Site icon Terrabayt

Örümcekler Ağları Vasıtasıyla Düşünür ve Hisseder


Pilotların ayna nöron mekanizmasının uçağın iniş anında piste olan mesafesini ve diğer gerekli bilgileri tartarken pilot olmayanlara nazaran daha fazla aktive olduğunu öne süren araştırmanın ardından, örümceklerin de ağlarıyla buna benzer hatta daha bile etkileyici bir ilişki içerisinde olduğu düşünülüyor. The New Scientist’in haberine göre, örümcek ağları bu etkileyici hayvanların bilişsel ve duyusal yetilerinin bir parçası. Örümcekler hem hissetmek hem de düşünmek için kullanıyor ağlarını.

Japyassú ve Laland hayvan bilişselliği üzerine yazdıkları makalede, bu hayvanlar üzerine yapılan araştırmaların, bilişselliğin merkezi sinir sistemde yer aldığı fikrine karşı, bedene veya hayvanı çevreleyen ortama yayıldığı fikrini desteklediğini öne sürüyor.

Bryon Nelson, “Extended Mind” (maddeyle veya maddeye doğru genişleyen zihin) tezine bu bulguların örnek teşkil edebileceğini öne sürüyor. Clark ve Chalmers’ın 1998 yılında ortaya attığı bu teze göre, sık kullandığımız bilgisayar, cep telefonu gibi nesneler artık zihnimizin bir uzantısı halini alır. Pilotların ayna nöron sistemlerinin uçağın iniş simülasyonlarını izleyerek aktive olması pekala bu duruma bir örnek olarak görülebilir. Bu noktada uçak artık zihinsel aktivasyon sistemlerinin bir uzantısı halini almıştır. Çevrenin veya içinde bulunulan ortamın bilişsel süreçler üzerinde aktif bir rol oynadığını öne sürmesi açısından önemli olan bu tez kimi zaman bedenli bilişsellik teziyle çelişecek şekilde zihin beden ayrımını güçlendirir. Bu yüzden bedeni de maddeyle genişleyen zihin tertibinin bir parçası olarak konumlandırmak mühimdir. Thomas Fuchs mesela “extended body” kavramını zihin-beden ayrımına dayalı zihin kuramlarına ve simülasyon kuramına karşı geliştirmiş, bilişselliğin toplumsal niteliğini, beynin kendinden menkul olmadığını, bedenli, özneler-arası sosyal etkileşim halinde geliştiğini öne sürmüştür. Örümcek ve ağının tek bir beden oluşturacak etkileşimi maddeyle veya maddeye doğru genişleyen zihin/beden kavramına bu açıdan daha yakın görünür.

Bir zamanlar basit, içgüdü temelli hareket eden otomatlar olarak görülen örümceklerin artık bilişsel yetilere sahip olduğu biliniyor.  Bilhassa zıplayan örümcekler, hem görsel hem kokusal olarak seçici bir dikkate sahiptir, ayrıca hareketlerini planlar. Yine örümceklerinin avladıkları hayvanları da seçtikleri ve farklı avları sınıflandırdıkları da araştırma konusu olmuştur. Örneğin, araneofajik zıplayan örümceklerin bir türü olan “portia” (salticidae ailesi), bütün eklembacaklılar arasında en esnek av stratejilerine sahip olandır.  Bu stratejinin en önemli özelliği örümceğin avını kandırması, onunla tabir-i caizse zihin oyunları oynamasıdır. Portia, diğer zıplayan örümcekler gibi böcekleri değil, başka örümcekleri avlamayı tercih eder ve yine diğer zıplayan örümceklerden farklı olarak bunu ağ örerek yapar. Portia genelde diğer ağ ören örümceklerin yuvalarını işgal eder ve onları taklit ederek kandırır. Portia’nin tipik avlarından biri olan örümcek türünün akut görme yetisi yoktur ve içinde yaşadığı dünyayı ağındaki gerilimleri ve titreşimleri yorumlamak suretiyle algılar. Bu titreşimlerin hangi hayvanlara ait olduğunu ağları vasıtasıyla hisseden örümcekler avlarını böyle seçerler. Portia çeşitli jestlerle örümceğin hareketlerini taklit eder, ağında benzer titreşimlere yol açarak onu kandırır ve yuvasını işgal eder.

Ağı örmek için kullanılan ipliklerin ve ve ağ konfigürasyonlarının örümceklerin bilişselliğinin bir parçası olduğunu iddia ediyorlar.

Afrika püsküllü zıplayan örümceği (Portia Schultz), Stegodyphus ağında avlanan yetişkin erkek portia, Güney Afrika.
Fotoğraf: Emanuele Biggi. http://www.anura.it/works/hunters-hunter-portia-jumping-spider/

Bu davranışları sergileyen ve ağları vasıtasıyla duyusal ve bilişsel yetiler geliştiren örümcekler bilişsel kuramlar için mühim kaynaklardır. Japyassu ve Laland hayvan bilişselliği üzerine yazdıkları makalede, bu hayvanlar üzerine yapılan araştırmaların, bilişselliğin merkezi sinir sisteminde yer aldığı fikrine karşı, bedene veya hayvanı çevreleyen ortama yayıldığı fikrini desteklediğini öne sürüyor. Ağı örmek için kullanılan ipliklerin ve ve ağ konfigürasyonlarının örümceklerin bilişselliğinin bir parçası olduğunu iddia ediyorlar.

“Ağın iplerini geriyor, bu sayede beynine ulaşan bilgiyi filtreliyor,” diyor Hilton Japyassú Quanta Dergisi’ne verdiği röportajda. “Adeta beynine neyin gidip neyin gitmeyeceğini seçiyor.”

Ayrıca örümcek bu titreşimleri pasif bir biçimde algılamaz. Ağının farklı ipliklerini gerip gevşetmek suretiyle onun hareketini de belirler. Bu şekilde örümceğin hangi noktaya dikkat kesildiğini anlamak mümkündür. Ağın belli bir kısmını gerdiğinde, orası titreşimlere daha hassas hale gelir.

“Ağın iplerini geriyor, bu sayede beynine ulaşan bilgiyi filtreliyor,” diyor Hilton Japyassú Quanta Dergisi’ne verdiği röportajda. “Adeta beynine neyin gidip neyin gitmeyeceğini seçiyor.”

Araştırmacılar, bu iddiayı, ağın belli parçalarını keserek test ettiler. Ağının belli bir kısmı alınan örümceğin farklı kararlar aldığını buldular. Japyassú’ya göre, örülmüş olan ağ parçalarının örümceğin maddeye uzanan belleğinin bir parçası gibi olduğunu düşünüyor. Ağdan bir parça almak hayvanın uzuvlarından birini kesmek gibi.

Örümceklerin ağlarıyla kurdukları bu ilişki ve bunun hayvan bilişselliğine dair çıkarımları gerçekten oldukça etkileyici. Kim bilir belki de Descartes’le birlikte ilk modern düşünürlerden biri olduğu düşünülen, Descartes’in zihin-beden ayrımına karşı tek bir tözün uzamsal sıfatı olarak beden mefhumunu geliştiren Baruch Spinoza’nın (1632-1677) bedene dair bu fikirleri çok sevdiği hobisinden de kaynaklanıyordur: örümcekleri birbirinin ağına atarak dövüşmelerini izlemek veya örümcek ağına sinek atarak örümceğin onu avlamasını izlemek.


 

Exit mobile version