Hayatım boyunca kamusal söylem asla şimdiki kadar aptalca, acımasız, irrasyonel ve bütünüyle manasız olmamıştı.
“Kill All Normies” kitabının yazarı Angela Nagle ile röportaj
The Economist: “Normiler” kimlerdir ve neden bazı insanlar onları öldürmek istiyor?
Angela Nagle: Temelde ortalama zevkleri, fikirleri, siyasi görüşleri, haber kaynakları vb. olan normal insanlar demek. İnsanlar, karanlık online politik alt-kültürlerin ve forumların tavşan deliğinden derinlere indiğinde, cahil ve aydınlanmamış görülen, bu durumlarından ötürü kısmen dünya meselelerinden sorumlu olduğu düşünülen bir normi ile ilişki kurmak ve ona olayları anlatmak imkansız hale gelir. Bu terim, aynı zamanda, sürekli online kapalı devrede olan kişilerin bakış açısından, sosyal açıdan uyumlu, nadiren online olan, çoğunlukla çevrimdışı yaşayan kişileri tanımlamak için de kullanılır.
İnsanlar, karanlık online politik alt-kültürlerin ve forumların tavşan deliğinden derinlere indiğinde, cahil ve aydınlanmamış görülen, bu durumlarından ötürü kısmen dünya meselelerinden sorumlu olduğu düşünülen bir normi ile ilişki kurmak ve ona olayları anlatmak imkansız hale gelir.
Bu elbette gerçekten çoğunluğu öldürme çağrısı değildir, daha çok Primal Scream’in “Bütün Hippileri Öldür” ve Philip K Dick’in “Kalan Herkesi Öldür” veya “Kafandaki Polisi Öldür” ifadeleriyle ilişkilendirebileceğimiz radikal politik slogan gibi bir şey.
The Economist: Liberalizm doğası gereği kendi muhaliflerine göz yumar. Yine de çevrimiçi kültür o kadar kötücül ki acaba liberalizmin ayakta kalma becerisini de zayıflatıyor mu?
Nagle: Twitter’da biraz zaman geçirin veya YouTube yorumlarına bakın, liberal aydınlanma ideallerine inancı uzun süre muhafaza etmenin zor olduğunu göreceksiniz. Bize istediğimizi söyleme özgürlüğü verildiğinde olduğumuz şey hakikaten çok çirkin. Hayatım boyunca kamusal söylem asla şimdiki kadar aptalca, acımasız, irrasyonel ve bütünüyle manasız olmamıştı.
Kültür savaşlarının bizi götürdüğü nokta gerçekten bağdaşmaz iki taraf arasındaki bir savaş ve her iki taraf da diğerini kabul etmek yerine onun ölmesini yeğlediği bir dünya istiyor. Bu noktaya geldiğimizde artık liberal bir kamusal alanın mümkün olup olmayacağından emin olamam. Bunu savunanlar, fikirlerinin bu koşullar altında galip geleceği inancıyla epey heveslenme eğiliminde. Fakat liberalizm şu an son derece zayıf ve bence çok daha güçlü ideolojilerin önümüzdeki yıllarda onu ezmesi muhtemel.
The Economist: Politik doğruculuğun kısıtlayıcı doğası insanları farkında olmadan ilerici politikalardan uzaklaştırıyor mu?
Nagle: Dürüst oldukları taktirde tek bir ciddi kişi bile bu noktada uzaklaştırdığını inkar edemez. Birçok insan ilerici siyasete ilgi duyuyor çünkü dünyanın eşitsiz ve adaletsiz olduğunu görüyorlar ve daha iyi ücret, daha iyi eğitim ya da sağlık hizmeti istiyorlar. Ama derhal bunun yeterli olmadığını anlıyorlar. Tasfiye olmamak için bir dizi konuda hep daha çetrefili ve daha tuhaf bir hal alan doğru addedilen pozisyonları öğrenmek zorunda kalıyorlar, ifşadan kaçınmak için de parmak uçları üzerinde dikkatlice ve ürkekçe yürümeye devam etmeleri gerekiyor.
Böyle bir ortamda hiçbir şekilde mizah ya da entelektüel keşif artık mümkün olamaz. Geçen yüzyılın öyle ya da böyle önemli sayılan ilerici entelektüellerinden herhangi birini düşünün, günümüzde nasıl hayatta kalacaklarını bir tasavvur edin. Düpedüz tasfiye edilirlerdi. Bir konuya muhalif olmak zorunda kalırlardı ve buna müsamaha gösterilmezdi.
Tasfiye olmamak için bir dizi konuda hep daha çetrefili ve daha tuhaf bir hal alan doğru addedilen pozisyonları öğrenmek zorunda kalıyorlar, ifşadan kaçınmak için de parmak uçları üzerinde dikkatlice ve ürkekçe yürümeye devam etmeleri gerekiyor.
The Economist: Aşırı sağ ihlalci fikirleri yaymak için ironiyi nasıl kullanıyor? Aşırı sol buna benzer bir şey yapıyor mu, öyleyse nasıl? (Ve değilse, neden?)
Nagle: İroni ve ihlal genelde politik sol tarafından uzun süredir kullanılan estetik araçlar, 1968’den beri varlıklarını sürdürdükleri kesin. Kitapta, sağın uzun süredir nasıl kibarlık taslayan bir muhafazakârlıkla yönetildiğini, Trump yanlısı sağcı gençlik siyasetinin bundan bir kopuş sergilediğini yazıyorum. Liberal kültürel ana akımı ve solu gafil avladılar.
Birden Trump seçildiğinde, liberal ya da sol eğilimli gazeteciler neyin ironik neyin gerçek olduğunu yakalamaya ve çözmeye çalışıyorlardı. Dolayısıyla örneğin, punklar 70’lerde gamalı haçları ironik olarak kullanırdı ve bu grupların çoğu ilerici kanonun bir parçası haline geldi fakat alternatif sağ ve çeşitli Trump yanlısı online alt-kültürler benzer bir tarzla ortaya çıktığında, faşizmle flörtlerinin hangisinin ironik olduğunu bilmek güçleşti.
The Economist: Kültür savaşları genellikle ekonomik beklentileri azalan ve cinsel partner bulamayan genç erkeklerin güdümünde gibi görünüyor. Bu birtakım politikalarla çözülebilecek bir sorun mu yoksa liberallerin yeni bir siyasi ton mu keşfetmesi gerekiyor?
Nagle: Cinsel devrimin daha karanlık sonuçlarından biri de çok korkunç bir pornografiyle yetişen ve sanal veya hayali dünyada Marquis de Sade gibi olabilen fakat gerçek dünyada, mensubu oldukları topluluklarda ve toplumlarda daha öncesine nazaran hiç olmadığı kadar az fail olan, daha az insani etkileşim kuran, daha az beklentisi ve daha az katkısı olan genç erkekler kuşağının doğması. Milenyum kuşağında, kadınlar da dahil olmak üzere daha önce benzeri görülmemiş düzeyde bekar kalma ve çocuk yapmama eğilimi hakim.
Cinsel devrimin daha karanlık sonuçlarından biri de çok korkunç bir pornografiyle yetişen ve sanal veya hayali dünyada Marquis de Sade gibi olabilen fakat gerçek dünyada, mensubu oldukları topluluklarda ve toplumlarda daha öncesine nazaran hiç olmadığı kadar az fail olan, daha az insani etkileşim kuran, daha az beklentisi ve daha az katkısı olan genç erkekler kuşağının doğması.
Ne yazık ki, online kültür savaşları o kadar hararetli bir hal aldı ki buna dair iyi niyetli veya aklı selim bir konuşma yapmak neredeyse imkansız ancak bu durumun hem erkekler hem kadınlar için geçerli uzun vadeli toplumsal çıkarımları milenyum kuşağı yaşlandıkça kesinlikle çok önemli olacak. Bence bu sorunlardan bazılarına yönelik ekonomik çözümler var fakat bu noktada bu çözümler kültürde de büyük bir değişim gerektiriyor. Gençlerin aile kurabilecek güçte olmaları, evlerinin ve öyle ya da böyle istikrarlı işlerinin olması gerekiyor. Ayrıca sıradan insanların itibarını da yeniden tesis etmemiz gerekiyor.
Amansız, rekabetçi bireycilik, romantik ve özel alana da uygulanıyor ve bu son derece anti-sosyal. Ancak sonuçta tüm bunların ortaya çıkışı gerçekten demografiyle ve ırkla ilgili. Şimdi bu konularda doğrudan psiko-cinsel yorumlara dalmadan önce –ki ben de geçmişte bu hataya düşmüştüm- bu mevzuların dikkate alınması gerektiğine dikkat çekmek isterim.
*Nalan Kurunç The Economist‘ten çevirdi; Öznur Karakaş çevirinin redaksiyonunu ve son okumasını yaptı.