrimin faili, artık bilinçli, saldırgan ve güçlü-iradeye sahip insanoğlu değil moleküler madde, kontrol edilemez mahlukların mikro-akışları; eril Tarihi (History), teleolojik Aklın Duyarlık ve duyusal kaotik oluşla yer değiştirdiği zaman olan dişil-Tarihle (Herstory)[2] ikame ederek üretim ve söylem mekanını işgal ediyorlar.
Hümanizm, erken Rönesans dönemi İtalyan filozoflarının teolojik belirlenimciliğin olmayışıyla özdeşleştirdiği ontolojik özgürlüğe dayalıdır. Teolojik belirlenimcilik sona ermiştir ve virüs teleolojik Tanrının yerini almıştır.
Tarihsel sürecin motoru olan öznelliğin sonu, bizim büyük T’ile Tarih dediğimiz şeyin sonuna ve bilinçli teleolojinin yerini çoklu tomurcuklanma stratejilerinin aldığı bir sürecin başlangıcına işaret eder.
Moleküler süreçlerin yayılması olarak tomurcuklanma, bir makro-proje olarak tarihin yerini alır.
Düşünce, sanat ve politika bundan böyle bütünleştirme (Hegelci anlamda Totalizierung) projesi olarak görülemez, ancak bütünlük olmaksızın tomurcuklanma süreci olarak görülebilir.
- Faydalı
Kırk yıllık neoliberal hızlanmadan sonra, finansal kapitalizm yarışı aniden durma noktasına geldi. Bir, belki iki ve hatta üç aylık küresel tecrit, insanların ve malların küresel dolaşımı ve üretim sürecinde uzun bir kesinti, uzun süren bir inziva, pandemi trajedisi… Bütün bunlar kapitalist dinamikleri belki de onarılamaz ve tersine çevrilemez bir şekilde bozacaktır. Politik ve finansal düzeyde küresel sermayeyi yöneten güçler ekonomiye muazzam miktarda para pompalayarak onu çaresizce kurtarmaya çalışıyor. Milyarlarca, milyarca milyar… rakamlar, artık neredeyse şuna varacak olan sayılar: sıfır.
Aniden para hiçbir şey ifade etmez oldu -ya da çok az şey ifade ediyor.
Sorun şu: Somut gereksinimlerimiz nedir? İnsan hayatı, kolektif yaşam ve tedavi için yararlı olan nedir?
Ölü bir bedene neden para veresiniz ki? Küresel ekonominin bedenine para pompalayarak onu hayata döndürebilir misiniz? Döndüremezsiniz. Asıl önemli nokta ise, hem arz hem talep tarafının bir uyaran olarak paraya bağışık olmasıdır, çünkü bu kez durgunluk finansal nedenlerden (2008’de olduğu gibi) değil bedenlerin çöküşünden kaynaklanıyor ve bedenlerin finansal uyaranla hiçbir alakası yok.
Kırk yıllık neoliberal hızlanmadan sonra, finansal kapitalizm yarışı aniden durma noktasına geldi. Bir, belki iki ve hatta üç aylık küresel tecrit, insanların ve malların küresel dolaşımı ve üretim sürecinde uzun bir kesinti, uzun süren bir inziva, pandemi trajedisi… Bütün bunlar kapitalist dinamikleri belki de onarılamaz ve tersine çevrilemez bir şekilde bozacaktır.
Emek-para-tüketim döngüsünün ötesine giden eşiği geçiyoruz.
Bir gün beden karantinadan çıktığında sorun, zaman, çalışma ve ücret arasındaki ilişkiyi, borç ve geri ödemeyi tekrar dengeye sokmak olmayacak. Avrupa Birliği kendi borç ve denge takıntısı yüzünden çatırdadı ve zayıfladı, ancak insanlar ölüyor, hastanelerde solunum cihazları tükeniyor ve doktorlar, bulaşı korkusu, kaygı ve yorgunluktan mahvolmuş durumdalar. Şu an için bütün bunlar parayla değiştirilemez, çünkü mesele para değil. Sorun şu: Somut gereksinimlerimiz nedir? İnsan hayatı, kolektif yaşam ve tedavi için yararlı olan nedir?
Uzun zamandır, ekonomi alanından sürgün edilmiş olan kullanım değeri tekrar aramızda ve artık fayda sağlayan ne varsa o kral oldu.
Para, henüz bulunamamış aşıyı satın alamaz, henüz üretilmemiş koruyucu maskeleri satın alamaz, Avrupa sağlık sistemindeki neoliberal reformlarla imha edilmiş olan yoğun bakım departmanlarını satın alamaz. Hayır, para var olmayan bir şeyi satın alamaz. Yalnızca bilgi ve zeki emek henüz var olmayanı satın alabilir.
Özetle, para şu an kudretsiz. Yalnızca toplumsal dayanışma ve bilimsel zekâ canlı ve her ikisi de politik açıdan güçlenebilirler. Küresel karantinadan sonra normale geri dönmeyeceğimizi düşünmemin sebebi budur. Normal asla geri dönmeyecek. Akıbetimizin ne olacağı henüz belirlenmedi ve öngörülebilir değil.
Önümüzde iki politik alternatif var: ya şiddet aracılığıyla kapitalist ekonomiyi yeniden başlatacak tekno-totaliter bir sistem ya da insan etkinliğinin kapitalist soyutlamadan özgürleşmesi ve fayda üstüne kurulu moleküler bir toplumun yaratımı.
Çin hükümeti, büyük ölçekli tekno-totaliter kapitalizm deneyini halihazırda gerçekleştiriyor. Bireysel özgürlüğün geçici lağvedilişiyle öngörülen bu tekno-totaliter çözüm, Agamben’in son tartışmalı metinlerinde haklı olarak işaret ettiği üzere gelmekte olan devrin baskın sistemi haline gelebilir.
Önümüzde iki politik alternatif var: ya şiddet aracılığıyla kapitalist ekonomiyi yeniden başlatacak tekno-totaliter bir sistem ya da insan etkinliğinin kapitalist soyutlamadan özgürleşmesi ve fayda üstüne kurulu moleküler bir toplumun yaratımı.
Ancak Agamben’in söyledikleri sadece mevcut acil durumun ve muhtemel geleceğin bariz bir tanımı. Ancak ben muhtemelin ötesine gitmek istiyorum, çünkü olanaklı olan benim için çok daha ilgi çekici. Olanaklı olan ise soyutlamanın arızasında ve somut gereksinimlerin taşıyıcısı olan somut bedenin dramatik bir biçimde geri dönüşündedir.
Faydalı olan, toplumsal alana geri döndü. Uzun zamandır unutulmuş ve soyut kapitalist değerlenme süreci tarafından inkâr edilmiş olan faydalılık şimdi sahnenin kralı.
Bu karantina günlerinde fabrikalar kapandığı ve arabalar çalışmadığı için gökyüzü temiz, atmosferse kirlenmeye neden olan parçacıklardan arınmış durumda. Çevreyi kirleten doğal maddeleri işlemeye dayalı ekonomiye dönecek miyiz? Birikim için yıkımın normal taşkınlığına ya da mübadele değeri uğruna faydasız hızlanmaya geri dönecek miyiz? Hayır, faydalı olanın üretimi üzerine kurulu bir toplumun yaratımı yönünde ileriye gitmeliyiz.
Şu anda neye ihtiyacımız var? Şu an oldukça acilen hastalığa karşı aşıya, koruyucu maskelere ve yoğun bakım ekipmanına, uzun vadede ise yiyeceğe, duyguya ve zevke ihtiyacımız var. Ayrıca yeni bir hassasiyet, dayanışma ve kanaatkarlık kültürüne.
Kapitalist iktidardan geriye kalan ne varsa, topluma tekno-totaliter bir denetim sistemini dayatacaktır. Bu belli. Ancak alternatif artık burada: birikim ve ekonomik büyüme baskılarından özgürleşmiş bir toplum.
- Zevk
Üzerine düşünmek istediğim üçüncü nokta ise faniliğin insan yaşamının tanımlayıcı özelliği olarak geri dönüşü. Kapitalizm ölümü aşma yönünde fantastik bir teşebbüs oldu. Birikim, ölümün yerine değerin soyutlamasını ve hayatın piyasa içindeki yapay sürekliğini koyan bir Ersatz’dır[3].
Endüstriyel üretimden enfo-çalışmaya geçiş, bağlaşımdan iletişim alanında bağlantıya geçiş, kapitalist evrimin temel tehdidi olduğunu söyleyebileceğimiz soyutlama yarışının son noktasıdır.
Pandemi halinde, bağlaşım yasak –evinizde kalın, dostlarınızı ziyaret etmeyin, mesafenizi koruyun, kimseye dokunmayın-. Çevrimiçi geçirilen zaman inanılmaz boyutlarda artıyor ve bütün toplumsal ilişkiler –iş, üretim, eğitim- bağlaşımı yasaklayan bu alana taşınmış durumda.
Belki de Agamben’in tahmin ettiği gibi tümüyle her şeyin birbirine bağlandığı bir yaşam tarzının totaliter cehennemi içine girebiliriz. Ancak farklı bir senaryo mümkün.
Peki ya bağlantıya aşırı yüklenmek büyüyü bozarsa? Pandemi nihayet dağıldığında (diyelim ki dağıldı), psikolojik olarak yeni bir özdeşleşme kendini dayatabilir: çevrimiçi olmak hastalıkla özdeşleştirilebilir. Ayrıca gençleri, bağlantı sağlayan ama yalnız ve korku dolu zamanları hatırlatan ekranlarını kapatmaya mecbur edecek bir şefkat hareketi hayal etmek ve yaratmak zorundayız. Bu endüstriyel kapitalizmin fiziksel tükenmişliğine geri dönmemiz gerektiği anlamına gelmiyor, daha ziyade otomasyonun fiziksel emekten azat ettiği zamanın zenginliğinden istifade etmek ve zamanımızı fiziksel ve zihinsel zevke adamak demek.
Bu salgında şahit olduğumuz ölümün kitlesel yayılımı, belki de neşenin ertelenişinin yerine keyfetme kaynağı olarak zaman hissimizi yeniden etkinleştirebilir.
Ayrıca gençleri, bağlantı sağlayan ama yalnız ve korku dolu zamanları hatırlatan ekranlarını kapatmaya mecbur edecek bir şefkat hareketi hayal etmek ve yaratmak zorundayız.
Pandeminin sonunda, uzun bir tecrit döneminin ardından insanlar, sanal bağlantının ebedi hiçliğine, mesafelenmeye ve tekno-totaliter entegrasyona dalmaya devam edebilirler. Bu mümkün ve hatta muhtemel. Ancak muhtemel olana mahkûm olmamalıyız. Şimdide saklı olan olanağı keşfetmeliyiz.
Belki de aylar süren aralıksız çevrimiçi bağlantıdan sonra insanlar evlerinden ve apartmanlarından çıkıp bağlaşmayı arayacaktır. Bir dayanışma ve hassasiyet hareketi yükselip insanları bağlantı diktatörlüğünden kurtulmaya sevk edebilir.
Ölüm, bir kez daha, manzaranın orta yerine kuruldu: bu, insanları hayatta tutan uzun zamandır inkâr edilmiş olan fanilikten başka bir şey değil.
[1] ç.n. Güç istenci (Alm.)
[2] ç.n. Yazar burada Türkçe’ye aksettirmenin mümkün olmadığı bir kelime oyunu yaparak içinde üçüncü tekil şahsın eril iyelik sıfatı olan “his” kelimesini barındıran Tarih (History) kelimesine karşı üçüncü tekil şahsın dişil iyelik sıfatı olan “her” kelimesiyle feminist diyebileceğimiz bir perspektif ters-çevrimi gerçekleştiren Her-story kelimesini tercih ediyor.
[3] ç.n. İkame (Alm.)
E-flux’da yayımlanmış yazıyı Çağrı Uluğer Türkçe’ye çevirdi, Öznur Karakaş çeviriyi redakte etti.
[…] Franco (2020). https://terrabayt.com/dusunce/arizanin-otesi-olasi-akibetimiz-ustune-uc-tefekkur/ erişim: 03. 04. […]