Site icon Terrabayt

Gürültü: Olumluluğun Şiddetinden ve Gürültüden Kurtulmak

Toksik Olumlayıcılık

Takdir edersiniz ki, sinir uçlarımızı kaşıyan bu aşırı erişim kültürünün yaygınlaştırdığı bir psikolojik olgu olan narsisizm olay ufkumuzu şu günlerde fazlaca meşgul ediyor. Eleştirmenler ve felsefeciler, tüm bu baskın dijital veri akışının, insanlar arası ilişkilerimizde ve nesnelerle aramızda olan bağlantıda bizlere temel bir arıza kattığını vurgular oldular: dikkat dağınıklığı. Sözgelimi, herhangi bir haber sitesine girip haber okumaya koyulduğunuzda veya bir sosyal medya platformunda oyalanırken, ekrandaki söz, görsellik veya işitsel medyaların, parmağınızla sayfayı yukarı doğru sürdüğünüzde, ‘bir sonu olmadığı’, sürekli devam ettiği izlenimi verecek biçimde tasarlandığını göreceksiniz. Bu tasarım şekli; postmodern süjede bulanık bir algıya sebep olur. O, sürekli, bir bitimi olmayacak şekilde akan bir ekranın yine durmadan kendisini; akışkan bir persona olarak nesneleştirmesi gerekebileceği gibi bir öğrenme sağlıyor. Niceliksel olarak, çok çabuk değişen; gündemlerini süratle bir yenisine terkeden ve dolayısıyla yeni bir şey öğrenmenin asgari koşullarının bile sağlanamadığı, motivasyon süresi oldukça düşük bir siber evrende tatminkâr bir etkileşim sayısına erişebilmek için; gündelik kimliğini sürekli olarak değiştirmek ve arızalı bir biçimde; bakışını, özgeci bir planı askıya alıp, çoğunlukla kendine odaklamak yönünde nevrotik bir özdenetim geliştirmek gerekiyor.

İnternet personalarını dikkatle incelediğinizde; onların, negatif belirlenimleri çoğaltan veya gerçekçi gösterimler arzetmeyen, abartılmış bir mizah arzeden duygusal katmanlara sahip olduğunu ve bunun oldukça genelleşmiş bir durumu ifade ettiğini keşfetmekte gecikmeyeceksiniz. O kadar ki burada varolan kimselerin, sosyal hayatta bir karşılığı olan kimseler mi yoksa öznenin kendini kurgulamasından doğan, sahicilik içermeyen kurgusal kimlikleri mi olduğu şüphesi, sizi epey oyalayabiliyor. İnternet süjesinin depresif kültür veya kitlesel histeri üretmekte ne denli başarılı olduğundan, önceki yazılarımda[1], çeşitli başlıklar üzerinden; nedenleriyle birlikte naçizane bahsetmeye çalıştım: Küresel anlamda değişim talep eder hale gelmiş, finansal ve iklimsel olarak iflasın eşiğindeki bir dünyada, bu her şeyi dönüştürmesi muhtemel değişimin yarattığı yenilik korkusuna yani neofobi olgusuna tatmin edici bir karşılık bulmak isterseniz mesela Twitter’da tespit edebileceğiniz sağ-muhafazakâr ideolojik katmanlarda, kendi kanaat önderlerini oluşturmakta da gecikmemiş aşı ve globalizm karşıtlarını gözlemleyebilirsiniz. Bu türden neofobilerde en fazla dikkati çeken şey; küreselleşmenin finansal, politik, entelektüel aktörleri olarak kurgulanan kimselerin –Jeff Bezos, Bill Gates, Yuval Noah Harari, Joe Biden vb. gibilerinin- konjonktür dışı, doğaüstü kötülük imajları üzerinden kritik edildiklerini; en önemli olanınsa, birer doğaüstü küresel kötülük unsuru şeklinde ilam edilen olgu veya kişilere karşı yapıcı bir çözüm hamlesi geliştirme ihtiyacının yerini epey oylumlu bir negatiflik ve çaresizlik hissinin aldığıdır.

Yine aynı süjenin sahici bir iyicillik içermeyen; başarıyı ve optimizmi teşvik eden bir katmana da fazlaca sahip olduğunu iddia ediyorum ve bu halin, insan doğasındaki temel optimistik veya kahramanca yönlerden ayrışan simülatif bir yanının olduğunu iddia ediyorum. Mesela bu iyicil katmanda en fazla dikkatimizi çeken şeylerden biri, modern öncesi güzellik imajlarına kaçış olabilir. Bu tip bir kaçış; ‘sessiz sakin ve iyi bir doğa’ izleği üzerinden sağlanır. Bu bağlamda, genç bir özne, içinde olduğu rekabetçi şehir yaşantısına karşı antipatisi ve şikayetini dile getiren ‘doğaya kaçış’ imajlarını dolaşıma sokar sıklıkla. Bu kaçış teması, evcil veya kendi yaşam alanlarında vakit geçiren hayvanların birer masumiyet ve şeffaflık halesiyle desteklendiği; onlar üzerinden kapitalist rekabet duygusunun yırtıcı doğasının tiye alındığı birbirine yakın imajlarla eleştirel bir bağlam kazanabilir. Bununla alakalı olarak, yalnızca kedi ve köpeklerle sınırlı tutulmayıp, başka başka birçok türden; evcil olsun olmasın bir sürü hayvanın – su samurları veya susuz kalmış sincaplar vb. Neşeli veya merhamete teşvik eden temalarla sunulan videolarının nasıl dolaşıma girdiğini de gözlemleyebiliyoruz.

Bu iyicil duygusal katmanı, merhamet duygumuzu besleyebilecek ve sunduğu pozitif belirlenimlerle alımlayıcıda bir dizi serotonin faaliyetine sebep olabilecek insanın aslında ne kadar empati sahibi bir varlık olduğu kanaatini veya iyicil hislerini ikame etmeye ne kadar istekli olduğu düşüncesini güçlendirecek tarzda görsel-işitsel medyaların doldurduğunu görebiliyoruz. Örneğin, anne ve bebeğin mahrem ve handiyse ‘kadim’ duygusal bağını aktaran videolar, insan merhametini bir sosyal deneye konu edip sonuç olarak insanın ne kadar merhamet sahibi bir sosyal canlı olduğunu olumlayan türde deney videoları, bir aşk ilişkisine dair sıcak gönderimleri ve mahremiyeti izleyiciye aktaran sevimli veya duygusal postlar-fotoğraflar, gelişen robotikle birlikte; insan ve robot arasındaki duygusal-yapıcı ve merak uyandıran belirlenimleri iyicil ve eğlenceli tarzda karşıya akıtan insansı robot veya robot-hayvan videoları; dahası, firmaların şirket saygınlıklarını temin edebilmek ve müşterilerine karşı güven oluşturabilmek için çalışanlarıyla çektikleri hoşsohbet videoları, kapitalist emeğin verdiği meyveleri izleyene aktaran, bu tarzdaki rekabetçi bir başarıyı olumlayan ve bir menzil olarak gösteren ‘başarılı girişimci’ videoları, alımlayanda nihai olarak merhamet ve bir aradalık hislerini uyaran ve sosyal başarıyı teşvik edici davranan mağduriyet videoları, aşk mentorluğuna çıkan tavsiyelerde bulunan rehber hesaplar, nasıl gerçek bir ‘erkek’ olunacağına dair redpill motivasyonları, öznenin konumu bunca belirsizken garip bir ‘kendini sev’ mottosu –kendimi seveyim fakat hangisini; kendimi seven ben’i mi yoksa kendimden nefret eden ben’i mi?- sağlığına, fiziksel görünüşüne sürekli olarak odaklanmış, kendiyle barışık birey tanımları, beden olumlama başlığı altında bir sağlık kusuru olan şişmanlığın normalleştirilmesi, düzen grupları tarafından uzama salınan sinik bot ordularının her şeye rağmen işlerin yolunda olduğu yönündeki beyanları; buna mukabil ana muhalefetin ‘her şeyin çok güzel olacağını’ vaat edişi…

Bu olumlama tavrı, yalnızca iyicil bir duygu durumun onaylanmasından ibaret değil. Bugün, bilginin herkesin erişimine açık olduğu bir konsepti deneyimliyoruz. Bilgi, belli bir sınıfın tahakkümüyle sınırlı bir şey olmaktan çok, siberuzam sayesinde, herkesçe dolaşıma sokulabilir bir nitelik kazandı, öyle ki anılar; sözler ve text’ler; sahip olduğumuz elektronik cihazların depolama alanlarında muhafaza edilen bayt’lar halini aldı. Bir internet öznesi için sayısallaşmış bu bilgi, anı ve tasarımların; sosyal bir varlık alanı oluşturabilmek için çoğaltılması, karşıya aktarılması normalleşti. Bilgi aktarımının süratli mümkünlüğü bile, kendi başına bir olumlama şiddeti meydana getirir oldu. Twitter’da, Instagram’da, Facebook’da kullanıcının paylaşılan şeyden memnuniyetsizliğini aktarmasına yarayan bir buton bulunmuyor sözgelimi. Fakat buna mukabil, olumsuzluğun en ilkel dışavurumlarından biri olan ‘linç kültürü’ de yine en yoğun biçimde, sosyal medya organları üzerinden aktarılıyor. YouTube’un dislike butonlarının varlığı ise algoritma gereği temsili bir işlev taşıyor; hemen hemen her YouTuber, izleyenine ‘abone olmayı, like atmayı unutmayın’ diyor, illa ki dikkatinizi çekmiştir; yine bu platformda, sözgelimi bir müzik parçasına atılan dislike’ların varlığı –dislike miktarının like’a oranla çokluğu vb. değil, bir müziğin dinleyici tarafından beğenilmiyor oluşu durumu başlı başına- ilgili müzik üreticilerinin hayran kitleleleri veya sıkı dinleyicilerince, beğenmeyenlerin çeşitli hınç ve düşmanlık duyguları beslediğini ima eden türden esprilere meze olabiliyor ya da yine bu platformda, içeriğini başlı başına eleştiri formatı üzerine kurmuş bazı kanallar için bir içeriği, kişiyi eleştirmek; o kişi veya içeriğe yapıcı anlamlar katmaktan ziyade, onun varlığını negatif bir sükse sağlayarak çoğaltmak anlamına gelebiliyor. Devam edecek olursak, yine YouTube’da sağlık kusurlarının, genel güzellik klişelerine uymayan kişilerin bile; bedene ve toplumun bir baskı aracı olarak dayattığı güzellik klişelerinin bu tür tanımlamalara uymayan kişilerde doğurduğu utançların askıya alınarak; çirkinliğin ve şişmanlığın da güzel ve olumlu bir şey olarak sunulduğunu görebiliyoruz. Bu son örnek, bedene dair bir mahremiyet ve utanç alanının artık kalmayışına; olumluluğun kazandığı şiddete, şiddetin olumlanmasına kanımca tatminkâr bir nihai örnek teşkil ediyor: Şiddetin saf-gündelik hali, yalnızca Liveleak’de karşımıza çıkan bir şey değil, ters yüz edilmiş sayısal algılarımızın derkenarlarını bile işgal etmiş bir olumluluk yüzüyle kendini gösteren yeni bir olgu artık.

Tüm bu iyicil gönderimler, internet katmanlarında, onların varlıklarını ikame etmelerini sağlayan kavram ve eğilimleri karşısına alıp, tüm bunları kayıtsız bir mizah içerisinde sulandıran antagonistlere sahip olmaktan elbette kaçamıyorlar. Mesela, genelde duygusal toksisite ile kastedilen şey; depresyon, ümitsizlik, yalnızlık vb. duygu durumlarının aşırılığı ve suistimalini fazla göze sokan vaka, kişi veya olgulardır. Fakat bu tip olumsuz toksisitelerin sadece kendilerinden ibaret olmadığı; her şeyin aşırılaştığı bir dünyada ve siberuzamda, iyicilliğin de eleştirdiği ve karşısına aldığı duygu durumlar kadar toksik davranmaktan azade olamayacağını kolaylıkla keşfedebilir ve onu kavramsallaştırabiliriz: Toksik pozitiflik veya toksik olumlayıcılık.

Elbette bu ifade, insan doğasındaki olumlu potansiyellerin varlığını yadsıma veya kişilerin, kitlelerin iyi-güzel çözümler üretme beceri ve ideallerini küçümseme gibi tehlikeler doğurmayacak bir bağlamda kullanılmaya ve anlaşılmaya çalışılmalı: Sözgelimi internet gazeteciliği, ana akım medya güvencesiz bir hal almışsa bir vatandaşın güvenceli bilgiye erişebilmesi açısından çok değerlidir ya da mesela bir kayıp evcil hayvan ilanı, ilgili ilan hemen dolaşıma girdiği için çabuk çözüm verebilir ve böylece olası kötü bir durumun üstesinden gelinmiş olur. Fakat bahsettiğim iyicil toksisitenin nesne ve görünümleri, iyicilliği referanssız bir şeye indirgiyor; boş bir uzayda öylesine hareket eden, kamusal veya özel alanlardaki arıza ve noksanları analiz etmemize imkân veren bilinçdışı imgeler düzeyinde salınıyor sıklıkla ağa ait bu bölgelerde.

Alt-right ikonaları, andığım bu aşırılaşmış iyicilliğin tümden karşısında olmanın, ona bütünüyle kayıtsızlaşmanın tehlikeli birer örneği olarak kavranabilir. Incel ifadesi, Alana isimli bir internet kullanıcısının duygusal ilişkilerde güçlük yaşayan kimselere yardımcı olmak için öne sürdüğü, iyi niyetli bir yaklaşımdı. Keza en temel alternatif sağ ikona olan Kurbağa Pepe (Pepe the Frog) de başlangıçta ‘feels good man/ iyi hissettiriyor dostum’ diyen, pozitif bir duygulanım sağlayan bir çizgiroman karakteriydi. Ama zamanla memleşti, politize oldu ve oldukça akışkan bir hal aldı. (+Pepe, +Frog) O kadar ki, yeri geldi Hong Kong protestolarında bir özgürlük figürüne dahi dönüştü. İnternetin iyi ve kötü kutuplar arasındaki bu süratli çevrimi, post modern öznenin günden güne akışkanlaşan ve mekânlaşan kimlik buhranını özetliyor. Bu yüzden internet, sosyal belirlenim kazanması halinde dehşet verici, tiksinç veya abartılı sayılabilecek bir imajı, itkiyi; aşırı uçlara çekerek; tehlikeli bir bilinçdışında soğurmaya da yarıyor bir bakıma.

Bu kültürün sözgelimi chad imajı, güçlü ve kendini geliştirmiş; sinir bozucu derecede iyicil bir erkek stereotipi yaratır ve gerçekte bunca şişkin olamayacak olan güçlü ve kendini geliştirmiş, iyicil bir erkek imajını da böylece; algı arızaları doğurarak mantıksal bakımdan ortadan kaldırır. Yoğunluklu olarak sekse dayalı fiziksel, eril üstünlüğe referans yapan bu imaj, güçlü ve sağlığı yerinde, duygusal ilişkilerinde başarılı, iyi bir erkek imajının; internet süjesinin aklında talihsiz bir şekilde, antipati ve nefretle anılmasına veya olmayan bir imajın amaçsallaştırılıp onun gibi olunmasının hedeflendiği sahte galibiyet izleklerinin yayılımına yol açabilir. Alt-right’tan temel alsın veya almasın, birçok internet mizahının, internetin meydana getirdiği aşırılaşmış kodlar sebebiyle; kavram veya duygulara dair verdiğimiz temel referansları zedelediğini ve derin algılar bina etmeye sabır gösteremeyen özneler inşa ettiği için tepki veya yorumunu geciktirmemeye endeksli, sabırsız personalar türettiğini düşünüyorum. Elbette siberuzamın bu garip bilinçdışını tam kavrayamadığı için onun gösterimlerine karşı, yalnızca tehditkâr şeyleri ifade ettiğini ve dejeneratif olduğunu varsaydığından yasaklayıcı veya düşmanlaştırıcı tavırlar takınan, sıklıkla orta yaş üzeri bir kimliğe sahip kimselerin muhafazakârlığına benzer bir perspektifle yaklaşılmaması; ortadaki sorunu açımlayan ve çözümleyici olmaya çalışan felsefi bir üslubun öne sürülmesinin daha kapsayıcı olduğunu düşünüyorum.

Bu bağlamda; siberuzamın iyiliği de kötülüğü de çiğ referanslar üzerinden çoğaltan ve sulandıran sinik doğasının; ipliğine kadar seçilebilir, sabırlı çalışmaların ürünü olan ve kolay yanlışlanamaz genellemelerin ikame edilebileceği bir antagonizmle üstesinden gelinebileceğini, daha açık bir biçimde ifade etmek gerekirse; tüm arızaların temelinde biri diğerine mağlup veya galip sayılamayacak noksanlıklardan doğan çelişkilerin kabul edilmezliğinin yattığını, her türden kimliğin yalıtılmış bir ideolojiden ibaret olmayıp; egemeni de ezileni de; özneyi de tebaayı da kendinde içerdiğini ifşa etmeye yarayan yapısal bir tedrisata ihtiyacımız olduğunu ifade etmek istiyorum. Dijital uzamdaki çoğu gönderim, iyiliğin ve yalnızca kendini merkeze almayışın diğerkâm imajları bile; bu yaygın dikkat dağınıklığı içinde, öznenin kendisini ve sorumluluğuna gireceği edimi benliğinden aşırı bir biçimde soyutlamasından başka, yapıcı bir bağlama erişemiyor. Dolayısıyla son tahlilde, sıklıkla erişimin niceliksel yapısını beslemekten öte yapıcılıkta bir doğanın ikamesini de sağlamaktan mahrum kalıyor. İnternet süjeleri, etkileşime ve benliğin dışavurumlarının süratle paylaşımından damar bulan; toksisite ve narsisizm riski altında süregelen varlıklarını; özbenliğin daha kuvvetli bir kavranışını içeren her türden faaliyet aracılığıyla yeniden keşfedebilme imkânlarına pekala sahip olabileceklerdir.

Sonuç: Stimmung Üzerine Düşünmek

Sosyal hayat arızalarla doludur. Keza kişilikler de öyle. Toplumsal öznelerin gruplaştıkları alanlar, felsefenin konusu edilebilecek bir çok soyut gürültüyle kaynar durur. Kişinin tek bir günü, kusursuz insan taklidini postüle ettiği (varsaydığı) ama arızadan kaçamadığı matematiksel bir yuvar gibidir. İşte siber mekân, burada bir sahicilik kazanamayan tüm edimlerden boşalan, vakumlanan bilinçdışı; sözlü olsun, sesli olsun, imge düzeyinde veya mantıksal bir yuvarda salınıyor bulunsun, bir yığın; işitsel olmayan gürültü biçimiyle bir çevrim kazanır. Elbette bu yeni mekân yalnızca gürültüden ibaret değildir, öyle bir algı uyandırmak istemem ancak bu marazi gürültü, ilgili iletişim katmanının bir sıfatı derecesinde varolmakta, bir varlık niteliği kazanmaktadır.

Kimliklerin, kişilerin, öznelerin, bedenin, en kaba tasvirle; etin dünyası kendine zihinsel bir varlık alanı oluşturabilmek için öteki’nin varlığına muhtaçlık duyar. Bu kaçınılmazdır, neredeyse ilkeseldir, öteki’nin varlığını tedavülden kaldırmak neredeyse muhaldir dense abartıda bulunulmuş olmayacaktır. Öteki’yle olan etkileşimde; alınan yere, polarizasyona göre iyicil veya kötücül belirlenimler meydana gelecektir. Metnim boyunca tarif ettiğim ‘gürültü’ negatif konumdadır. Kişilerin dünyası, öteki’ni –her ne diyor olursa olsun- anlayıp kendi üslubunca onun üstesinden gelmeyi öğrenmediği sürece, tek bir gün, ızdırap derecesinde bir gürültünün çevrimine mahkumdur. Bu öğrenim, entelektüel öğrenimdir. Düşüncelere kesin belirlenimler kazandıran türden muntazam bir organa sahip değiliz ki onları birbirleriyle dövüştürebilelim, dolayısıyla anlama yetisine ait bu uzamda kavga beyhudedir.

Tevfik Kanoğlu. Kolaj: Zihinsel Gürültü.

Entelektüel kavrayışın dünyasından çıkıldığında, bilinçdışı bir regülasyonun (ayarın) sizi sürekli olarak yokladığı memli bir dünyanın içerisine düşmüş bulunursunuz. Burada bir alegoride bulunmak gerekirse, doğanın yüreğinde yatan, bir kendinde varlık kimliğini handiyse paylaşan, yekpare bir ham maddeye erişmek için yaşlı toprağı kazıma sabrı gösterecek kişiler nadiren bulunur. Yerin derininde uzanan bu yaşlı metal gövdeyi, anlama yetisinin tayin ettiği varlık kategorileri olarak kavrayalım. Tek bir günün ve dahi internetin çevrimine dalan bir yığın imge ve düşüncenin ise bu hammaddenin işlenmesinden meydana getirilmiş madeni parçalar olarak her birimize dağıtıldığını düşünelim. 0 konumunu yitirmiş, farklarla parçalanmış anlama yetisi, aramızda dağıldıkça, ister pozitif ister negatif belirlenim kazansın, arıza ve gürültüden muaf olamaz. Fakat keşfettiğimiz bu soyut gürültü, üstesinden gelinemez bir şey de pekâlâ değildir. Onu, uzayıp giden teorik okumalar veya egonun dünyasınca tayin edilen bürokratik zorluklarla (yani eğitim yoluyla) değil anlama yetisinin tayin edeceği saltık dünyanın eksenlerinde soğurabilir, daha ham (ve hamlığı bakımından işlenmeye müsait) bir noktaya eriştirebiliriz. Evvela, gürültüden şikayet etmek, onu daha münasip bir varlık haline getirmemiz için gereklidir.

***

İnsana dair olanca gürültüden kulağım şişmiş, başım ağrımışken, bedenim bir kenar mahalle ile gelişkin bir semt arasında sıkışıp kalmış acuze bir kültürel yapının taşıyıcısı konumunda olan 6 katlı bir apartmanın basık tavanlı alelade bir odasında kalakalmışken zihnim, daldığı düşlemde kendisini birden Todtnau’nun bir yamacında, bir dizi kavram üzerine derin düşünmeye gayret etmekten yorulmuş bir biçimde, hiç olmayan bir ufka bakar gibi, uzakları seyredalarken bulmuştu. Todtnau, Varlık ve Zaman’ın yazıldığı yerdi ve eserin sahibi içinde bulunduğu dağ evinden çıkıp, tüm vakarı ve cılız, çıkıntı göbeğiyle yanıma sinsi bir nefes gibi ilişmişti, beni; onu yanlış kanaatler üzerinden anladığım için azarlayacağını düşünüyordum ki, o da ne, Heidegger; sükunetle gözlerime bakıyor ve yalnızca verdiği tarife kulak kesilmemi istiyor, varlığımıza eşlik eden yekpare bir duygu durumundan bahsediyordu: stimmung. Stimmung’u işitsel bir şey olarak algılamamı istiyordu benden, a posteriori [2] olarak sınanamaz duyusal, soyut bir dalganın varlığımı kuşattığına değiniyordu.

Düşünürün postüle ettiği (önerdiği) bu duygu-durum, isimlendirdiğimiz veya tam olarak isimlendiremediğimiz, burjuva yaşamıyla, kentin gürültüsüyle kişisel yaşamımıza işitsel bir organ gibi ulanmış geçişken-değişken duygulardan farklı, tek parça bir bütündür. Edebiyat eleştirmeni Fredric Jameson’ın alakalı bağlamlarda söyledikleri, onu modern bir duygulanım (affect) olarak algılamamızı sağlıyor ve günümüzdeki sanal mekân tasarımına bu gözle baktığımızda, işitsel olmayan, yüzer gezer bir kirliliğin çevrimde olduğunu böylece tekrar onaylayabilmenin ağırlığı çöküyor üzerimize. Bu rahatsız edici çevrimin bir duygu kategorisi gibi adlandırılamayışı, tarif edilemeyişi, dikkat sürelerimizin sürekli maruz kaldığımız veriler altında oldukça düşmesinden, toza karışmasındandır. Gündelik yaşamın ve kentin stresi, pandemiyle birlikte zamanın kredilere bölünüşü de mekân algımızda tuhaf bir dönüşüm sağlamış bulunuyor. Enfeksiyon korkusundan boy veren bir tür yalnızlaşma ve sosyallikten kaçınma veya kişisel alan duygusunu koruma eğilimi, dijitalin baskın varlığı derken; zihnin dünya tasavvuru da siberuzamın bu dağınık bilinçdışını taklit eder olmaya başladı. Bu yeni agora, çok fazla gürültücü ve sahici, ipliğine kadar seçilebilir bir duygulanım tarifi getirmeye pek az imkân veriyor.

Fakat bir varlık kategorisi olarak tarif ettiğimiz, gürültüyü vakumlayıp kendine katarak tüm varlık alanına egemen hale gelen; polarizasyondan muaf, alegorik olarak dalga şekli verdiğimiz bir stimmung üzerine düşünmeyi denersek, daha yekpare; adlandırılabilir, kayganlığı ve geçişkenliğini belirleyen ara noktaları dahi tespit edebileceğimiz dikkati bize sunan bir duygulanım edinmemiz olası.


Ana Görsel: Tevfik Kanoğlu. Kolaj: Kavramsal Gürültü. (Yazıdaki tüm görseller yazara ait, kendisine bir kez daha teşekkür ederiz.


[1] Bahsi geçen yazıların ilki için link şuradadır: https://terrabayt.com/dusunce/gurultu-soyut-gurultunun-kesfi-ve-bazi-temsilleri/

İkinci yazının linkine de şuradan ulaşılabilir: https://terrabayt.com/dusunce/gurultu-soyut-gurultunun-kesfi-ve-bazi-temsilleri/

[2] a posteriori, olgulara dayalı, sınanabilir bilgi türü.

Exit mobile version