Site icon Terrabayt

Korona-Manya: Kontrol-Dışı Olana Karşı Geliştirdiğimiz Savunmalar


Çin’den haberlerini ilk aldığımızda henüz bizlere uzak bir ihtimalken çok da anlam veremesek de İran ve bilhassa İtalya’nın ardından kapımızda beliren koronavirüsü tehdidi karşısında o evrensel tepkiyi bizler de verdik: marketlerde tuvalet kâğıdı, kolonya, dezenfektan gibi ürünler hızla tükendi. Kolonya ve dezenfektan bir nebze anlaşılabilirdi belki ama tuvalet kâğıdı neden? Tuvalet kağıdının virüse karşı sunduğu ekstra bir koruma yoktur, bilhassa ülkemizde hâkim tuvalet kültürü düşünüldüğünde, pekâlâ olmazsa olur bir ürün aslında.

Bu yüzden belki de birbiriyle bağlantılı üç salgınla karşı karşıya olduğumuz söylenebilir: fiziksel viral salgın, internetin mümkün kıldığı enformasyon salgını ve duygulanımsal ‘panik’ salgını.

İşleyişini tam olarak bilmediğimiz, henüz bir aşısı veya tedavisi olmayan, nüfusun belli bir kesimi için öldürücü olan yeni bir salgın karşısında temkinli olmak oldukça rasyonel. Üstelik sosyal tecrit gerektiren durumlarda tedarikli olmak elbette gerekiyor. Ancak bütün dünyada misal tuvalet kâğıdı gibi bir ürünü haddinden fazla satın alarak stoklama ister istemez akla rasyonel olanın sahasını zorlayan açıklamaları getiriyor. Bu durum sık sık ‘panik’ şeklinde adlandırıldı. İnsan ediminin geleneksel olarak ‘akıl’ denilen sathının dışında kalan ‘irrasyonel’ tabir edegeldiğimiz alanlara giren kolektif duygu salgınlarını adlandırmak için kökeni gereği güzel ve yerinde bir sözcük. Duygu karşısında aklın insan öznenin belirleyici vasfı olduğunun düşünüldüğü, akla özdeş insan-özneyle dışında kalanların sınırlarının net bir biçimde çizildiği, onlarla ilişkinin kontrol terimleriyle belirlendiği bir çağda, bu kontrol hissinin biraz olsun ortadan kalktığı, insan-dışının kudretini hissettirdiği salgın gibi anlarda, panik hissinin hasıl olması şaşırtıcı olmasa gerek.

Bu yüzden belki de birbiriyle bağlantılı üç salgınla karşı karşıya olduğumuz söylenebilir: fiziksel viral salgın, internetin mümkün kıldığı enformasyon salgını ve duygulanımsal ‘panik’ salgını.

Canlıyla cansızın sınırıdır önce yiten, virüs fiziksel olarak canlıyla cansız arasındaki o muğlak alanda yer alır. Konağın bedensel sınırlarını ihlal ettiğinde kendini kopyalar, konak bedende savunma reflekslerine neden olur, bağışıklık sistemi bu onda kendini kopyalayan ‘yabancı’ karşısında ‘kendine’ zarar verecek şekilde reaksiyon gösterir. Kendi ve yabancı sınırı kaybolur. Sonra bir konaktan diğerine, insan aklının kontrol amaçlı çizdiği bütün sınırları hiçe sayarak ilerler: küresel pandemi.

Bu salgınların, farklı düzeylerde, akla özdeş tutulan insan-Öznenin kendine tabi kıldığını sandığı ama öyle ya da böyle kendi dışında kalan alanda henüz tanımadığı, kodunu çıkaramadığı, davranışını öngöremediği, kavradığı anda değişme ihtimali olan -mutasyon- viral bir aktör karşısında kontrol kaybıyla bağlantılı olduğu aşikâr. Fiziksel bulaşıya enformatik ve duygulanımsal bulaşılar eşlik ediyor. ‘Bulaşı’, kendini kendi-olmayandan akıl vasfı üzerinden ayıran insan nezdinde, Deleuze’ün ve dahi Isabel Stengers’ın diliyle ‘dışarının şiddeti’. Tevekkeli, önce, uzundur akıl-karşısına yerleştirilen ve bastırılması salık verilen duygu en bulaşıcı hallerinden biriyle kendini gösteriyor: panik. Pan-ik.


 Tanrı Pan aklımızı başımızdan aldı

Panik sözcüğü etimolojik olarak Yunan Tanrı’sı Pan’dan gelmektedir. En kadim Yunan Tanrılarından biri olarak kabul edilen Pan doğayla, çalılık, vahşi topraklarla ilişkilendirilir. Çobanların, avcıların Tanrısı olan Pan, belden aşağısı keçi olan boynuzlu bir erkek şeklinde temsil edilir. Elinde flütü orman perilerini baştan çıkarmaya çalışırken tasvir edilen Pan, Eros ile birlikte, modern dönemde akılla temsil edilen rasyonel sahanın dışında tutulan salgın-vari hallerin müsebbibidir. Kurnaz ve çeviktir, olduğu yerden Olimpos Dağı’na ışınlandığı rivayet edilir. Belli ki bu haliyle müzik gibi tesirli olup fiziksel kısıtlamaların ötesinde bir hareket kabiliyetine sahiptir. Fiziksel kısıtlamaları aşar. Oldukça gür bir sese sahip olan yarı keçi Pan’ın Tanrılarla devler arasındaki savaşta, bağırarak devleri korkuttuğu söylenir. İnsanlarda da sık sık akıl-dışı bir korku uyandırdığından ‘panik’ kelimesi ondan gelmektedir.

 Pan, akıl sahasının dışındadır, fiziksel sınırları aşabildiği gibi, sesiyle ve müziğiyle kalplere de girer, akılları baştan alır, korkutur, ürkütür, baştan çıkarır, etkisi viraldir.


Pan-ik kontrol ve sınır kaybı

Viral bir bulaşıya özgü olan şey gerçekten de kontrol ve sınır kaybıdır. Her türde viral bulaşı, sınır ihlallerinin sahasında olup biter. Canlıyla cansızın sınırıdır önce yiten, virüs fiziksel olarak canlıyla cansız arasındaki o muğlak alanda yer alır. Konağın bedensel sınırlarını ihlal ettiğinde kendini kopyalar, konak bedende savunma reflekslerine neden olur, bağışıklık sistemi bu onda kendini kopyalayan ‘yabancı’ karşısında ‘kendine’ zarar verecek şekilde reaksiyon gösterir. Kendi ve yabancı sınırı kaybolur. Sonra bir konaktan diğerine, insan aklının kontrol amaçlı çizdiği bütün sınırları hiçe sayarak ilerler: küresel pandemi.

Enformasyonda viral olanın da benzer bir işleyiş göstermesi şaşırtıcı değildir. Virtüel ağda sınırları ihlal ederek bulaşır, konak aletlerde kendini kopyalar. Enformal viral bulaşı, bu ulus-ötesi tabiatı gereği, Arap Baharı, İspanya ve Yunanistan’da meydan işgalleri, Gezi Hareketi’ni içeren geçtiğimiz on yılın küresel hareket dalgasını tanımlamak için de sık sık kullanılmıştır. Bu alanda hâkim literatür, Manuel Castells’in ‘ağ’ toplumu ve ona mahsus ağ halindeki toplumsal hareketler mefhumuna dayanır. Buna göre, ağ toplumunda dijital ağa bağlı olmayan fiziksel mekândan ziyade ‘ağ’ mekanları, yani teknolojik hub’lar ekonomide başat rol oynamaktadır. [Dijital] ağa dahil, fiziksel olanın sınırlarını aşan bu düzlemde örgütlenen küresel ekonomi, yatay karar-alma ve tartışma imkânı sunan online ağlarda örgütlenen protestocuların fiziksel mekânda bu kolektifi ‘maddi’ kılması sonucu ulus-ötesi bir protesto dalgasıyla karşı karşıyadır. Bu anlatıda da fiziksel mekânın sınırları tarafından belirlenmeyen enformatik viral bulaşı hali hakimdir.

Pan’ın gür sesi artık sosyal medyada da yankılanır, etkisi ise aynıdır: kontrol edilmez olan karşısında savunma refleksi olarak yayılan panik, fiziksel virüsün bünyenin sınırlarını ihlal ettiğinde uyandırdığı aşırı ve zararlı bağışıklık refleksi gibidir: kendine ve topluma zarar veren bir bağışıklık savunması.

Koronavirüsü paniğine de şüphesiz benzer bir enformatik viral bulaşı hali eşlik etmiştir. Online kanallarda viral bir biçimde ilerleyen doğru-yanlış bilgi beraberinde belli duygulanımsal halleri ve bunlara eşlik eden davranışları da taşır. Pan’ın gür sesi artık sosyal medyada da yankılanır, etkisi ise aynıdır: kontrol edilmez olan karşısında savunma refleksi olarak yayılan panik, fiziksel virüsün bünyenin sınırlarını ihlal ettiğinde uyandırdığı aşırı ve zararlı bağışıklık refleksi gibidir: kendine ve topluma zarar veren bir bağışıklık savunması. Psikologlar gerçekten de aşırı stoklama refleksinin böyle anlarda yaşanan kontrol kaybını bir nebze olsun yeniden tesis etme arzusundan kaynaklandığını öne sürer. Panikle marketlere koşarak gerekli -ve tuvalet kâğıdı gibi o kadar da gerekli olmayan- şeyler satın almak, 1918 İspanyol gribinden 2003 SARS salgınına uzun zamandır böyle anlarda insanların belirsizlikle başa çıkabilme yolu olmuştur. ‘Satın alma’ veya ‘sahip olmanın’ kontrol sahibi olmakla bir arada gitmesi de malum içinde bulunduğumuz üretim biçiminin üzerimizden kolayca atamayacağımız yükü. Bireysel kendini kurtarma, kendini iyi etme mitinin liberal düzende psikenin en mühim kurucu yanılsamalarından biri olduğu düşünüldüğünde insanların böyle anlarda kolektif olarak düşünüldüğünde başkalarına -dolayısıyla uzun vadede kendine de- zarar vereceğini bile bile böyle istifleme edimlerine neden gittiğini anlamak daha da kolaylaşır. Bilinmez, kontrol edilemez kaygı ve korku uyandırır, buna karşı geliştirilen savunma refleksi ise ‘satın almak’ ve ihtiyaçtan fazlasına ‘sahip olmaktır’. Bu bazen ‘almama gerek yok biliyorum, ama ya başkaları bunu bilmeyip alırsa da o yüzden bana kalmazsa’ mantığını takip ederek başkasının irrasyonel tepkisine dönük rasyonel gibi görünen kaygı ve korku bulaşısına dönüşür. Pan’ın sesi gürdür -ki artık öyle olmasına da gerek yoktur- viral enformasyon çağında dört koldan her türlü online mecrada hızla yayılır. Öyle ya Pan’ın hareket kapasitesi fiziksel sınırları tanımaz: istediği anda Olimpos Dağı’na ışınlanıverir, viraldir.


Virüs kadar bulaşıcı: Duygu

Kontrol edilemez, bilinmeyen fiziksel salgına dönük enformatik viral salgının beraberinde taşıdığı bir diğer unsur da duygu. Gabriel Tarde dışında başlarda sosyologların pek rağbet etmediği bir alan olageldi salgın-vari nitelikleriyle duygu, ancak son yıllarda bu yönde yeni bir ilginin uyandığını söylemek mümkün. Duygulanım kavramı üzerine çalışan Nigel Thrift, insanların ve kitlelerin edimde bulunmaya yöneldiği ‘motivasyona dönük eğilim’ veya ‘temayül’ diye açıklıyor bu kavramı. Bedeni etkileyen ve onun diğerlerini etkilemesini sağlayan derdi buna Spinoza: edime etkiyen o rasyonel olmayan bedenli vasıf. James-Lange kuramının daha nörolojik yaklaşımını benimseyen psikologlar kısaca daha alt beyin merkezleri dolayımında uyaranlara verilen bedenli yanıtların neo-kortekste algılanmasından bahseder. Bu kurama dönük eleştiriler bir yana, Harvard T.D. Chan Kamu Sağlığı Okulu’nda psikiyatrik epidemiyoloji profesörü Karestan Koenen, “aşırı tepkiler gördüğünüzde, bunun nedeni insanların ölüm riskiyle karşı karşıya kaldığını, kontrol sahibi olduklarını hissetmek için bir şeyler yapmak durumunda olduklarını düşünmeleridir” diyor ve bunu hayatta kalmaya dair korku gibi ilksel duyguları yöneten daha alt-düzeyli amigdalanın kontrolü ele almasına bağlıyor. İronik olarak, aslında kontrol altında olduğumuzu düşündüğümüz anda kontrolsüz davranıyoruz. Pan’ın gür sesi bu defa en derinlerimizde kendi ilkel korkularımızı yoğunlaştırıyor, ve tıpkı bir salgın gibi viral bir hal alıyor.

O halde onu mevcut düzende aşılamayan sorunların aciliyetini gösteren, bu sorunları çözmeye muktedir bir toplumsal örgütlenmeyi düşünme pratiğine dönüştürmek tek çıkış noktamız, yoksa bireysel/kolektif bağışıklık sistemlerimizin reaktif savunmaları bizleri hasta edecek. Bırakalım bulaşı dışarının kuvveti olsun, başkayı düşünmeye kapı aralasın, reaktif ve muhafazakar bir kendini koruma, hayatta kalma, kendini muhafaza refleksi, tek çaresi otoriter olana bel bağlamak olan oto-immün bir hastalık değil.

O halde fiziksel, enformatik ve viral veçheleri olan bu salgın karşısında baştan çıkarıcı Pan’a kapılmamak için ne yapmalı? Belki de yukarıda bahsettiğimiz ‘dışarısı’ [dehors] kavramına dönmekte fayda var. Deleuze açısından, dışarısı düşüncenin koşuludur. Foucault üzerine kitabında dediği gibi, düşünce her daim dışarıdan gelir, dışarıya yönelir, dışarıya aittir, dışarıyla mutlak bir ilişki içindedir[1]. Dışarısı, mutlak bir biçimde düşüncenin dışında kalana değil, bedeni etkileyenle yaşanan karşılaşma esnasında harekete geçen heterojen tertibe atıfta bulunur: başka türlü olanı düşünme imkanıdır, ki düşünme de sadece bu tür bir dışsallıkla ilişki kurduğu ölçüde düşünce olacaktır. Dışarısı virtüel bir ‘kuvvet’ olarak belirir. Düşüncenin gücü geleceğe açılan, şimdide başka olanı düşünme imkanı tanıyan dışarının kuvvetini, yani Yaşamı etkin kılmaktır. Dışarının şiddeti olarak ‘bulaşı’, şimdide başka olanı düşünme imkanı olarak Yaşama işaret ettiğinde, belki de, kontrol edilemez karşısında panik yönlü savunmaları aşarak o ‘başka’yı kurma yönlü kolektif bir eyleme dönüşebilir.

O halde onu mevcut düzende aşılamayan sorunların aciliyetini gösteren (Butler’ın değindiği üzere hiçbir yaşamı gözden çıkarılabilir kılmayan temel bakım hizmetleri sunabilen, sonra benzer salgınlara gebe ekolojik krizle, -insan olmayan yaşam dahil- metaların hiper-mobilitesine ve tek amacı virüs-vari bir biçimde konak olarak kullandığında kendini çoğaltmak olan artı-değere dayalı mevcut üretim biçimiyle etkili bir biçimde mücadele edebilen alternatif bir toplumsal üretim-yeniden üretim rejimine dönük ihtiyaç), bu sorunları çözmeye muktedir bir toplumsal örgütlenmeyi düşünme pratiğine dönüştürmek tek çıkış noktamız, yoksa bireysel/kolektif bağışıklık sistemlerimizin reaktif savunmaları bizleri fiziksel bulaşıdan daha bile tehlikeli düzeylerde hasta edecek. Bırakalım bulaşı dışarının kuvveti olsun, başkayı düşünmeye kapı aralasın, reaktif ve muhafazakar bir kendini koruma, hayatta kalma, kendini muhafaza refleksi, tek çaresi otoriter olana bel bağlamak olan oto-immün bir hastalık değil.


[1] Gilles Deleuze, Foucault, Paris: Edition de Minuit. s.93-96 ve 102.

 


 

Exit mobile version