Site icon Terrabayt

Sistemi Adlandır! Antroposenler & Kapitalosen Alternatifi


Antroposen çevrecilik alanında zamanımızın en mühim ve neredeyse en tehlikeli kavramı haline geldi. Tehlikeli olmasının nedeni, salt gezegenin içinde bulunduğu krizi çok yanlış anlaması değil gezegenin doğasında görülen süregiden “durum değişiklikleri”ni açıklarken bu değişikliklerin ardında yatan tarihi gizemlileştirmesi (Barnosky et al. 2012). Bu tehlikeyi en iyi antropojen kaynaklı küresel ısınma sözcükleri ifade ediyor. Elbette bu muazzam bir tahrif. Küresel ısınma soyut bir insanlığın, yani Antropos’un başarısı değil. Küresel ısınma sermayenin nihai başarısı. Küresel ısınma sermaye kaynaklı [kapitalojenik] (Street 2016).

Antroposen’in bunca popüler olmasının ardında etkileyici araştırmalardan çok daha fazlası var. Etkisi, öykü-anlatma gücünden ve insanlar ile yeryüzü-sistemini tek bir anlatıda birleştirme kapasitesinden kaynaklanıyor. Hem zayıf olduğu nokta hem de tahrif gücünün kaynağı ise yeryüzü-sistemi ile insanlığı tek bir anlatıda birleştirme şekli. Diyalektik olmadığından, bu birleştirme sibernetikçinin elinden çıkma: parçaların birliği, gezegeni şu anda içinde bulunduğu yok oluş haline sokan kurucu tarihsel ilişkileri birbirinden ayıran idealist bir birlik.

Küresel ısınma soyut bir insanlığın, yani Antropos’un başarısı değil. Küresel ısınma sermayenin nihai başarısı. Küresel ısınma sermaye kaynaklı [kapitalojenik] (Street 2016).

Kapitalosen’in ilk taslağını çizdiğim anın üzerinden geçen üç yıl içerisinde (Moore  2013a, 2013b, 2013c) kavram viral oldu. [1] Bana kalırsa, Kapitalosen kısmen bir söz oyunu. Antroposenin olağanüstü popülerliği karşısında bir kontrpuan, bir geo-poetik (Last 2015). Crutzen ve Stoermer’in (2000) başlattığı tartışmanın kalbine girmenin bir yolu. Bu tartışma iki eksende yürüdü (Moore 2017a, 2017b). Birincisi stratigrafi argümanıydı. Buna göre, yeni bir jeolojik çağı isimlendirmek için zorunlu olan kriter, küresel ölçekte “yeterince geniş, açık ve ayırt edici” olması gereken “jeolojik bir işaret”tir (Çalışma Grubu 2016). Bu Jeolojik Antroposendir. Şu an bize anlatıldığı kadarıyla bu çağ atom çağının yüzyıl-ortası şafağında başlar (Carrington 2016).

Ancak Jeolojik Antroposen, ki “bilim cemaatinin” faydalı “formal kavramı”dır, Popüler Antroposen’in gölgesinde kaldı: modern ekolojik krizin kökenlerini ve evrimini düşünme biçimi. Kapitalosenin dahil olduğu tartışma budur işte, ki bu hiç de öyle basit bir iş değil (Chakrabarty 2016 karşısında). Popüler Antroposen pek çok ürkütücü soru ortaya atmaktadır: 1) 12. yüzyıl ekolojik krizinin niteliği nedir? 2) Bu kriz ne zaman başladı? 3) Bu krize hangi kuvvetler ön ayak oluyor? Bu tartışma, 1970’de kısa bir an dışında (ör. Meadows et al., 1972) yeni bin yıla değin marjinal kalmıştı.

Bana kalırsa, Kapitalosen kısmen bir söz oyunu. Antoposenin olağanüstü popülerliği karşısında bir kontrpuan, bir geo-poetik (Last 2015). Crutzen ve Stoermer’in (2000) başlattığı tartışmanın kalbine girmenin bir yolu. Bu tartışma iki eksende yürüdü (Moore 2017a, 2017b).

Crutzen ve Stoermer’in Antroposeni bütün Büyük Fikirlerin gerektirdiği o erdemi içeriyordu: zamanlama. Zamanlama; Antroposen’in, aksi takdirde birbirinden oldukça farklı olan düşünürlerin özlemleri ve argümanları ile doldurulabilecek neredeyse-boş gösterenlerden biri olmasına yardımcı oldu, tıpkı 1990’larda küreselleşme gibi (Steffen et al., 2007 ile Davis 2010’i karşılaştırın). Ancak neredeyse-boş tamamen boş demek değildi. Popüler Antroposen, sadece plastik olduğundan değil aynı zamanda gıda ve kaynak kullanımı hakimiyetinde olan ve sınıf ve imparatorluktan (ve sadece sınıf ve imparatorluk da değil) soyutlanmış bir nüfus, çevre ve tarih görüşüne rahatça uyduğundan işe yaradı.

Bu kulağa neo-Malthuscu mu geliyor, öyle çünkü. Nüfusa vurgu yapmasından da değil modernitenin -insan ve insan-olmayan (ör. Seccombe 1992; Weis 2013)- “özel nüfus yasalarını” göz ardı etmesinden (Marx 1967, I. 592). İnsan-merkezci düşüncede tarih ilk zayiattır; 18. yüzyılda Malthus gibi başat savunucuları tarihin yerine soyut bir zaman koyar ve nicel hesaplara etten kemikten açıklamalar sunabilecek tarihsel perspektifin içini boşaltır. Malthus’un muazzam hatalarından biri, on sekizinci yüzyılın sonunda tarımsal durgunluk ile nüfus artışının oldukça gerçek kombinasyonunu, daha uzun süren tarımsal devrim ve nüfus değişimi dalgalarında konumlandıramamış olmasıydı (bkz. Moore 2010; Seccombe 1992, 1995).

Kapitalosen o halde jeolojik tarihe ilişkin bir argüman hiç değildir (ör., Vansintjan’a karşı, 2015). Konuya yeni girenler için, ‘Sermayenin Çağı’ yeni bir jeolojik çağı ayırt etmek için gereken ‘jeolojik işaretleri’ illa ki önceler ve başlatır. Bu çağ -Antroposen– kapitalizmden binlerce yıl daha uzun yaşayacaktır. Süregiden gezegen ölçeğinde “durum değişiminin” biyosferik koşulları, gerçekten oldukça uzun bir süre insan organizasyonunun koşullarını şekillendirecek.

Kapitalosen, ekolojik krizi düşünmek üzere ortaya atılan bir argümandır. Jeolojik tarihten ziyade jeo-tarih üzerine bir tartışmadır, her ne kadar ikisinin seyri birbirine bağlı olsa da. Kapitalosen, Popüler Antroposen’in İki Yüzyıllık modernite modeline meydan okur, ki bu model 1970’lerden beri Yeşil Düşünce’nin kutup yıldızı olmuştur (Moore 2017a). Modern ekolojik krizin -dolayısıyla kapitalizmin- kökenleri İngiltere’ye, uzun 19. yüzyıla, kömüre veya buhar makinesine indirgenemez. Dahası Antroposen’in tarihsel miyopluğu adeta entelektüel kültüre içseldir. Bu açıdan Kapitalosen, sadece yeryüzü bilimcilerini değil sistemi isimlendirmeyi reddeden, İki Kültürün “diğer” tarafındakileri de zor durumda bırakır (ör. Pálsson et al 2013; Brondizio et al 2016; McNeill and Engelke 2016). Popüler Antroposen, kapitalizmin çok-türlü şiddetini ve eşitsizliğini reddetme ve sermaye kaynaklı sorunların bütün insanların sorumluluğu olduğunu iddia etme işlevi gören çevreci kavramlardan ibaret o uzun serinin son üyesidir. Antroposen siyaseti –Fergusoncu anlamda bir anti-politik (1990)– kati bir biçimde kapitalizmi ve gezegenin içinde bulunduğu krizin sermaye-jenezini silmeye adanmıştır.

Popüler Antroposen, kapitalizmin çok-türlü şiddetini ve eşitsizliğini reddetme ve sermaye kaynaklı sorunların bütün insanların sorumluluğu olduğunu iddia etme işlevi gören çevreci kavramlardan ibaret o uzun serinin son üyesidir.

Antroposen’in Doğa/Toplum ikiliği sorusunu ortaya atması faydalı olmuştur ama yeni bir sentez lehine bu ikiliği çözüme kavuşturamaz. Bana kalırsa bu sentez,  kapitalizmi yaşamın dokusu içerisinde yeniden düşünmemize bağlıdır. Şu anda -layığıyla- “sistem değişimi istiyoruz iklim değişimi değil” demek yaygınlaştıysa da bu sistemi nasıl düşündüğümüze de dikkat etmeliyiz. Kapitalizmin -yaşamın dokusundan soyutlanmış bir piyasa veya toplumsal sistem olarak- kendi tanımını kabul eden bir kapitalizm eleştirisinin bizleri sürdürülebilirliğe veya özgürleşmeye taşıması pek muhtemel değildir. O halde ekonomik ve toplumsal momentlerine indirgenmiş kapitalizm görüşlerine temkinli yaklaşmamız gerekir:  “insanın istisnai oluşuna” dayalı pratiklerdir bunlar (Haraway 2008). İstisnai addetme her zaman tehlikelidir, bilhassa da ırkçı, toplumsal cinsiyet temelli ve sömürgeci şiddetin o uzun tarihinde gerçek bir soyutlama olan İnsanlık söz konusu olduğunda (Moore 2016b, 2017a, yayınlanacak). Dünya-ekoloji diyaloğu ise aksini iddia edegeldi: kapitalizm yaşamın dokusu boyunca gelişir. Bu hareket içerisinde insan toplumsallığı gerçek soyutlamalar olan Doğa/Toplum boyunca vahşi bir biçimde yeniden şekillendirildi, böylece modernitenin buna müteakip ırkçı ve toplumsal cinsiyet temelli düzenlerine zemin hazırlandı (Plumwood 1993; Moore 2015a; von Werlhof 1985).[2] Bu iki-katmanlı doğa sorusu– Doğa/Toplum ve yaşamın dokusu olarak– temelde modern tarihin her momentinde ve hareketinde görülmektedir.

Son olarak, Kapitalosen kavramı, dünya-ekoloji yaklaşımının çevre bilimlerine hâkim olan iki çerçeveyi reddetmesini bünyesinde barındırır. Bir yandan da “ekolojik ayak izi” ve “metabolik yarık” gibi oldukça etkili metaforların nitelediği kavram-gösterge yaklaşımlarına bir alternatif arar. Bu yaklaşımlar, insan örgütlenmesini -piyasalar ve kapitalizm- yaşamın dokusundan bağımsız olarak kavramsallaştırır, sonrasında stres ve bozunma “derecelerine veya miktarına” dair göstergeleri harekete geçirir (Hopkins 1982, 201; ör. Wackernagel et al. 2002; Foster et al. 2010). İlişkisel bir yaklaşım ise aksine birbiri ardı sıra belirlenimler ve sıralamalar şeklinde parça-bütün hareketlerini izler, bu sayede “bütün” sorusu (kapitalizm, emperyalizm, endüstrileşme vs.) nitel dönüşümler geçirir (Moore, yayına hazırlanıyor). Bu sorgulama mantığı, kapitalizmin sosyo-ekolojik koşullar boyunca olağanüstü esnekliğini vurgulayan analitik güzergahlar açar. Kapitalosen argümanı, sonuç olarak, küresel çevresel değişim araştırmalarının başat prosedürlerinden farklı bir güzergah izler: çevresel değişimin “altında yatan [sosyal] nedenleri aramaz veya “toplumsal örgütlenmeyi” çevresel sonuçlarla bağlantılandırmayı amaçlamaz (sırasıyla, Brondizio et al. 2016; Dalby 2015).

Öte yandan iklim değişiminin misal sermaye-temelli [kapitalojenik] olduğunu öne süren dünya-ekoloji yaklaşımı, iklim değişiminin toplumsal-temelli [sosyojenik] olduğunu öne süren görüşe karşıdır. Bu ufak bir nokta gibi görünebilir ama tam aksi. İnsan toplumsallığını Toplum’la karıştırmak; o uzun toplumsal cinsiyet, ırk ve sömürgeci şiddet geçmişine borçlu olduğumuz bir kavramsal hamledir (Moore 2017a). Kapitalosen, çevre-kurmaya dair üçlü sarmalı öne çıkaran farklı bir yaklaşımı takip eder: fikirlerin, çevrelerin ve örgütlenmenin, üretim ve yeniden üretim ilişkilerini müştereken üretecek şekilde karşılıklı olarak birbirini kuracak şekilde dönüşüm geçirmesi (Moore 2015a; Merchant 1989; Worster 1990; Seccombe 1992). Bu da küresel çevre çalışmalarında örtük olarak mevcut olan ve fikirlerin, kültürün, hatta bilimsel devrimlerin pek az sürtünme kuvveti uyguladığını öne süren kaba materyalizme meydan okur – bu hem radikal hem ana akım görüşlerin mustarip olduğu bir sorundur (ör. Foster et al. 2010; Steffen et al. 2011). Ancak bu bile yeterince ileri gitmez:

“O halde karşılaştığımız güçlük, bir yandan Kapitalosen’e; dünyevi ve direngen meselelerin [matter of concern] dolanıklığını örtbas etme gücü vermeyen betimleyici araçlar kullanırken diğer yandan başta ‘uzun on altıncı yüzyıldan’ olmak üzere hiçbir Kapitalosen öyküsünün, ‘ucuz doğanın’… süregiden icadı-üretimi-temellük edilmesi-sömürülmesine dolanık olmaksızın pek de ileri gidemeyeceğini eklemek olabilir. Diğer bir deyişle, Kapitolesen’e mahsus o temellük etme jestine kapılmamamız, yani bir soyutlamaya kavrayamadığı her şeyi ‘ucuz’ diye -keyfe keder parçalarına ayrılabilen veya alaşağı edilebilen ve yanıltıcı inançlara indirgenebilen bitmez tükenmez bir kaynak-  tanımlama gücünü vermememiz gerekiyor” (Stengers 2015, 142; ayrıca Haraway 2016; Moore 2015a, 2016a, 2016c).

O halde Kapitalosen, kapitalizmi “tarihsel olarak konumlanmış metabolizmalar ve tertipler [asamblaj] kompeksi” olarak yeniden düşünmek için asli öneme sahip olan kavramsal ve yöntemsel bir hamledir (Haraway et al. 2015, 21). Bu kompleks sermayenin genişletilmiş yeniden üretim devresini de içerir ama ona indirgenemez. Alternatif kavramlar karşısında Kapitalosen’in avantajı, tarihsel-ilişkisel bir odak noktasına sahip olmasıdır. Alternatif isimlendirmeler de yaygınlaşmıştır, bu da Popüler Antroposen ifadesinin uyandırmaya başladığı memnuniyetsizliğin umut verici ve olumlu bir göstergesidir. Antroposen/Kapitalosen’e ek, hatta alternatif olarak öne sürülen bir o kadar hantal terimler genelde yaratıcı düşünceyi ortaya koymaktadır. Bunlardan bazıları Braudel’in “uzun süre” (2009, e.g. Pyne’s Pyrocene [2015]) kavramına, bazıları modernitenin olgusal üretim biçimlerine (ör. Tsing’in Plantasyonosen [2015]); diğerleri ise geçmiş yüzyılın sömürgeci kalkınmacılığının yarattığı şiddetli soyutlamalara (ör. Büyüme Sahnesi, Ekosen [Chertkovskaya ve Paulsson 2016; Norgaard 2013]) yüzünü dönmüştür. Kapitalosen’in komünist projeleri atladığı iddiası, kavram-gösterge epistemolojisi tarafından dile getirilmiş olup aksi takdirde ilişkisel olan düşünürlerin bunu öne sürdüğü düşünüldüğünde şaşırtıcı bir eleştiridir (ör. Morton 2016). Ancak Kapitalosen –“genelleme” değil- diyalektik bir iddiadır (Moore 2017a, 2017b). Pozitivist genellemelerin aksine, diyalektik argümanlar değişkenlere rağmen değil onlar vasıtasıyla ilerler. Kapitalosen, Marx’ın kar oranının düşme eğiliminden kastettiği haliyle tarihsel bir süreçtir (1981): ona karşı olan eğilimler vasıtasıyla inşa edilen genel bir yasadır. Sovyet veya Çin projelerinin, daha önceki kapitalist çevre-kurma dalgalarından ne ölçüde temel bir kopuş olduğu önemli bir soru olsa da konu dışıdır. Esas soru, bu kısmi momentlerin uzun sürede kapitalist dünya-ekolojisinde kurulan ve yeniden üretilen “gelişmekte olan tarih örüntülerini” akamete uğratıp uğratamadığıdır.[3]

Emek yerine çevresel bozunmaya dayalı bir doğa siyaseti, bu radikal vizyonu güçlü bir eleştiri karşısında hassas kılmaktadır. Bu el değmemiş doğanın aslında hiç var olmadığını, teknolojik yenilik vasıtasıyla çözülebilecek pek çok çevresel değişim çağından birinden geçtiğimizi söylemektedir (Lynas 2011; Shellenberger ve Nordhaus 2011). Elbette bu argümanlar çöptür. -Kapitalosen’in- karşı argümanı, doğanın bozunmasını, kapitalizmin emeği örgütlemesinin belli bir ifadesi olarak görür. “Emek” bu anlayışta pek çok biçim alır; çok-türlü ve çok-katmanlı geo-ekolojik bir süreçtir. Bu da teknolojinin, kapitalizmle birlikte üretilen doğalarda köklendiğini düşünmemizi sağlar. Kapitalizmin bir bütün olarak doğanın emeğini mobilize ederek ve biyosferin emeğini/enerjilerini kaparak insan emeğini “ücretli” ve “ücretsiz” şeklinde konfigüre ederek serpildiğini görmemizi sağlar.

İnsan organizasyonları, evrim geçiren bir çeşitlilik mozaiği olan yaşamın dokusunda aynı anda hem üretici hem de üründürler. Bu bakış açısına göre, kapitalizm insandan-fazla bir şey haline gelir. İktidar, sermaye ve doğanın dünya-ekolojisi olur (Moore 2003, 2011, 2015a, 2016a; Altvater 2016; Bolthouse 2014; Camba 2015; Cox 2015; Deckard 2015; Dixon 2015; El Khoury 2015; Gill 2016; Hartley 2016; yayına hazırlanıyor Jakes; yayına hazırlanıyor Marley; McBrien 2016; Niblett and Campbell 2016; Oloff 2016; Parenti 2016; Taylor 2015; Weis 2013; bkz. World-Ecology Research Network, Essays). Bu jeolojik tarihi de içerir ama onu ikame etmez. Dünya-ekoloji, natüralizme ve toplumsal inşacılığa karşı çıkar, ikisinin arasında bir denge kurmaya çalışmak yerine bunları aşmak ister. Jeo-biyofiziksel süreçlerle toplumsal ve iktisadi tarihi, ilişkisel bir sahada birleştirir. Bu daha geniş saha elzemdir. Dünya-ekolojinin, genelde kapitalizmin tarih yazımından kovulan kültür tarihlerini ve bilgi üretimini konumlandırmasına izin verir (Moore 2015a, 193-217; 2017b; Hartley 2016). Kapitalosen, o halde, toplumsal ve çevresel indirgemeciliğe karşı çıkar ve mitik Toplum kategorisinden türetilen kapitalizm dönemselleştirmelerine (doğasız insan) direnir. [4]


Jason W. Moore’un blogunda yayımlanan yazıyı, Kolektif Kitap desteğiyle Öznur Karakaş çevirdi.


[1] Kapitalosen çizelgesi (Moore 2016b). İfade Andreas Malm’dan gelir. Kapitalizmi iktidar, sermaye ve doğa sistemi olarak ele alma amacıyla Kapitalosen kavramının kullanılması büyük ölçüde Haraway’de de görülmektedir (2016). Haraway ve ben, 2013 yılında birbirimizi bulmadan önce ayrı ayrı bu kavram üzerine deneylere başlamıştık.

[2] Gerçek soyutlamalar, “somut bütünselliği ideal olarak önceleyen zihinsel kategoriler değil gerçek anlamıyla [sosyo-ekonomik] bütüne kapılmış olan gerçek soyutlamalardır (Toscano 2008, 274-75).

[3] Sovyet projesini temelde bir kopuş olarak okumak benim için zor. 1930’ların o muazzam endüstrileşme itkisi –çok büyük ölçüde– sabit sermaye ithalatına  dayanıyordu; 1931 yılına kadar bu ithalat Sovyetlerin tamamındaki ithalat rakamlarının %90’ına ulaşmıştı. Sovyetler sağlam para elde etmek için öylesine çaresizdi ki “devlet, altından, petrole, kürkten Hermitage Müzesi’nin resimlerine ne varsa ihraç etmeye hazırdı” (Kagarlitsky 2007, 272-73). Sovyet projesi diğer üretim biçimlerine benziyorsa, bunun nedeni elbette devletin doğrudan artı değer çıkardığı bağımlı -sosyalist değil- üretim biçimi yüzündendir. Sovyetler 1945 sonrasında da içe dönmedi. Sovyetlerin Avrupa Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’na mensup ülkelerle (sabit dolar üzerinden) ticareti, 1950 ila 1970’de yılda %8.9 artış gösterdi ve sonraki asır yılda %17.9’a kadar çıktı ( Gaidar 2007, 14 üzerinden hesaplanmıştır) – bu trende keskin bir biçimde kötüleşen ticari şartlar ve Sovyetlerin yönetimi altındaki bölgede artan borç eşlik etti (Kagarlitsky 2007). 1980’lerde yaşanan borç krizinin, 1981 yılında Meksika değil Polonya’da infilak ettiğini anımsamaya gerek var mı (Green 1983)?

[4] Malm (2016) bunu böyle kullanmış olsa da.


KAYNAKLAR

Exit mobile version