Site icon Terrabayt

Uzayın Sömürgeleştirilmesi, Kapitalizmin Emrinde Dünyanın Yok Edilmesi Demektir

50 yılı aşkın bir süre önce Alman filozof Günther Anders, uzay yolculuğunun güç ve kâr için kullanılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuz konusunda uyarıda bulunmuştu. Uzay kapitalizminin “taşralılığına” karşı, dışsal bir uzay fikrinin Dünya üzerinde ufkumuzu anlamlı bir şekilde genişletmesini arzu etmişti.

Adam Smith Enstitüsü 22 Şubat’ta Dünya’daki yoksulluğun tamamen yok edilmesine katkıda bulunmak için Ay’ın özelleştirilmesi gerektiğini iddia eden bir rapor yayınladı. Rapora göre Ay, arazi parçalarına ayrılmalı ve uzay turizmini, araştırmayı ve keşfi canlandıracak şirketlere kiralanmak üzere çeşitli ülkelere devredilmeliydi.

Şu an için, neyse ki, bu tür planların önünde duran bir antlaşma var. Dış Uzay Antlaşması,
1967’de Birleşmiş Milletler tarafından hazırlandı ve ülkelerin ve bireylerin uzayda mülk sahibi
olmasını yasaklama fikriyle ortaya çıktı. Antlaşma ayrıca, uzayın militerleşmesini yasaklıyor ve
orada silah testleri yapılmasını ve askeri üsler kurulmasını yasaklıyor.

Gelgelelim, Adam Smith Enstitüsü şöyle iddia ediyor: “daha önce hiç görülmemiş sayıda ülke ve şirket uzay yarışında birbiriyle rekabet halinde olduğundan, 1960’ların modası geçmiş düşüncesini geride bırakmak ve dünya dışında mülkiyet hakları sorununu bir an evvel çözmek bizim için hayati önem taşıyor.”

Bir dereceye kadar, bu görüş zaten gerçekleşmiş durumda. 2020’de NASA, şirketlerin Ay’dan özel olarak kaynak çıkarmasını destekleyeceğini duyurarak, kaynak madenciliği yapmalarına izin
vermek için bir çalışma başlattı.

NASA’nın eski uluslararası ilişkiler yöneticisi Mike Gold, kapitalizmin yeni sınırını özetlerken,
“Uzay kaynakları için küçük bir adım, politika ve teamül için dev bir adım,” demişti. Bu arada,
dünya dışı kaynakların özelleştirilmesine izin veren benzer yasalar Lüksemburg, Hindistan, Çin,
Japonya ve Rusya’da da getiriliyor.

Ayrıca NASA, 2020 yılında, özel astronotların Uluslararası Uzay İstasyonuna gitmelerine izin
verecek şekilde politikasını değiştirdi. Nisan 2022’de, tamamı özel astronotlardan oluşan ilk ekip,
“ticari uzay uçuşunda bir kilometre taşı” olarak selamlanan bir haftalık bir göreve başladı. Benzer
şekilde Elon Musk’ın SpaceX’i ve Jeff Bezos’un Blue Origin’ı uzaya kendi özel uçuşlarını
başlatıyor.

Kısacası, uzayın ticarileştirilmesi ve özelleştirilmesi hızlanıyor. Uzay turizmi, asteroit madenciliği
ve uydu uzayından internet artık bilim kurgu değil. “Gelecekteki büyüme” ve “ilerleme” için
potansiyel bir kaynak haline geldiler.

Ay Ne İşe Yarar?

20. yüzyılda, insanlı uzay araştırmalarını eleştirel bir biçimde ele alan bir filozof varsa, o da Günther Anders’dir.

1902’de Polonya’nın Breslau kentinde (şimdiki Wrocław) Günther Stern olarak doğdu; Ernst Cassirer, Edmund Husserl ve Martin Heidegger’in öğrencisiydi ve öncelikle gazeteci olarak çalıştı (bu dönemde makalelerini, “Stern” yerineAlmanca’da “farklı” anlamına gelen “Anders” adıyla imzalamaya başladı). Karısı Hannah Arendt ile birlikte Hitlerciliğin yükseldiğini fark etti. 1931-32’de, 1933 yılında Hitler iktidara geldiğinde sürgünde tamamlayacağı, kehanet niteliğindeki distopik ve anti-faşist romanı The Molossian Catacomb’u (Die molussische Katakombe) kaleme aldı. (Ne var ki ölüm yılı olan 1992’de yayınlanacaktı). Kariyeri boyunca bol bol teknoloji, atom çağı, Auschwitz ve Hiroşima, bir de Ay hakkında yazılar yazdı.

1969’da, Anders, yirminci yüzyılın ilk gerçek küresel TV olayı olan Aya İniş’i izleyen altı yüz elli milyon insan arasındaydı. Birçoğu Neil Armstrong’un ünlü beyanından (“Bu, bir insan için küçük, insanlık için ise büyük bir adım”) büyülenmiş olsa da o farklı bir görüş benimsedi. The View from the Moon: Philosophical Reflections on Space Travel adlı kitabında, bunun ancak ve ancak “daha iyi bir geleceğe uzanan yola” yönelmesi koşuluyla insanlık için büyük bir adım olacağını ifade etti.

Yeni bir Soğuk Savaş doğuyor gibi görünse de yıldızlardaki geleceğimiz bugün ülkeler arasındaki yarıştan çok (Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı SSCB) özel şirketler (SpaceX’e karşı Blue Origin, vb.) tarafından belirleniyor.

“Önleyici felaketçiliği” ile uzaya el koyma olasılıkları konusunda bizi uyaran Anders’di. İnsanın Eskimişliği: İkinci Endüstri Devrimi Çağında İnsan Ruhu Üzerine adlı kitabının ikinci cildinde, bilimin değişen rolü hakkında bir iddiada bulundu. Modern bilimin misyonunun artık “sırrı ele geçirmek” (yani bir şeyin gizli veya saklı özünü) avlamak değil, mülk edinilebilecek saklı hazineleri keşfetmek olduğunu savundu.

Anders ortaya bir soru atar, “Ay ne işe yarar?” Cevabı basit ama ürkütücüdür: ham madde olmaya. Daha da ileri giderek, bugünün criterium existendi’sinin hammadde olmak olduğunu söyler. Bu temel bir metafizik tezdir.

Anders, ay yolculuğunun “varılacak yer değil başlangıç noktası” olduğunu iddia eder. Ay’ın insan tarafından keşfedilmesi denilen şeyin, aslında “benliğin Yeryüzü ile karşılaşması” olduğunu söyler.

Yakın zamanda icat edilen James Webb teleskopunun yakaladığı evren görüntüleri dünya çapında coşku uyandırdı. Anders’e göre, evren ne kadar yüce görünürse, gezegenimizin günümüzdeki yıkımı da o kadar trajik olur. Teknoloji ne kadar gelişirse, yıkım ve öz-yıkım ihtimali de o kadar artar.

Anders’e göre teleskoptan gelen görüntü, bizim insan olarak daha büyük görünmemizi sağlamaz. Bilakis, “sanki evren bir ceza olarak bize bir tüpün ardından bakar, teleskopik bakışımız genişledikçe bizi küçültür” der.

Filozoflar Güvertede

Anders’in “benliğin Yeryüzü ile karşılaşması” hakkındaki formülünü kabul edecek olursak bugün aynada ne görürüz? Çağdaş “Yeni Uzay Çağımız” neyi temsil eder?

Elli yıl önce Anders “taşralılık” fenomenini tanımlamıştı: Dünya’da ünlü – veya güçlü – olmak için uzaya uçan adamlar. Jeff Bezos gibi bir figürün, William Shatner’ı (Star Trek‘in Kaptan Kirk’i) uzaya göndermesini bu bağlamda düşünmemek zor.

Anders, uzayın keşfedilmesiyle insanın “kendisinden daha taşralı” hale geldiğini çünkü “dünyamızı genişleteceği” varsayılan uzay yolculuklarının tam tersi bir etkiye sahip olduğunu, yani (insanın) Dünya’ya daha fazla bağımlı hale geldiğini yazmıştı. Yakın gelecekte, işgal altındaki gezegenler büyük olasılıkla dünyanın en zenginlerini daha da zengin yapacak değerli kaynakların çıkarılması için üsler olarak hizmet edecek. Anders, “Gelecek çoktan başladı” demişti, “ama geçmişin hizmetinde.”

Der Blick vom Mond (Aydan Görünüş) isimli kitabına The Obsolescence of the Earth adını vermeyi de düşündüğünü iddia etmişti. Ancak nihayetinde bundan vazgeçti çünkü böyle bir ad, gezegenimizin eskidiğini ve onu terk edip başka yaşanabilir gezegenler bulmamız gerektiğini ima edecekti. Anders’in hiç böyle bir niyeti yoktu.

Musk ve Bezos -uzayın yeni işgalcileri- gibi figürler için tam da bu Yeryüzü’nün eskimişliği kavramı criterium existendi haline gelmiştir.(Maden) çıkarma, birikim ve kar uğruna yeni kaynaklara ihtiyaç duydukları için, bedeli Dünya’nın yok edilmesi bile olsa uzayda koloni kurmaya çalışıyorlar.

Apollo astronotlarının Ay’dan görüntüsü aynı anda milyonlarca televizyon izleyicisi tarafından izlendi (o zamanlar dünya nüfusunun yaklaşık beşte biri) ancak Anders’ göre bu bir medya gösterisinden daha fazlasını ifade ediyordu. Bunun küreselleşmenin nedeni ve metafizik bir olay olduğunu düşünüyordu:

Sadece onlar bununla karşılaşmadı, onu biz de deneyimledik. Biz yine dünyada kaldığımız ve dünyevi yaratıklar dünya olduğu için, şunu söylememiz oldukça yerinde olur: ilk kez – ve bu tamamen yeni türden bir tarihsel olaydır – bir aynanın önünde duran dünya (bize) yansır hale geldi, ilk kez öz-bilince ya da en azından öz-algıya yükseldi.

Komuta modülü pilotu Michael Collins, Apollo 11’in Ay görevinin ardından Dünya’ya döndükten sonra şu ünlü sözüyle gelecekteki uçuşlara “bir şair, bir rahip ve bir filozofun dahil edilmesi gerektiğini, böylece gördüklerimize dair daha iyi bir fikir edinebileceğimizi” söylemişti.

Gemideki filozof için mükemmel aday Günther Anders olurdu. Çalışmalarının çoğu (The View From the Moon dahil) hala pek bilinmiyor ve İngilizce olarak yayınlanmamış olsa da teknoloji, kıyametler ve uzay araştırmaları üzerine yaptığı çalışmalar bugün bize kesinlikle rehberlik edebilir.

Bugün, evrenin kökenlerinin yüksek çözünürlüklü görüntüleri ile beraber, Anders’in “Ay ne işe yarar?” sorusu her zamanki kadar önemli, yine de soru şu şekilde genişletilebilir: “Evren ne işe yarar?” Dünya gezegenini yok etmeye devam edersek evrenimizin büyüsünü keşfetmenin ne yararı olur? Mars’ı aynı kapitalist çıkarım ve genişleme mantığıyla sömürgeleştirmeyi planlıyorsanız, Mars’ın ne yararı olur?

Bizim, evreni keşfetmenin yanı sıra Yeryüzünü de yeniden keşfetmemiz ve onu yeni “uzay kaşifleri”nin veya kendilerini “işgalci” ilan edenlerin ölümcül mantığından korumamız gerekiyor.

Günther Anders herhangi bir uzay görevi için mükemmel bir aday olsa da Dünya’yı daha iyi görmek için Ay’a seyahat etmesi gerekmiyordu. Ama Ay’ı da görmüştü.


Jacobin’de yayınlanan bu yazıyı Nalan Kurunç Türkçe’ye çevirdi.

Exit mobile version