Site icon Terrabayt

Geleceği Anlamak İçin Keşfetmemiz Gereken Bilimkurgu Türleri – 2


Siberpunk türü 1990’lardan beri gelecek tahayyülünü otuz yıldan fazladır işgal ediyordu. Fakat günümüzde artık yetersiz kalıyor. Özellikle İngilizce konuşulan dünyanın dışından bilimkurgu türüne katkıların neler olduğunu öğrenmek için birkaç sene önce bir soruşturmaya girişmiş olan Jay Owens yeni alttürler öneriyor. İşte onlardan bazıları:

İklim Kurgu

Küresel ısınma en büyük ve en güncel problemlerimizden biri. Bu güncel kaygıya cevap veren ve iklim krizini ve sonrasını ele alan bir tür var: iklim kurgu. Son on yılda iklim kurgu türü denebilecek eserlerde büyük bir artış görülüyor. İklim kurgunun bilimkurgudan ayrılan yanı, şimdiki zamanda gelişen distopik dünyaları ele alması. Hatta kimilerine göre, dünyanın şu an geldiği noktadan dolayı iklim krizini konu almayan romanlar birer fantezi olarak kabul edilmeliler. İklim kurgunun ilk eserlerini belirlemek tıpkı bilimkurgunun ilk eserlerini belirlemek kadar zor bir girişim. Yine de bu türün etkilendiği kaynaklar olarak, Henry David Thoreau, Rachel Carson, Ernest Callenbach ve J.G. Ballard gibi isimler örnek gösterilmektedir. Özellikle de J.G. Ballard’ın Drowned World adlı eseri bu tür için vazgeçilmez bir kaynak.

Neler Okumalı?

Oya Baydar, Köpekli Çocuklar Gecesi (2019)

Türk Edebiyatı’ının “ilk ekolojik distopyası” olarak nitelenen Köpekli Çocuklar Gecesi, merkezine iklim krizini alıyor. Oya Baydar bu amaca yönelik farkındalık oluşturmak istediğini söylüyor: “İklimin değil, sistemin değişmesi gerektiğine odaklanıldı. Çünkü dünyada bu olumsuzlukları yaratan sisteme bütünüyle karşı çıkmadan, iklim meselesinde yol kat etmek mümkün değil. İnsanı ve doğayı yok eden, kalkınmayı büyümekle eş düşünen, bunu yaparken de doğayı katleden sistem değişmek zorunda.”

“Eğer duyuyorsanız, anlıyorsanız; bir zamanlar sekiz milyar insanın, yüz milyarlarca bitkinin, böceğin, hayvanın yaşadığı Dünya gezegeninde, henüz yıkılmamış, sulara gömülmemiş karanlık bir kulübede yaşamın sonunu bekleyen dünyalı bir kadının tanıklığıdır bu. Sıradan, gerçek insanın sesidir. Kulak verin, şifrelerini çözün, anlamaya çalışın.

Kurumuş dere yatakları, plastik adaların doldurduğu denizler, eriyen buzullar, yaşam alanları talan edilmiş hayvanlar, her gün bir yenisine şahit olunan doğal felaketler… Taşları duyarsızlık ve sorumsuzlukla döşenen bu yolun sonunda bizi ne bekliyor? Biricik yaşam alanımız Dünya gezegeni insanın tahribatına daha ne kadar direnebilecek?

Oya Baydar, edebiyatımızın ilk ekolojik distopyası denebilecek Köpekli Çocuklar Gecesi’nde hepimizin içten içe bildiği ama birçoğumuzun görmezden geldiği küresel iklim krizine ve o krizin ortasında kalan insana yöneltiyor kalemini.

Yıllar sürecek kuraklıktan, susuzluktan ve savaşlardan sonra yaşanacak küresel tufan, yaşamı sona erdirirken umut Köpekli Çocuklar’la yeniden doğacak mı? Köpekli Çocuklar’la İklim Çocukları’nın buluşması geleceği kurtarabilecek mi?” (Tanıtım Bülteninden)

Margaret Atwood, DelliÂddem Üçlemesi (Üçlemenin ilk kitabı Oryx and Crake (2003). Türkçe Çeviri, Antilop ve Flurya (2005)

 Susuz bir tufan, ölümcül bir virüs insanlığı silip süpürmüştür. Roman dünyada tek kalan insan olan Kar Adamı’nın hikayesini anlatır. Kar Adamı laboratuvar ortamında üretilmiş insanımsı yaratıklarla yaşamaya çalışır.

“Bunları kim yaptı? İçlerinde kimler yaşadı? Kim yıktı? Tac Mahal, Louvre, piramitler, Empire State Binası…”

Sağ kalan son insan Kar Adamı’nın ayakta kalabilmek için mücadele ederken bir yandan da yok olan insanlığa yaktığı ağıttır Antilop ve Flurya.

Dünyada doğal kaynaklar tükenirken büyük şirketlerin tek derdi insanları aptallaştırarak sentetik yaşamın “daha iyi” olduğuna inandırmak ve kasalarını doldurmaktır. Şirketlere ait Sitelerde yaşayanlar olan biteni izler ve Site Yöneticilerine korkuyla itaat ederler. Zaten düşünmelerine gerek yoktur, eğlenmeleri için malzeme hazırdır: internetten canlı canlı izlenen cinayetler, intiharı bir şova dönüştürmeyi vaat eden web siteleri, çocuk ve hayvan pornoları… “Reyting”, şiddet ve cinselliğin dozuna bağlıdır, doz arttıkça reyting artar.

Hâlâ düşünebilen ve isyan edebilenler ise Avam Diyarı’ndadır ve şiddetle cezalandırılırlar. İnfazları da Sitelerde yaşayanlara internetten izletilir. İlk gençliklerinde izledikleri çocuk pornosunda gördükleri Antilop Flurya ve Jimmy’nin hayatlarına girdiğinde üçü de geri dönülmez bir yola çıkarlar…” (Tanıtım Bülteninden)

Paolo Bacigalupi, The Water Knife, (2015). Türkçe Çeviri, Suda Bıçak İzleri (2016)

“Amerikalı yazar Paolo Bacigalupi’nin distopik eseri de insanoğlunu bekleyen bu küresel tehlikeyi konu ediniyor. Colorado Nehri’ndeki suyun gün geçtikçe azalmasıyla baş gösteren çatışmaların ve düşmanca politikaların ekseninde gelişen Suda Bıçak İzleri, yakın gelecekte bölgesel olmaktan çıkıp dünyanın genelini kuşatacak kuraklık sorununu gerçekçi boyutlarıyla ele alması açısından oldukça çarpıcı ve dikkate değer bir roman.” (Tanıtım Bülteninden)

J.G. Ballard, Crystal World (1966). Türkçe Çeviri, Kristal Dünya (2019)

Ballard’ın Kristal Dünya’sı, Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği’ni anıştıran Afrika cangılına yolculuk ile bir yıkım romanı.

“Bilimkurgu edebiyatında çığır açan kurgularıyla hafızalara kazınan usta yazar J.G. Ballard, Kristal Dünya‘da Batı Afrika cangılının derinliklerinde tekinsiz bir dünya kuruyor.

Gözlerden ırak bir cüzam hastanesine davet edilen Doktor Sanders’ın yolculuğu, kristalleşen ormanın gerçeküstü varlığıyla süreğen, belirsiz, mucizevi bir rüyaya evrilir. Ağaçların mücevherlere, timsah ve kuşların kristallere dönüştüğü bir anti-yolculuktur bu; gerçekliğin doğasından rüyaya kaçışa doğru uzanan.

“Asıl yabancı gezegen dünyamızdır,” diyen Ballard’dan, okurunu bir kez daha belirsizliğe sürükleyen epik bir anlatı.” (Tanıtım Bülteninden)

Greg Gerrard, Ecocriticism, (2012). Türkçe Çeviri, Ekoeleştiri, (2016)

Ekoeleştiri, bu konuda Türkçe’de bulunabilecek en önemli kaynaklardan biri. Peki Ekoeleştiri nedir? Kitabın içinden bir alıntıyla cevap verelim:

“Ekoeleştiri nedir? En basit tanımıyla, edebiyatla fiziksel çevre arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Tıpkı feminist eleştirinin dili ve edebiyatı cinsiyet bilincine sahip bir bakış açısıyla incelemesi veya Marksist eleştirinin metin okumalarına üretim tarzlarına ve ekonomik sınıflara dayalı bir bilinç katması gibi, ekoeleştiri de edebiyat çalışmalarına yeryüzü merkezli bir yaklaşım getirir. (Glotfelty, 1996: xix)”

“Ekoeleştiri, edebiyat çalışmaları ve çevre söylemiyle tarih, felsefe, psikoloji, sanat tarihi, siyaset bilimi gibi ilgili alanların etkileşim noktalarının izini sürüyor. Kirlilik, Pastoral, Yaban Hayat, Kıyamet, Mesken, Hayvanlar ve Dünya başlıkları altında ekoeleştirel kavramları inceleyerek bu kavramlar etrafında şekillenen “kırsal”, “toprak”, “ozon deliği” gibi farklı dönemlerde farklı toplumsal çıkarlara hizmet ettiği düşünülen mecazların nasıl üretildikleri ve nasıl dönüşüm geçirdiklerini araştırıyor.

İnsanlarla çevre arasındaki ilişkiyi kültürel üretimin tüm alanlarında, Wordsworth ve D. H. Lawrence’dan Thoreau’nun Walden’ına, Heidegger ve Derrida’dan Werner Herzog’un Ayı Adam’ına kadar, nasıl hayal ettiğimizi ve betimlediğimizi inceleyen Garrard, insan/doğa ikililiğinin toplumsal çıkarımlarından ekofeminizme, küresel ısınmadan, insanın doğaya uyguladığı şiddete işaret eden Kızılderililere kadar uzanan etkileyici bir çalışma sunuyor.

“Muhriplerin şiddetine ve açgözlülüğüne karşı yerli kabile halklarının galip geleceğine dair hiçbir umut olmadığını mı düşünüyorsunuz? Dünyanın öfkesini ve asla durmayacak titremesini unutuyorsunuz. Dünya bir gecede tüm ulusların zenginliğine tekrar el koyacak.”


Solarpunk

Solarpunk türü, iklim kurgunun bir alttürü olarak değerlendirilebilir. İklim kurgunun ütopyacı kanadını oluşturmaktadır. Solarpunkın dünya anlayışını, güneş veya rüzgâr gibi sürdürülebilir enerji kaynaklarını kullanmaktadır. Bu türde yüksek teknoloji ile doğa uyumlu bir ilişki içindedir. Petrol ve su savaşlarının gezegeni mahvetmediği bir dünyadır bu. Yani Mad Max benzeri distopyaların tam karşı kutbunda yer alır. Solarpunk’ın içerdiği punk kavramı tıpkı siberpunkta olduğu gibi karşı-kültürü, egemen olana başkaldırıyı ve bireyi vurgulamaktadır. Solarpunk hâkim olan ve sürdürülmesi imkânsız görünen sisteme başkaldırıyı vurgular. Türün ana karakterleri çoğunlukla bilim insanlarıdır. Solarpunk, mükemmel bir gelecek tahayyülü değildir, sürdürülebilir enerji daima tehlike altındadır, doğa denge ve uyum içinde bir bütün değildir, bilgi her zaman başka çıkarlara hizmet edebilir. Solarpunk’ın sloganı, kıyameti durdurmak, iptal etmektir çünkü solarpunkçılara göre diğer türler gelecek konusunda ya reddiye ya da umutsuzluk içindedir.

Neler Okumalı?

Kim Stanley Robinson, Mars Üçlemesi, (Üçlemenin İlk Kitabı Red Mars (1993). Türkçe Çeviri, Kızıl Mars, İthaki Yayınları (2019)

Kim Stanley Robinson, ütopyacı bilimkurgu, iklim kurgu ve solarpunk türlerinde sıkça karşımıza çıkan bir isim. (Daha öncesinde sitemizde bu romanı inceleyen bir yazı yayınlamıştık.) Üçlemenin ilk kitabı Kızıl Mars, Mars’ta yaşamanın zorlu bir organizasyon, bilim, mühendislik, zekâ, dayanışma ve yaratıcılık gerektiren koşullarını, gezegenin fiziki doğasının ayrıntılarını anlatarak Mars’ı adeta gerçekçi bir mekana dönüştürüyor.

“Kim Stanley Robinson, günümüz bilimkurgusunun en büyük ustalarından biri. Özellikle uzay üzerine yazdığı romanlarla 90’lardan beri türün gelişimine katkıda bulunan yazarların en önde gelenlerinden. Dünyalaştırma ve kolonileşmeye bakış açımızı değiştiren Kızıl Mars ise hem bilimsel hem siyasi hem de sosyolojik açıdan şimdiye dek yazılmış en gerçekçi bilimkurgu romanlarının başında geliyor.

İnsanlık artık Mars’ta; önce bir, sonra yüz ve giderek on binlerce insan… Şehirler kuruyor, tüneller kazıyor, sadece kraterlerden ve kayalıklardan ibaret görünen gezegeni kendi suretlerinde değiştiriyorlar. Ama cansız yüzeyini kazıdıkça Mars onları giderek daha fazla kendine bağlıyor, âşık ediyor.

En başından beri tüm kızıllığıyla bir hedef, amaç olarak beliren Mars eskiden bir güçtü, şimdiyse bir mekân: Amerika ve Rusya için yeni bir hegemonya alanı, Araplar için toplumsal baskıdan kaçış, İsviçreliler için bakir bir doğa ve üçüncü dünya için nüfuslarını aktaracakları bir koloni.

Yine de akıllarda kalan bir soru var: Yeni yuvaya eskisinin sorunları da mı götürülecek, yoksa bu gezegen kendi fırsatlarını ve sorunlarını dayatarak yeni bir topluma mı can verecek? Mars’a gelenler için Dünya yalnızca geride bırakılmış bir yuva olarak mı kalacak, yoksa Kızıl Gezegen’in kaderinde yeni bir Dünya olmak mı var?” (Tanıtım Bülteninden)


Yeni Tuhaf

Yeni Tuhaf türü aslında yeni sayılmaz, 2002’den beridir bizimle. Yeni Tuhaf yazarlarının neredeyse hepsi H.P Lovecraft’tan etkilenmişler. Yeni Tuhaf, fantezinin tipik kabul edilen özelliklerini gerçek dünyanın karmaşık modellerine yerleştiriyor. Bunu yaparken fantezi, bilimkurgu ve doğaüstü korkunun sınırlarını de aşmaktan çekinmiyor. Bu sebepten yaratık-insanları, tasviri zor yabancıları (alien), konumlandırması imkânsız dilleri konu ediniyor. Yabancılaştırma/yadırgatma ve tekinsizlik bu türün temel özelliği. Yeni Tuhaf türü, bir dönem uzay yolculuğu ya da galaktik imparatorluk düşlerine hapsolmuş bilimkurguyu eleştirerek ortaya çıkan “yeni dalga bilimkurgu türü” ile karşılaştırılabilir.

Neler Okumalı?

China Mieville, Perdido Street Station (2000). Türkçe Çeviri, Perdido Sokağı İstasyonu (2011)

Yeni Tuhaf türünün amblemi China Mieville tarafından yazılan Perdido Sokağı İstasyonu. Mieville, bu romanının, Viktoryan Çağ’ı teknolojisi ile birleşmiş bir ikinci dünya fantezisi olduğunu söylüyor. Orta çağ dünyasını kullanmak yerine, erken endüstriyel kapitalist dünyanın kirli polis devletini kullanıyor.

“Yeni Crobuzon, dünyanın merkezidir. İnsanlar, Tekraryapımlar ve esrarengiz ırklar, bu kentin kanatları altında yaşamlarını sürdürürler. Miskin miskin akan bir nehir, kenti ikiye böler. Fabrikalar, dökümhaneler, gecenin sessizliğini yırtar. Bin yıldan uzun zamandır, Parlamento ve onun acımasız milisleri, bölge ekonomisine hâkim olmuş, işçilere, sanatçılara, casuslara, askerlere, sihirbazlara, esrarkeş ve fahişelere kök söktürmüştür. Günün birinde, kente bir yabancı gelir. Cebinde altın külçeleri, kalbinde, gerçekleşmesi imkânsız bir isteği vardır. Ama bu arada kimsenin aklına gelmeyecek bir şey olur ve tamamen tesadüf eseri, o şey serbest kalır.

Korkunç bir yaratık, bütün kente dehşet saçmaktadır. Milyonların kaderi hainlere, kaçaklara ve yeraltı dünyasının patronlarına bağlıdır artık. Gece olunca, bütün kentte bir sürek avı başlar. Kentin tekinsiz, izbe köşelerinde çete savaşları çıkar. Büyük hesaplaşma, Perdido Sokağı İstasyonu binasının karmaşık, devasa kubbeleri altında yaşanacaktır…

Perdido Sokağı İstasyonu, Britanya bilim kurgu/fantastik edebiyatının yükselen genç sesi China Miéville’in en ünlü romanıdır. Büyük beğeniyle karşılanan, pek çok dile çevrilen eser, yazarına Arthur C. Clarke ve Britanya Fantezi ödüllerini de kazandırmıştır.” (Tantım Bülteninden)

Jeff VanderMeer, Annhilation (2014). Türkçe Çeviri, Yok Oluş (2017)

VanderMeer romanı Yok Oluş, Alex Garland tarafından 2018’de sinemaya da uyarlandı. Roman, X bölgesine yapılan tedirgin edici keşif yolculuğunu anlatıyor. Bu açıdan “bölge anlatısı” adını verebileceğimiz bir anlatı yapısına sahip. Bu tarzda bilinmeyen bölgeleri konu alan Strugatski Kardeşlerin 1971’de yazdıkları Uzayda Piknik romanını, Tarkovsky tarafından bu romandan uyarlanan Stalker (1979) filmini ya da Chernobyl’i konu edinen video oyunlarını akımıza getirebiliriz. VanderMeer’in Yok Oluş romanındaki “X Bölgesi” doğanın radikal ötekiliğini düşündürüyor.

“X Bölgesi’nin dünyayla bağlarının kopmasının üzerinden onlarca yıl geçmişti. Doğa, insan uygarlığına ait son izleri de silmişti. İlk keşif ekibi orasının cenneti andıran bir tabiata sahip olduğunu raporlamıştı; ikinci keşif toplu intiharla sonuçlanmıştı; üçüncü ise ekip üyelerinin birbirlerine doğrulttukları silahlardan çıkan kurşun yağmuruyla. On birinci keşif ekibinin üyeleri geriye eski hallerinden arta kalan gölgeler halinde dönmüş ve birkaç hafta içinde hepsi kanserden ölmüştü. Jeff VanderMeer’in Southern Reach Üçlemesi’nin ilk kitabı olan Yok Oluş’ta, on ikinci keşif ekibine katılıyoruz.

Grup dört kadından oluşuyordu: bir antropolog, bir haritacı, lider psikolog ve anlatıcımız olan biyolog. Görevleri, arazinin haritasını çıkartmak, çevrelerini ve birbirlerini gözlemlemek ve bu gözlemlerini kaydetmek ve en önemlisi X Bölgesinin onları etkilemesinden kaçınmaktı.

Beklenmeyeni bekleyerek oraya ulaştılar ve X Bölgesi bekleneni verdi…” (Tanıtım Bülteninden)


Görsel: Jenna Sutela, Sporulating Paragraph, 2017. Courtesy of the artist and Momentum 9 Photo: Istvan Virag Copyright: Punkt Ø/Momentum 9

Exit mobile version