Site icon Terrabayt

Brezilya’da Soykırım Yaşanıyor


Brezilya Covid-19 pandemisinin merkezlerinden biri haline gelirken, antropolog Eduardo Viveiros de Castro, Başkan Jair Bolsonaro’nun politikalarının yıkıcı etkilerine dikkatimizi çekiyor. Pandeminin nasıl hepimizi toprakları ve bedenleri istimlak edilmiş  “yerliler” haline getirdiğinden de bahsediyor.

Salgın, kamu yardımlarına bağımlı olanlar açısından etnik bir temizlikle aynı etkiler doğuracak. Bunu söylemek berbat ama Brezilya’da devlet pandemiyle müttefik. Paranın gerçek değerinin düştüğü ekonomik krizden bahsetmiyorum bile. Mükemmel bir fırtınanın içindeyiz: pandemi, küresel ekonomik kriz, berbat siyasi liderler!

İki ay Río de Janeiro yakınlarında bir köyde tecritteydiniz, genelde Federal Üniversitesi’de ders veriyorsunuz.  Brezilya’da durum nedir? 

Durum felaket boyutlarında ve gün be gün daha da kötüleşiyor. Salgından diğer ülkelerden daha geç etkilenen Brezilya süratle pandeminin merkezi haline gelmeye başlıyor. Resmi rakamlara göre, bu tarihe kadar 250.000 kişi salgından etkilendi, 17.000 kişi ise yaşamını yitirdi. Ancak bağımsız araştırmalara göre, 2 ila 2.5 milyon kişi virüse yakalandı, ki bu dünyadaki en yüksek rakamlardan biri, yaşamını yitirenlerin sayısı da bu durumda neredeyse 200.000’e çıkabilir bir iki ay içinde. Ancak Brezilya Başkanı, inkarda ısrar ediyor, eyalet idarelerinin ve belediyelerin aldığı fiziksel mesafe ve sosyal tecrit önlemlerine karşı çıkıyor [Brezilya federal bir ülke]. Bütün bunlar olurken sağlık emekçileri kahramanca salgınla mücadele ediyor. Yani durum gerçekten de korkutucu. Brezilya’da yaşananın adı, ki sözcüklerimi iyice tartarak bunu diyorum, soykırım. Belli idarecilerin ihmali veya yetersizliğinden kaynaklanan ama başkalarını hedefleyen bir soykırım. Bolsonaro hükümeti Amazon ormanlarını sömürme planlarına direnen yerlilerden, hastaneler belli bir doygunluğa ulaştığında sağlık hizmetlerine erişemeyecek olan yoksul nüfusun belli bir kesiminden seve seve kurtulur. Salgın, kamu yardımlarına bağımlı olanlar açısından etnik bir temizlikle aynı etkiler doğuracak. Bunu söylemek berbat ama Brezilya’da devlet pandemiyle müttefik. Paranın gerçek değerinin düştüğü ekonomik krizden bahsetmiyorum bile. Mükemmel bir fırtınanın içindeyiz: pandemi, küresel ekonomik kriz, berbat siyasi liderler!

Sağlık bakanları işten alındı veya istifa etti. Başkan Jair Bolsonaro duruma o kadar yabancı ki “pandemiyi kullanarak komünizmi getirmek için uluslararası bir komplo” yapıldığından bahsediyor.  

Keşke en azından buna gülebilseydik ama durum o kadar trajik ki böyle bir ihtimal de yok. Bolsonaro psikopatlık sınırında bir adam, kamusal bir tehdit. Akıl hocası ideolog Olavo de Carvalho’ya bir bakın. Bir astrolog filozof, ABD’de, Virginia’da yaşayan, ta oradan Youtube’da milyonlarca takipçisine sayıklarcasına yorumlar yapan bir antikomünistle birlikte. İşte karşınızda Brezilya’nın yeni Rasputin’i.

Belediyelerin eyalet yönetimlerinin direnişinden ve direncinden bahsetmiştiniz. Bu nasıl yaşandı?

Ortada toplam nüfusun %25’ini temsil eden sempatizanlar ve fanatiklerden oluşan bir azınlığın desteğiyle gerçek nüfusa düşman olan ve mucizevi ilaçlara, tehditlere, (hala alınma sürecinde olan) kararlara dair yanlış bilgiler vererek insanları işe dönmeye mecbur etmeye çalışan bir merkezi hükümet var.

Belediye içtihatını kullanarak ilkokulları, ortaokulları ve yönetici yetiştiren idari üniversiteleri kapattılar. Yine federal üniversiteler de denetleyici otoriteyi karşısına alarak rektör kararıyla kapatıldı. Brezilya her daim federal bir siyasi sistem olmuştur. Ancak ilk defa merkezi hükümetle diğer iktidar düzeyleri arasında, bilhassa tecrit konusunda bu yoğunlukta bir ihtilaf doğuyor.  Brezilya’da kamu sağlık sisteminin durumunu ve testlerin ve sağlık ekiplerinin eksikliğini düşündüğümüzde, salgının yayılmasını engellemenin tek yolu bu. Ortada toplam nüfusun %25’ini temsil eden sempatizanlar ve fanatiklerden oluşan bir azınlığın desteğiyle gerçek nüfusa düşman olan ve mucizevi ilaçlara, tehditlere, (hala alınma sürecinde olan) kararlara dair yanlış bilgiler vererek insanları işe dönmeye mecbur etmeye çalışan bir merkezi hükümet var. Río, São Paulo ve diğer merkezlerin sokaklarında ise Bolsonaro’nın takipçileri, lüks araçlarında oradan oraya giderek mahalle sakinlerine nutuk çekiyor ve onları işe dönmeye teşvik ediyor. Her defasında daha da içselleştirilen ırkçı söylemlerle yeşeren bir iç savaş atmosferindeyiz. Bütün bunlar büyük başkentin desteğiyle gerçekleşiyor, ki onun desteği olmadan Brezilya’da hiçbir şey yapılmaz!

Ordunun konumu nedir?

O da denklemin üçüncü elementi. Burada muazzam bir ayrıcalığa sahip ve Bolsonaro’yı destekliyor. Bolsonaro’nun orduyu şeref makamına dönüştürdüğünü söylemek lazım, hükümette şimdiye kadar diktatörlükte bile hiç görülmemiş oranda asker var. Askerler Bolsonaro’nun öngörülemez karakterinden daha çok kurumları destekliyor ama işkenceyi desteklediğini söylediğinde onu takdir ediyorlar. Brezilya, geçmişini temize çekmiş değil, bu konuda mesela önemli adımlar atmış olan Arjantin gibi değil. Geçmişi temize çekmemize mani olan siyasi korkaklığın sonuçlarını çekiyoruz.

Yakından tanıdığınız Amazon yerlilerinin durumu nedir? Salgınlara daha az alışkın olan bağışıklık sistemleri yüzünden pandemide bilhassa kırılgan oldukları söyleniyor?

Tarihsel olarak yerliler salgında “uzmandırlar,” Avrupalı sömürgeciler kıtaya geldiğinde nüfusları kırılmıştı. Şu anda yalıtılmış yerli gruplarıyla toplumla düzenli bir temas içinde bulunan grupları birbirinden ayırmak lazım. Bu ikinci grubun bağışıklık sistemi neredeyse diğer nüfus kadardır, Covid-19 karşısında da bizim kadar kırılganlar. Öte yandan, yalıtılmış gruplar çok daha kırılgan. Resmi olarak yerli diye tanınan 300 halkın 34’ü veya %10’dan biraz fazlası şu anda salgından etkilenmiş durumda. Şu anda hastalığın bulaştığı 308 yerli var, 80 de ölü. Ancak burada da rakamları düşük göstermeleri çok muhtemel. Amazonlar eyaleti pandemiden en çok etkilenen üçüncü eyalet, ancak salgından en çok etkilenen eyalet olan São Paulo’nun nüfusunun onda biri kadarına sahip. Salgından çok etkilenen diğer eyaletler Río ve Céará , bu sonuncusu ülkenin kuzey doğusunda. Amazonlar mahvediliyor. Sadece Amazonía şehirleri de değil. Hastalık ormanda da yayılıyor. Sokağa çıkma yasaklarıyla birlikte, o bölgeleri koruyan STK’lar tutuklandı. Bölgeler tamamen altın madencileri, yasadışı kesim yapanlar ve Evanjelik misyonerler tarafından işgal edilmiş durumda. Bolsonaro onlara yerli topraklara sızabilmeleri için her şeyi yapma izni verdi. Bu kabus gibi başkan toprakların yasadışı temellük edilmesini sağlamak üzere yasa tasarıları onaylatmaya çalışıyor. Bir Brezilyalı Amazonlarda toprağa kim temizlerse onun sahip olacağını söylemişti. Şu ana kadar bu çok yaygın ama yasadışı bir pratikti, pratik açıdan bu çok bir şeyi değiştirmez ama yine de bir şeydir. Hükümet, yatırımcıların toprak sahipliği ilan etmek için sırf bir ‘öz-beyana’ dayalı bir süreci yasallaştırıyor. Brezilya, Fransız sosyolog Emile Durkheim’in dediği anlamda bir anomi ve toplumsal çözülme içine giriyor. Uzun bir zamandır, yerlilere karşı kültürel bir yıkım kampanyası uygulanıyor. Covid-19 nihai bir fiziksel yıkım imkanına yol verdi adeta.

Dünyanın her yanında, insanların başka insanları koruması beklenir ama aynı zamanda kendi üzerlerinde kontrol sahibi olmaları eleştirilir. Bu güçlük yerliler söz konusu olduğunda ikiye katlanıyor sanki. Siyasi adetleri gereği antropolog Pierre Clastres’in ifadesiyle “devlet karşıtı” toplumlar bunlar. Ancak şu anda topraklarını ve Covid karşısında bedenlerini korumak için devlete başvurmak zorunda görülüyorlar.

Brezilya, Fransız sosyolog Emile Durkheim’in dediği anlamda bir anomi ve toplumsal çözülme içine giriyor. Uzun bir zamandır, yerlilere karşı kültürel bir yıkım kampanyası uygulanıyor. Covid-19 nihai bir fiziksel yıkım imkanına yol verdi adeta.

Bana kalırsa, burada çelişki yerlilerden ziyade devlette. Bir benzetme yapalım. Aksi takdirde finanse edilmesi gereken bir durum karşısında korunmak için cebinizden ödeme yapmak durumunda olduğunuzu düşünün. Bu mafyayla karşı karşıya olmak gibi değil mi? İşte şu anda Brezilya devletinde olan şey bu. Bundan muzdarip olan sadece yerliler de değil, herkes. Vatandaş olarak, sağlık üzerine kararları gerçekten de hayatta kalma şansımızı azaltan bu iktidar makinesinden korunmamız lazım. İşler yerliler için daha da kötü. Uzun zamandır devlet, yerlileri topraklarından ve bedenlerinden ayırmak için mücadele ediyor. Onları salgından korumak için de hiçbir şey yapmıyor. Bilakis, yerlilere doğrudan tehdit olan altın arayıcıları gibi kişileri destekliyor. O halde, bu çelişkiyi aşmak mümkün mü? Şu anda Brezilya’da, devletin ihmali karşısında, bazı kolektifler sağlık hizmetlerini, sosyal mesafelenme yasaklarının yerine getirilmesini vs. üstlenmek üzere örgütleniyor. Korunmayı beklemek yerine, siz kendinizi koruyun. İşin esasına cevap olabilmek için, bana kalırsa münferit çıkarlar ve fraksiyonlar tarafından kapılabilen -ki dürüst olursak, durum hala bu – devlet aygıtıyla kimilerinin “müşterek” dediği, bireylerin üstlenebileceği kamusal hizmetleri birbirinden ayırmak lazım.

Siz filozof Deborah Danowski ile birlikte ekolojik kriz ve antroposen esnasında düşünce kategorilerimizde görülen dönüşüme ilişkin bir makale yazdınız: Sonsuz Dünyaya Kapalı bir Evren Üzerine. Covid-19 salgınının bir antroposen olgusu olduğunu söyleyebilir miyiz?

Şu anda dünyamızda meydana gelen bütün olaylar antroposenin bir parçası, sonuçta içinde yaşadığımız çağ bu. Ancak bana salgının nedensel olarak antroposene sebebiyet veren olaylarla ilişkili olup olmadığını soruyorsunuz. Buna yanıtım da olumlu olur. Ormanlık alanların kuraklaşması, kıtalar arası mübadelenin artması, dünyada insanların dolaşımının artması, monokültürün yaygınlaşması (bitkiler ve hayvanlar), insan türüyle diğer hayvan türlerinin, bilhassa vahşi olanların arasındaki ilişkilerin yoğunlaşması… Bütün bunlar yeni nesil pandemiler yaratıyor. Bence Covid-19 krizi, bizleri bekleyen büyük iklim felaketini öngörüyor, önümüzdeki onyıllarda muhtemelen başımıza gelecek olanların yoğunlaştığı bir kısayol işlevi görüyor. Antroposenin göç, tedarik, iktisadi yaşam üzerine çoklu etkilerinin farkına varmamızı sağlıyor. Antroposen, Marcel Mauss’un da diyeceği üzere “topyekun” toplumsal ve ekolojik bir olgu. “Topyekun” olaylar üretiyor.

Ormanlık alanların kuraklaşması, kıtalar arası mübadelenin artması, dünyada insanların dolaşımının artması, monokültürün yaygınlaşması (bitkiler ve hayvanlar), insan türüyle diğer hayvan türlerinin, bilhassa vahşi olanların arasındaki ilişkilerin yoğunlaşması… Bütün bunlar yeni nesil pandemiler yaratıyor.

Siz, “perspektif” adı altında, diğer kültürlerin, bilhassa da yerlilerin bizlere dair bakış açısını benimsemeye çalışmaktan ibaret daha önce görülmemiş bir zihinsel alıştırma öne sürdünüz. Bu pandemiye nasıl “perspektife” odaklanan bir yanıt verebiliriz?

Covid için perspektife odaklanabileceğimizden emin değilim. Ancak kesin olan bir şey varsa o da  insanlarla, insan olmayanlar, doğayla kültür, yaşayanla yaşamayan arasında sahip olduğumuz büyük ayrımları sorguluyor. Bizlere bulaşmak suretiyle, bizzat bizlerin de diğer varlıklarla elzem etkileşimler içinde olduğumuzu, bu etkileşimlerin bizleri oluşturduğunu ve yıktığını, bedenlerimi kurduğunu veya yok ettiğini gösteriyor.

Geçmişte, Brezilya yerlileri, Avrupalı sömürgecilerin taşıdığı salgınlar sonucunda neredeyse ortadan kalkıyordu. Geçmişte yaşanan bu trajediden hem onlar hem bizim için alabileceğimiz bir ders var mı?

Saudades do Brasil isimli eserinde Claude Lévi-Strauss hepimizin yerliye dönüşme yolunda olduğumuzu öne sürmüştü. “Kültürümüzden koparılmış, sevdalandığımız değerlerden ayrılmış bizlerin: temiz su ve hava, doğanın sunduğu lütuflar, hayvan ve bitki türlerinin çeşitliliği. Hepimiz artık yerliyiz, başkalarına yaptığımızı kendimize yapıyoruz. Şu anda bu daha önce hiç olmadığı kadar bariz. Bizzat kendi edimimiz sonucunda yerlilerin zamanında yaşadığı şeyi şu anda bizler yaşıyoruz. Onlar gibi nüfusumuzun %90’ını kaybetmeyeceğiz ama etkileri yoğun ve kalıcı olacak.


Philosophie dergisinde yayımlanmış olan röportajı İspanyolca çevirisinden Öznur Karakaş Türkçe’leştirmiştir.

 

Exit mobile version