Şehirde “Adı Sanı, İsmi Cismi” başlığı ve “Topyekün Kadın” temasıyla başlayan bir etkinlik var 7-15 ağustos arası. Üstelik de müzede. Bu sahne programı Emre Koyuncuoğlu’nun sanat yönetmenliğinde Sabancı Müzesi’nde gerçekleşiyor.
Üç yıldır düzenlenen ve her yıl farklı teması olan etkinliğin bu yılki teması Topyekün Kadın. Özellikle koronavirüs salgın döneminde artarak şiddet gören, zorlanan, tehdit altında yaşayan ve hayatını kaybeden kadınlardan hareketle belirlenen programda, oyunların yanı sıra oyun okuması, performans, panel ve söyleşiler yer alıyor.
Program akışı şöyle:
Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliğini Önlemede Eğitim ve Farkındalık açılış konuşması ile başlıyor. Katılımcılar: Hülya Adak (SU Gender), Cemre Baytok (Boğaziçi Üniversitesi Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu – CİTÖK), Umut Azak (Okan Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü; Okan Üniversitesi Cinsel Tacizi Önleme ve Destek Çalışmaları Komisyonu – CTÖD), İlknur Hacısoftaoğlu (İstanbul Bilgi Üniversitesi Spor Yöneticiliği Bölümü; İstanbul Bilgi Üniversitesi Cinsel Tacizi ve Saldırıyı Önleme Birimi).
Konuşmanın ardından Altıdan Sonra Tiyatro’nun Nihayet Makamı isimli oyunu var.
Yazan ve Yöneten: Burçak Çöllü Oyuncular: Ayşegül Uraz, Gülhan Kadim, Ayşegül Aykaç, Burçak Çöllü.
8 Ağustos’ta Atta Festival’in üç yaş ve üzeri için çocuk oyunu Tavşan Aranıyor var.
Yazan ve Yönetenin René Geerlings olduğu oyunun kısaca konusu şöyle: Bugüne kadar Londra ve Edinburgh dâhil olmak üzere Avrupa şehirlerinde beş yüz defadan fazla sahnelenen çocuk oyunu Tavşan Aranıyor, Atta Festival’in Hollandalı tiyatro topluluğu Bonte Hond ile işbirliğiyle Türkçe sahneleniyor. Oyunda üç polis dedektifi hapisten kaçan bir tavşanı arıyor.
Aynı gün yetişkinler için de Dansöz isimli oyun var. Şamil Yılmaz’ın yönettiği oyunda herkesin terk ettiği, çocukluğundan itibaren zorlu bir hayat süren Meryem, günün birinde yeni bir müzik türüyle karşılaşır. Bu karşılaşmanın sonucunda, kökleri kadim ritüellere kadar uzanan göbek dansını ve dolayısıyla kendi bedenini keşfetmesi, Meryem’in hayatını değiştirir. Ancak bu sefer de bakılan konumda olmanın ağırlığıyla mücadele etmek zorunda kalır.
Oyunların dışında söyleşiler de devam ediyor. Sahnede Kadına Ait Bir Dil ve Estetik bu söyleşilerden bir diğeri. Katılımcılar: Jale Karabekir (Yazar, Yönetmen, Çevirmen, Tiyatro Boyalı Kuş Kurucu ve Genel Sanat Yönetmeni), Asuman Çakır (Oyun Yazarı), Zeynep Günsür (Kadir Has Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü), Moderatör: Emre Koyuncuoğlu (Müzede Sahne Sanat Yönetmeni).
Kadına Yönelik Erkek Şiddeti’nde ise Ayşenil Şamlıoğlu (Moderatör), Selime Büyükgöze (Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı), Fidan Ataselim (Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu) katılım gösteriyor.
Programın tümüne internetten ulaşılabiliyor ancak ben tüm oyun ve söyleşi isimlerini vermeden edemeyeceğim.
Gül’e Ağıt – IBB Şehir Tiyatrosu
Karar (“10) – Tiyatro Öteki Hayatlar
İnadına İnsan – Tatavla Tiyatro
Altın Elma – Olası İşler & Kadıköy Theatron
Gösteri Sanatlarında Kadının Sahnedeki Temsiliyeti – Panel
K’nın Sesi
Bir Kadın Uyanıyor – Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu (BGST)
Fil – Tiyatro BeReZe
Tırnak İçinde Hizmetçiler – Tiyatro Hemhal
Bir Delinin Güncesi – Biteatral
Şişman Güzeldir – Tiyatro 11
15 Ağustos’a dek birinden biri sosyal mesafe ile muhakkak yakalanmalı diye düşünüyorum. Özellikle de uzun bir eve kapanmanın ardından sanata bu kadar susamış olduktan sonra.
Ben etkinliğe heyecanlanmamın yanı sıra sanat yönetmeni Emre Koyuncuoğlu’na günümüz sorunlarına da değinen birkaç soru sordum. Pandeminin etkilerini ve sahnelerin kapanmasının önüne nasıl geçilip geçilemeyeceğini konuştuk.
Müzede Sahne fikrinin ilk çıkış noktası neydi?
Benim müzeyle sanatsal ilişkim altı yıl önce başladı. Kuzgun Acar’ın “Kuşlar” diye anılan soyut bir duvar heykeli restorasyon sonrası IMÇ’deki yerine asılmadan önce Sakıp Sabancı Müzesi’nde bir süre sergilendi. Ben, Yasemin Nur ve Sibel Horada o dönem Kuzgun Acar’ın işlerinden ve Metin Deniz Mehmet Ulusoy gibi dönem sanatçılarıyla yaptığı sahne için işlerden yola çıkarak müzeye “Punta Atmak” adında bir mask tiyatrosu gösterisi projesi sunduk. Müze bize destek verdi, müzenin kış bahçesini atölye ve prova salonuna çevirdik ve orada çalışarak bir gösteri ürettik. Müzede ilk tiyatro etkinliği bu gösteriyle başladı. Çok beğenildi. Bir sonraki yıl yine bir proje geliştirdik; “Gümüş Ay”; Çiğdem Borucu bu proje için müzik besteledi, ben şiir ve dolunay anlatılarından bir metin derleyip yönettim, Yasemin Nur Ai Wei Wei enstalasyonun çevresine yerleştirdiği sahneyi ve kostümleri tasarladı, Zuhal Olcay’da solistimizdi. Bu iki deneyimden sonra bir kaç gün süren etkinlikler ve mekana ait projeler üretmek için diğer sanatçılarla programlamalar yaptık. Ve derken her yıl zenginleşerek bir sahne sanatları festivaline evrildi. Diğer tüm sahne sanatları festivallerinden farklı olarak, Müzede Sahne tematik bir gösteri sanatları festivali.
Her yıl farklı temalar belirliyorsunuz. Mesela geçen yıl Şiirselleşmiş Beden olmuş tema. Temaları neye göre belirlediniz, daha doğrusu nasıl karar verdiniz?
Her yıl, o yıla ait deneyimlerden yola çıkarak bir tema belirliyoruz. Geçen yıl “beden”in hem gösteri sanatlarının temel malzemesi, hem bir mekan, bir yapı, bütünlüğü olan ve dönüşen bir organizma olarak ele aldık. İstanbul bedenleşti geçen yıl. Sahne de onun şiiriydi…
Bu yıl salgın nedeniyle, bir çok alanda dayanışma oluşumlarına tanık olduk. Dayanışmanın öne çıktığı bir yıl oldu. Sahne sanatları adına çok zor bir süreçti ve süreç devam etmekte. Aynı zamanda kadınlar için de. Zaten yıllardır tanık olmak zorunda kaldığımız ve her geçen gün daha da artarak yaygınlaşan kadına karşı erkek şiddeti, baskısı, tacizi ve son olarak da İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme isteminin açıklanması, Covid 19 salgını döneminde kadının evde artan sorumluluklarının dillendirilememesi, görmemezlikten gelinmesi ister istemez doğal olarak bu yılın “temasını” belirledi.
Sahneler birer birer kapanırken başka mekanlarda tiyatro yapmak bu kapanmalara sessiz kalmak mı oluyor yoksa tiyatro şehirde yayılıyor diye iyi tarafından mı bakmak lazım?
Müzede Sahne’den bahsediyorsanız, tiyatrolar kapanıyor diye biz Sakıp Sabancı Müzesi’nde bir mekan açmıyoruz tam tersi kapanmasın diye bu sene destek amaçlı festivali dönüştürdük. Geçen yıla kadar tiyatrolar yazın zaten kapalıyken, ya da İstanbul dışı turnedeyken İstanbulda kalanlar için Müzede yaz aylarında sahne etkinliği yapalım diye düşünmüştük. Biz bu yıl dördüncü Müzede Sahne’yi yapıyoruz. Ama burası bir Müze sonuçta, kendi sergi programları ve koleksiyonları var. Tiyatro genelde sergilerin değişim döneminde, off sezonda müzede gerçekleşiyor.
Tiyatro mekanları kapanıyor çünkü korkunç bir salgın var ve seyirci “evde”. Bu dünyanın her yerinde böyle. Herkes çözüm üretmeye çalışıyor
Bu yıl istisna bir durum vardı tabii. Pandemiden dolayı ertelemeyi ya da iptal etmeyi düşündünüz mü? Nasıl geçiyor sosyal mesafeli festival?
Ertelemeyi düşünmedik, ama koşullar neye göre belirlenecek, seyirci ne koşulda gelir ve nasıl bir program gerçekleştirelim diye uzun süre Tiyatro Kooperatifi ve Sakıp Sabancı Müzesi’yle irtibat halinde kalıp son ana kadar salgın sürecini ve gelişmeleri takip edip programı ona göre toparlamaya çalıştık.
Gelecek yılla ilgili çalışmalara başlandı mı?
Daha bu yıl bitmedi. Ama gelecek yıl beşinci yılımız olacak. Buna istinaden herhalde özel etkinlikler olacaktır.