Güney Kore’de eğlence endüstrisi denince; yabancılar, öncelikle pıtrak gibi çoğalan, seri üretim, hareketli K-Pop müziğinden haberdar olsa da son yıllarda birkaç Kore filmi ve televizyon serisi uluslararası ilgi gördü. Ülkenin ihraç ettiği sinema filmleri ise çok daha karanlık, doğrudan ve alegorik olarak Kore’deki kapitalist yaşamın gaddar gerçeklerini ele alıyorlar.
Bu türe en son dahil olan Netflix’in distopik hayatta kalma draması Squid Game, şu anda bu platformun tüm zamanların en çok izlenen dizilerinden biri olmaya aday. Boong Joon-ho’nun 2019 tarihli Oscar ödüllü filmi Parazit ve 2020 Netflix K-draması Extracurricular gibi Squid Game de Kore’deki sosyoekonomik eşitsizliğe karşı yükselen hoşnutsuzluğu yansıtıyor.
Dört “Asya Kaplanı”ndan biri olan, [diğerleri Tayvan, Singapur ve Hong Kong’tur ç.n.] ve Kore Savaşı’ndan sonra hızlı bir endüstriyelleşme geçiren Güney Kore ekonomisi, son altmış yılda muazzam değişiklikler yaşadı. 1960’da Güney Kore, kişi başına düşen 82 dolar ile, ekonomik olarak sömürülen ve yoksul bırakılmış Ghana, Senegal, Zambia ve Honduras gibi ülkeleri içeren uzun listede gerilere düşmüştü. Bu durum, diktatör Park Chun-hee 1961’de iktidar olduktan sonra değişti ve Kore müthiş bir ekonomik büyüme yaşamaya başladı. “Han Nehri Mucizesi” olarak bilinen Güney Kore, düşük gelirli bir ülkeden 20-30 yılda dünyanın önde gelen ekonomilerinden biri haline geldi.
Kore’nin ekonomik büyümesi toplamda yaşam standardını yükseltse de pek çokları göz ardı edildi. Güney Kore, intihar oranları dünyada en yüksek ülkelerden biri, intihar özellikle de neredeyse yarısı açlık sınırının altında yaşayan yaşlılar arasında sık görülüyor. Gençlerinse kendi mücadeleleri var; askere alınma, artan akademik baskı, sarsıcı işsizlik oranları (2020’de gençlerde işsizlik oranı %22 idi) bunlardan bazıları. Koreli gençler oldukça stresli olan bu kısıtlı imkanlar toplumu için bir deyiş icat ettiler: “Hell Joseon” (Cehennem Hanlığı); bu ifade, modern Kore’nin sözde geride bıraktığı katı bir hiyerarşiye sahip olan Joseon Hanedanlığı’na nüktedan bir gönderme aslında.
Milyonlarca sıradan Koreli yaşam savaşı verirken, ülkenin seçkinleri ekonomi üzerinde ciddi bir kontrol sahibi. Kore ekonomisi, cheabols (zengin aile) adı verilen, bir avuç zengin ve kuvvetli ailenin sahip olduğu şirketler grubu üzerine kurulu. Bir zamanlar ülkeyi yoksulluktan çıkarmakla övülen bu zengin aileler, şimdilerde yolsuzluğa batmış halde, hesapsızca işleyen Güney Kore’nin tekelci kapitalizminin timsali. Bu zengin ailelerden biri olan Samsung’un CEO’su Lee Jae-yong, rüşvet ve zimmetine para geçirmeden sadece 2 yıl cezaya çarptırıldı ve 2021 Ağustos’unda hapisten çıktı. Suçsuzluğunun ispatı olarak Güney Kore hükümeti Lee’nin ülke ekonomisi için önemini belirtmişti.
Kore’nin aşırı eşitsizliği Squid Game’in esas temasını oluşturuyor. Dizide bir grup borç batağına batmış yarışmacı, 38 milyar KRW ödül kazanabilmek için (Kore Cumhuriyet Won’u yaklaşık olarak 38 milyon Amerikan doları eder) Kırmızı Işık Yeşil Işık’tan, geleneksel Kore ppopgi’sine kadar türlü türlü çocuk oyununda yarışıyor. Tabii ufak bir ayrıntı var – her oyun ölümüne dek oynanıyor. Kaybeden oyuncular anında öldürülüyor, her tur elenme riski de artıyor. Ne zaman bir oyuncu ölse ödül kasasına para ekleniyor; toplam ödül, oyuncuların koğuşunda havada asılı duran devasa bir kumbarada gösteriliyor.
Bu sırada aşırı zengin küresel elitler ise oyuncuların sefilce para kazanma girişimlerini zevkle izliyorlar. Oyuncular üzerine kumar oynuyorlar, tıpkı dizinin ana karakteri Gi-hun’un bir zamanlar hayatını mahveden o borcu almak üzerine kumara tutuşması gibi, ki bu da kapitalist toplumun biri zengin öteki yoksul iki grup için farklı kurallar koyduğunu oldukça yaratıcı bir biçimde gösteriyor.
Pek çokları için “Han Nehri Mucizesi”, “Cehennem Hanlığı”na dönüşmüş durumda. Tıpkı ondan önceki Parazit filmi gibi, Squid Game de ülkenin kapitalist mitosunda çatlaklar oluştuğunu gözler önüne seriyor.
Squid Game’i, Battle Royale ve Açlık Oyunları gibi diğer distopik eserlerden ayıran şey, dizinin özellikle de modern Güney Kore bağlamında sınıf ve eşitsizliğe odaklanmasıdır. Squid Game’in 2. bölümünde; karakterler, deneme bölümünde oyunu bitirmek için oy kullandıktan sonra gündelik yaşamlarına dönerler ama ağır borç içinde yaşamlarının berbat koşulları onları kaçınılmaz olarak oyuna geri getirir. Eğer öyle ya da böyle kapitalizmde eziyet çekeceklerse, en azından oyunun vaat ettiği yaşam değiştiren para ödülünü kazanmak için şanslarını denemeye değerdir. “Cehennem Hanlığı”nın kaçınılmaz doğasını hatırlatırcasına bölümün adı “Cehennem”dir.
Squid Game, kumar bağımlılığı ve işsizlik yüzünden yoksul ve borç içinde kalan Gi-hun’a odaklanır. Oyunlara ölüm döşeğindeki annesinin hastane masraflarını karşılamak ve kızının annesiyle birlikte Amerika’ya taşınmasına engel olacak kadar para kazanmak için girer.
Dizi ilerledikçe Gi-hun’un finansal sıkıntılarının 10 yıl önce kaybettiği işine kadar uzandığını görürüz. Squid Game’in yazarı ve yönetmeni Hwang Dong-hyuk, Gi-hun karakterini, polisin aralıksız saldırıları sonucunda yenilgi ile sonuçlanan 2009 Ssanyong Motors fabrika grevinden örnek alarak yazdığını söyledi. Geçmişi gösteren sahnelerde, Gi-hun ve mesai arkadaşlarının işten atıldıktan sonra sendikadan arkadaşlarıyla birlikte geceleyin Dragon Motors deposunda barikat kurduğunu görürüz. Grevkırıcılar, kapıları patlatıp grev yapan işçileri döverler. Gi-hun’un mesai arkadaşını, gözünün önünde öldürene kadar coplarlar. Emekçiler şiddetle zapt edilirken Gi-hun kızının doğumunu kaçırır.
Güney Kore’nin, genelde aşırıya kaçan ve yer yer şiddet içeren işçi-karşıtı eylemlerinin tarihi uzun ve hala devam ediyor. Daha geçen ay, ülkenin en büyük işçi sendikası konfederasyonu olan Kore Konfederasyonu İşçi Sendikaları’nın (KCTU) başkanı, Seul’de bir işçi eyleminde, COVID-19 güvenlik kurallarını çiğnediği bahanesiyle tutuklanıp hapse atıldı. Büyük ihtimalle hükümet tarafından hiç hoş karşılanmayan işçi militanlığı yüzünden hedef olmuştu. KCTU’nun ardı ardına hapse atılan 13. başkanı.
Squid Game, kısa süre önce yaşanan 2009 Ssangyon Motors grevine eğilse de şiddetli sınıf mücadelesi Kore tarihinde on yıllardır mevcut. Örneğin 1976’da Dong-I1 Tekstil Fabrikası’ndaki kadın işçiler, sendika seçimlerinin daha adil ve demokratik olması için neredeyse iki yıl sürecek olan bir mücadeleye başladı, bu süre zarfında inanılmaz bir polis vahşetiyle ve grev kırıcıların saldırılarıyla karşılaştılar. Kore İstihbaratı desteğiyle sendika karşıtlarının sendika seçimlerinde oy vermeye çalışan kadın işçilerin üzerine insan dışkısı atmasıyla mücadele daha da kızıştı. Dong-I1, Kore’nin emek mücadelesi tarihinde birkaç temaya örnek teşkil ediyor: hükümetin emekçi karşıtı politikaları, işçilere açılan kurumsal savaş, kadınlara karşı şiddet ve Kore İşçi Sendikası Federasyonu’nun (FKTU) sarı sendikacılığı. O günden bu yana Kore’nin emek tarihinin son 50 yılı da bir o kadar vahşet dolu.
Squid Game’in 4. bölümü olan “Adil bir Dünya”da bir yarışmacı hile yaparken yakalanır. O ve suç ortakları anında idam edilir. Sonrasında oyunun başkanı coşkulu bir konuşma yapar, bu yaşananlar bir meritokrasidir, kendisi ise fırsatlar sunan hakkaniyetli biri. “Bu insanlar gerçek dünyada eşitsizlik ve ayrımcılıktan mustarip ve biz burada onlara adilce yarışıp kazanmak için son bir şans veriyoruz,” der. Kapitalist toplumlarda muhtemelen evrensel olsa da meritokrasi idealinin Kore kültüründe Konfüçyüsçülüğe kadar giden özel bir yeri var. Giderek artan sayıda Koreli genç, son derece rekabetçi Kore eğitim sisteminin katı ve dar patikalarından geçtikten sonra işsizlikle, chaebol’ların tahakkümüyle ve eşitsizlikle karşılaşsa da çok çalışan mutlaka kazanır sloganı Kore’de hala yaygın.
Pek çokları için “Han Nehri Mucizesi”, “Cehennem Hanlığı”na dönüşmüş durumda. Tıpkı ondan önceki Parazit filmi gibi, Squid Game de ülkenin kapitalist mitosunda çatlaklar oluştuğunu gözler önüne seriyor.
jacobinmagazine‘de yayınlanan bu yazıyı Koray Kırmızısakal çevirdi, Öznur Karakaş redakte etti.