Site icon Terrabayt

Virüs: Figür ve Altyapı


i.

Eleştiri ne, kavram ya da kitap ne diye sormamalı belki de; neden bu eleştiri, bu kavram, bu kitap diye sormalı. Neden terk ekonomilerinden, aşk imparatorluğundan, tanınmanın kurnazlığından [Povinelli’nin kitapları] bahsediyoruz; sonra neden jeonto-iktidar figürleriyle dolu Gaia ve yer arasındaki boşlukta süzülen Geontologies [Jeontolojiler] kitabı ve Yaşam ile Yaşam-olmayan kavramlarına olan takıntısı? Bu sorunun en basit cevabı, kitaplarımın her birinin bir öncekine kıyasla belli bir sınır halinden doğması; bu sınır halin yeni söylemsel, maddi akımlarla ve şimdinin aranjmanlarıyla karşılaşması. İçinde bulunulan bu zamanda, bir virüs tarafından hunharca yutulan dünya, insan olmayan dünyayla alışılagelmiş ilişkisinden koptu; o ırkçı ve sömürgeci geçmişin vücut bulmuş izini halihazırda açığa vuran insanları öldürerek ve sakat bırakarak yeni ayarlar bulmaya çalışırken, jeonto-iktidar kavramının ve onun figürlerinden biri olan Virüs’ün sınırı, ölümden sonraki yaşamı nedir?

Kavramlar ve bu kavramların üstlendiği figürler, birbirini kesen ilgi alanlarının beklenmedik dizilimlerinden jeneolojik olarak meydana gelirler. Jeontoloji, kavram olarak ilk kez 2012 yılında Avustralya Devlet Üniversitesi, İnsan Bilimleri Merkezi ve Enstitüleri Birliği Yıllık Buluşması’nın “Anthropocene Humanities” [Antroposen İnsan Bilimleri] Sempozyumu kapsamında tanıtıldı. Antroposen kavramına girişim bu katılım davetiyle oldu. Bir önceki kitabım Economies of Abandonment [Terk Ekonomileri], biyo-iktidar konusundaki eleştirel yazına — Arendt ve Yunanlılarına, Foucault ve figürlerine, Agamben ve potansiyelliğin iki türüne, Mbembe ve postkolonyal nekro-iktidarın temsillerine, Esposito ve onun pozitif ve negatif biyo-politikasına — derinlemesine dalmıştı. Alternatif toplumsal projeler içeren hayatta belirli bir ana ya da duruma odaklanmak adına; toplumsal bir projenin ne bir şey ne de hiçbir şey olduğu, daha ziyade yeni liberal iktidarın çalkantılı sularında şiddetli bir dalgalanmadan ibaret olduğu o anlara veyahut o durumlara odaklanmak istiyordu. Antroposen sempozyumunda konuşma yapmaya çağrıldığımda, Economies of Abandonment [Terk Ekonomileri] kitabının hemen ardından, biyo-politikayı kapsamakla birlikte onu imkansızlaştırmayan bir yönetim alanını dile getirmede zorlanıyordum. “Ölüm bocalamasının” kendi içinde barındırdığı dayanma/dirayet pratiklerini merak etmeyen bir alanı tanımlayan peyzajlarda konumlu “aksi takdirde”yi; hele hele böyle bir “aksi takdirde”nin bir şey olacak şekilde yoğunlaştığı, kendini bu yoğunlaşma içerisinde bulduğu, sonra da geç dönem liberal yönetimin ağırlığı onu bulup ezmeden derinleşip yayıldığı iç dinamikleri nasıl kutlayabiliriz?

O zamanlar yaşam ve ölüm arasında bazen hızla ve şiddetle ya da daha bile yavaşça kapanan alanların içinde barındırdığı saf potansiyelin duygusuz bir övgüsü gibi gelen şeye böyle kritik bir biçimde odaklanmak daha erken dönemli işlerime, bütün bu kitapların yazılmasına ön ayak olan olaya dönmemi sağladı: 1984’te, Kuzey Toprakları’nda bulunan Belyuen’de yer alan berragut (beyaz insan, yerleşimci) yönetim modelini hep birlikte analiz etmek üzere kendimi antropolog olarak takdim ettiğim yerli kadınların ricası. Geç dönem yerleşimci liberalizmi diyeceğim bu liberal yönetim şekli, “Aborjinlerin kendi kaderini tayin etme hakkı” olarak tanındı. Bu yaşlı kadın, bahsi geçen yönetim şekliyle öncelikle 1976 Kuzey Toprakları Arazi Hakları Yasası vesilesiyle karşı kaşıya gelmişti. Bu Yasa, yerlilerin farklılığını tanıdığını ve benimsediğini iddia etse de, gerçekte ve pratikte yerli halktan kendisini yerleşimci sömürgeciliğe olanak sağlayan bir kalıba göre şekillendirmesini istedi — yerleşimci sömürgeciliğin farklılığı tanıdığını söylemesine izin verecek ama yerleşimci devletin iletişimsel ve ahlaki mantığını tehdit etmeyecek ölçüde faklı olmaları gerekiyordu. The Cunning of Recognition [Tanınmanın Kurnazlığı] kitabında, Aborjinlerin devlet destekli kendi kaderini tayin etme hakkına mahal veren beyanın “bizim açımızdan hiçbir fark yaratmayan bir farklılık ol” dediğini ileri sürmüştüm. Yerleşimci sömürgeciliğin en hoşuna giden farklılık şekli; Yerli halkın, insandan öte hayvan dünyasıyla olan ilişkilerini ve (daha bile dayatmacı bir biçimde) maden ve meteorolojik varlıklarını anlatmaya zorlandığı hikâyelerdi.[1] Yerleşimci hukukun ve kamunun bu farktan hoşlanmasının sebebi neydi? Çünkü bütün yaşam formlarının birbirine bağımlı olduğunu ve var oluş formasyonlarını ele alan yerli analizi, yerleşimci mantığa hükmeden epistemolojilere ve ontolojilere adeta hiç değmiyordu. Yerleşik mantık, kendi şizoid Yaşam ve Yaşam-olmayan ayrımlarına güvenle yerleşmiş; onlar için jouissance’a giriş niteliği taşıyordu: jeonto-iktidarın faydalarını tehdit etmeden kendi jeontolojik sınırlarını ihlal etme deneyimi sunuyordu. Economies of Abandonment [Terk Ekonomileri] kitabında, geç dönem liberal tanınmayla ortaklık ilişkisi kuran, artık Virüs figürünün bir biçimi olarak gördüğüm iki strateji –casusluk ve kamuflaj stratejileri– ortaya koyarak “aksi takdirde”nin bu durumlara nasıl dayandığıyla daha çok ilgilendim.

The Cunning of Recognition [Tanımanın Kurnazlığı] kitabında, Aborjinlerin devlet destekli kendi kaderini tayin etme hakkına mahal veren beyanın “bizim açımızdan hiçbir fark yaratmayan bir farklılık ol” dediğini ileri sürmüştüm.

Geontologies [Jeontolojiler] kitabında, işte bu çeşitli koşullar altında, bir yandan akademik çalışmaların biyo-iktidara yani jeonto-iktidara dair içinde bulunduğu ciddi körlüğe saldıracak, diğer yandan uzun süredir geç dönem yerleşimci liberalizmde açıkça yürütülen bir iktidar biçiminin artık Antroposen ve İklim Değişikliği adı altında dünya çapında görünür hale geldiğini açıklayacak eleştirel bir dil bulmaya çalıştım. Kitabın amacı ne yeni bir nesne ontolojisi bulmak ne yeni bir iktidar metafiziği oluşturmak ne de insanın nesneler dünyasının hakikatini bilme becerisinin imkânına ya da imkânsızlığına karar vermekti. Jeonto-iktidar, biyo-politikanın yerini alacak yeni bir iktidar şekli olarak da sunulmadı. Bunun yerine, bir ihtimal Mbembe’nin nekropolitika yaklaşımının ruhuna uygun olarak, jeonto-iktidarın nasıl epeydir eleştirel düşünce, farklılık yönetimi ve kapitalizm ile piyasalarının ekstraktif aygıtı için temel olageldiğini göstermek istiyordu. Çeşitli sömürgeleştirilmiş halkların faillik, öznellik ve yönelimsellik gibi yaşamla birlikte ortaya çıkan olguları ayırt edemeyeceğini düşünmek, onları modernite öncesi bir zihniyete ve tanınma-sonrası fark alanına sokmanın temeli olmuştur. Kısacası, Geontologies [Jeontolojiler]  kitabı, jeonto-iktidarın varsayımsal tabiatı çatladıkça gözler önüne serilmeye başlayan bir dizi eleştirel söylemin ve biçimsel imgenin aldığı şekle dair daha bütüncül bir anlatı sunma ve söylemleri pekiştirmeye dönük farklı bir yol önerme amacı taşıyordu.

Bu amaçlar göz önünde bulundurularak, Geontologies [Jeontolojiler]  kitabı, dört biyo-iktidar figürüne her zaman eşlik ettiğini düşündüğüm fakat şimdi daha büyük bir söylemsel alan işgal eden bir dizi figür ileri sürdü. Foucault’nun belirttiği üzere, “on sekizinci yüzyılın başından itibaren cinselliğe dair belli bilgi ve iktidar mekanizmaları oluşturan dört büyük stratejik birlikten” dört cinsellik figürü doğmuştu.[2] Bu stratejik birlikler (kadın bedeninin histerikleştirilmesi, çocuk cinsiyetinin pedagojikleştirilmesi, üreme davranışının belli bir biçimde toplumsallaştırılması ve sapkın hazzın psikiyatrikleştirilmesi), Hıristiyan dünyasının Yunanlılarda hazzın kullanış biçimlerini şekillendirmesiyle ve yeni bir yaşam biliminin günah çıkarmaya dayalı cinselliği tekrar şekillendirmesiyle ortaya çıkan iktidarın başka pek çok permütasyonunun toplamının etkisiydi. Peki, bu yeniden şekillendirme niçin meydana geldi? Orta Çağ’dan on sekizinci yüzyıla kadar ardı arkası kesilmeyen yönetim biçimleri içinde pek çok “birbiriyle çarpışan kuvvet”, “tüm heterojen iddiaları aşan bir hak prensibi olarak işleyen” önceki “büyük iktidar biçimlerini” yeniden şekillendirdi.[3] Bu yüzden bu kuvvetlerin çarpışması orduların çarpışması değil; iktidarın değişken ilişkilerini kesiştiren, her türlü aranjmanın denge ve denge-sizlikleri arasında işleyen ve gidip gelen, yalnızca geriye doğru -retrospektif- bir bakış açısından zorunlu olduğu anlaşılan yeni biçimler ve aranjmanlar meydana getiren akıntılardı. Bu kuvvetler, cinselliğin dört figürünü –histerik kadın, mastürbasyon yapan çocuk, Malthusçu çift ve sapkın yetişkin– şekillendirdi. Bu figürler, biyo-iktidarın şemalandırdığı ve liberal kaygılara sunduğu figürlerdir. Fakat aralarında gizlenen başka düzenlemeler, biçimler ve figürler vardı; bunlar, liberalizmin göz ucuyla öylesine baktığı, kendi üzerinde duramadığı kimi vasıflarının feveran içindeki semptomları gibi görünen hayalet-vari heyulalardı. Açık konuşayım: Geontologies [Jeontolojiler] kitabı her ne kadar bizleri konuşturan, idare ettiren, korkutan, saldırtan ve benimseten üç figürden–yani Çöl,  Animist ve Virüs– bahsetse de geç dönem yerleşimci liberalizmin çok çeşitli bölgelerinde diğer edimsel ve içkin ötekilerle doludur.

Çöl, Animist ve Virüs, jeonto-iktidardan çıkış noktaları sunmazlar; bilakis, jeonto-iktidardan faydalananların muhtemel akametlerine cevaben geliştirdiği yanıtları anlamamız açısından teşhisi kolaylaştıran ve semptomatik araçlardır. Çöllere, animistlere ya da virüslere, jeontoiktidara tabi olan var oluş biçimleri olarak değil jeonto-iktidarın var oluş idaresinin yeniden tasdiklenme biçimleri olarak atıfta bulunur. Daha geniş virüs imgeleminin içinde Terörist olsa da Terörist figüründen ziyade Virüs figürünü bundan dolayı seçtim. Virüs’ü jeonto-iktidarın apaçık meşruiyet kaybının bir figürü olarak düşünmekle birlikte jeonto-iktidardan radikal olarak çıkış olarak kutlanmasına mâni olmaya çalıştım. “Virüs ilk bakışta jeonto-iktidardan radikal bir çıkış yolu olarak gözükse bile Virüs olmak yoğun bir bayağılaştırma sürecine ve saldırılara maruz kalmak demektir; Virüs’ün yakınlarında yaşamak ise bir varoluş krizinin içinde ikamet etmektir,” diye yazmıştım. Ayrıca kapitalizmin Virüs’ün somut bir örneği olduğu kadar onun en temel üreticisi olduğunu da belirttim.

 

ii.

Covid-19 bu ikazları korkunç bir biçimde belirgin hale getirdi. Savaş retoriği, vatandaşlık söylemlerinin sivil halk söylemleriyle yer değiştirmesi, Birleşik Devletler’deki ve Avrupa’daki saldırgan beyaz üstünlüğünün yeniden ortaya çıkması ve milliyetçi akımların sertleşmesi aslında sömürgeci kapitalizmin nasıl Virüs’ün kendisi olduğunu, nasıl virüsün yayılımını kolaylaştırdığını gösterenleri ve virüsün yerli halkı, siyah ve kahverengi tenli insanları nasıl farklı şekillerde etkilediğini anlatanları engellemeye çalıştı. Böylece asıl virüs, maden çıkarmaya dayalı (ekstraktivist) kapitalist değerler esasen beyaz Kuzeye akıtılırken, yol boyunca üretilen toksinlerin en çok kahverengi ve siyah küresel Güney’in [üçüncü dünya ülkeleri yerine kullanılan yeni bir kavram] başına kalmasını sağlayacak şekilde yönetmeyi beceremeyen jeontolojinin başarısızlığının figürü haline geliyor. Başka bir deyişle, Virüs figürüyle gerçek SARS-CoV-2 virüsü arasındaki aktarımlar giderek daha da hızlanıyor ve onları çözmek her zamankinden de önemli bir hal alıyor.

Macaristan’daki Victor Orbán ve Filipinler’deki Rodrigo Duterte’den Çin’deki Xi Jiping’e kadar diktatörler, Covid-19’a karşı kahramanca savaşla mücadele kisvesi altında ülke içi siyasi baskı kampanyalarını harekete geçirmeye çalıştı. Bu savaş retorikleri de Virüs figürünün bir özelliğidir.

Savaş retoriği ve pratikleri Covid-19’un etrafında birikti. New York’ta, Covid-19 krizi ayyuka çıktığında, Vali Andrew Cuomo yeni savaş, dövüş, mücadele metaforları bulmak için bir hayli çabaladı. “Bu bir savaştır, buna bir savaş gözüyle bakmalıyız.” Cuomo, Covid-19’a karşı geliştirdiği bu hayali tutumda hiç de öyle yalnız değildi. Costanza Musu, Kraliçe II. Elizabeth’in İkinci Dünya Savaşı çağrışımından (“tekrar buluşacağız”) BM Genel Sekreteri António Guterres’in “bu bir savaş, onunla mücadele etmek için savaş zamanlarında yaptığımız gibi bir plan yapmak gerekiyor,” sözüne kadar virüsün yayılmasına cevaben geliştirilen ulusal tepkileri içeren uluslararası savaş retoriğinin bir taslağını sundu.[4] Macaristan’daki Victor Orbán ve Filipinler’deki Rodrigo Duterte’den Çin’deki Xi Jiping’e kadar diktatörler, Covid-19’a karşı kahramanca savaşla mücadele kisvesi altında ülke içi siyasi baskı kampanyalarını harekete geçirmeye çalıştı. Bu savaş retorikleri de Virüs figürünün bir özelliğidir. Geontologies [Jeontolojiler] kitabında, Çöl’ün temel imgeleminin karbon imgelemi (metabolizma ve doğum, büyüme-üreme ve ölüm gibi temel olaylar, biyolojik kavramlar, conatus/affectus ve sonluluk gibi felsefi kavramlar arasındaki yaralı benzeşiklik), Animist’in temel imgeleminin Doğa ile kusursuz denge içinde olan yerli halk, Virüs’ün temel imgeleminin terörist olduğunu belirtmiştim. Terörist, aynı karbon imgelemi ve yerli halk gibi jeonto-iktidarın hayali izdüşümüdür. İkisi de jeonto-iktidarla olan içsel ilişkilerinin inkârını ve jeonto-iktidardan mustarip olanların bayağılaştırılmasını içerir. Terörist, antikolonyal ve antikapitalist hareketler üzerine izdüşümüdür ve geç dönem yerleşimci liberalizmin küresel formunda sömürgeci kapitalizm tarihinin terörünün inkarıdır. Bu inkar söyleminde terörist-olarak-Virüs, geç dönem liberal kapitalizmin sağladığı özgürlüklerden nemalanarak görünmeden, kamufle olarak aramızda gizlenir. Habisliği görünmezliğine denktir. Geç dönem liberal kapitalizmin temsil ettiği her şeyin zıddıdır.

Fakat Covid-19 geç dönem liberal kapitalizmin ve bunun inkârını yaşatmaya çalışanların ne dostu ne de düşmanıdır. Ne öldürme ne de hâkimiyetini yayma peşindedir. Bundan ziyade, biçimine tamamen kayıtsız bir halde, Covid-19, kapitalizmin yaşamın tamamına dönük süregelen sömürgeciliğinin bir sonucu olup geç dönem liberal pazarların altyapısı ve savunma hattı boyunca yayılmaktadır. Bunu biliyoruz. Covid-19’un yalnızca soyut anlamda “bir virüs,” SARS-CoV-2 virüsü olduğunu da biliyoruz. Son atası, bir zamanlar yarasalar ve türevleriyle geçmiş bir dolanıklığın içsel düğümüydü; Covid-19 ise bu düzenlemenin temel sömürüsünden arta kalan şeydir.[5] Gelecekte, hangi dolanıklıkta, nasıl bir biçim alacağını bilemiyoruz. Tek bildiğimiz şey, şimdiki etkinliğinin –yeni mesken bulma şeklinin– jeonto-iktidarın atadan kalma varoluşunun iktidar yapılarını ve çerçevesini teşhis ettiği.

Gerçek virüsün nasıl jeonto-iktidarın tanısı ve semptomu olduğunu görmek için Terörist-olarak-Virüs figürünün bu tahlili nasıl bloke ettiğini anlamamız gerekiyor. Biyo-politika ve jeonto-iktidar figürlerinin yaptığı şey en nihayetinde budur. Jeontolojik yönetimin ve “aksi takdirde”lerinin verili aranjmanı arasındaki kapının hemen ardında toplaşır; içlerini ve dışlarını yeniden şekillendirmeye kalkışan herkesin ve her şeyin girişini ve çıkışını engellemeye çalışırlar. Figürler, jeonto-iktidarın parçalanışının belirtileri olabilirler fakat hâlâ jeonto-iktidarın diyagramlarıdırlar. Mevcut salgına bu jeontolojik imgesel çerçevesinde yaklaşmak yerine onu tohumlarını sömürgeciliğin ektiği bir başka toksiklik türü olarak görmemiz gerekiyor. Toksiklik teknik olarak biyolojik açıdan zararlı ve zehirli olan maddeleri ifade eder — biyolojik işleyişi bozma kapasitesi olan şeylerdir. Ancak toksik ve toksik olmayan şeyler arasındaki ilişki, bir çizgi olmaktan çok bir derece meselesidir. Bütün maddeler içlerinde toksik olma kapasitesi taşırlar. Bütün maddeler ilaçken zehir, kahramanken günah keçisi olabilirler.[6] Gerektiğinden fazla dozda içildiğinde en doğal su bile insanlar için toksik etkide olabilir. Dolayısıyla, toksiklikle ilgili tıbbi tartışmalar, genellikle toksinlerin vücuda girme araçlarına ve vücudun doyuma ulaşmadan önce güvenli bir biçimde işlemden geçirebildiği toksin miktarının ne olduğuna vurgu yapar. İklimde aşırı ısınma, teknik olarak bedene dışsal olsa da biyolojik işlevleri, geleneksel anlamda herhangi bir toksin kadar derinden bozabilir. Yüksek sıcaklıklar belki gerçek anlamda kanı kaynatmaz ama kardiyovasküler ve solunuma bağlı hastalıkları ciddi derecede etkileyebilecek olan ozon ve diğer kirleticilerin (polen ve diğer aeroallerjenler) düzeyini artırdığından en sağlıklı bireyde bile kalbin işlevlerini ciddi tehlikeye sokabilir. Bu yüzden artan sıcaklıkların ve nemin ısı endeksi, yaşama elverişsiz bölgelerin daha genel anlamda genişlemesinin bir parçasıdır. Bazı politika uzmanlarının iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmek için verdiği şu tavsiyenin, en az kimyasal toksinlerle temasa dair daha eski bir tavsiye kadar kulağa ürkütücü gelmesi hiç de şaşırtıcı değil: İçeri sokmayın (kendinizi havalandırmanın ve havayı temizleyen maddelerin olduğu bir yere kapatın) ve kontamine olmuş bölgeden ayrılın (büyük iklim göçüne katılın). Bunun, küresel Covid-19 salgınını hafifletme ve kontrol altına alma stratejileriyle ürkütücü benzerliğini fark etmemek zor. Andrea Bagnato’nun belirttiği üzere, “yeni serbest dolaşım ağlarının kurulması” ve “kalıcı kentsel alanlar” beraberinde “virüsler ve bakteriler gibi istenmeyen şeyler”i de getirdi; bu da “Batı’nın dünyanın geri kalanına düzen ve medeniyet getirme arzularının nasıl da yanlış bir yola saptığını” açığa çıkardı.[7]

Covid-19 sömürgeciliğin ve köleliğin atadan kalma felaketlerinin bir tezahürüdür.

Virüsleri ve farklılık gösteren etkilerini kapitalizmin karşılaştığı her yaşam formunu çıkarıp işleme çabasının tükenmişliğinin izleri olarak da görebiliriz. Bu bağlamda toksiklik yalnızca vücudun bağışıklık sisteminin savunmalarının–şimdi herkesçe bilindiği üzere kişinin bağışıklık sisteminin aşırı tepki vermesi, virüsün kendisinden de büyük zarara sebep olur– bitap düşüp tükenmesine değil aynı zamanda insanlığın ve insandan öte dünyaların tükenmişliğine de işaret eder. Liberal kapitalizmin ortaya çıkmasına yakıt olacak şekilde, Filipa César’ın belirttiği üzere, antikolonyal yazar ve aktivist Amílcar Cabral’a göre Portekiz’in sömürgeleri sayesinde zengin olmasının temel boyutunu oluşturan topraklardan minerallerin çıkarılması gibi,[8] yaşam kuvveti olarak emeğin Karayipler’deki esir erkeklerden ve kadınlardan şiddetle çekilip çıkarılmasının yarattığı tükenmişliktir bu. Bu çekip çıkarma işleminin yarattığı tükenmişlik olarak toksiklik maddesel bir çökelmedir. Covid-19’un yoksul, yerli, siyah ve kahverengi toplulukları tahribatı, bu tarihsel toksik çökelmenin korkunç bir tahlilidir. Elbette Covid-19 dostumuz değil. Fakat düşmanımız da değil. Covid-19 sömürgeciliğin ve köleliğin atadan kalma felaketlerinin bir tezahürüdür. Covid-19, devasa bir maden ve emek çıkarma ve bunları yeniden birleştirme çarkı olan geç dönem liberal kapitalizmin süregelen tahribatının ve var oluşun mülksüzleştirilmesinin bir tezahürüdür. Başka bir deyişle yapısal ırkçılık, sömürgecilik ve bunların siyah ve yerli halkların bedenlerinin sağlığı üzerindeki yıkıcı etkileri, Covid-19’dan çok önceleri de vardı. İklimin çöküşünün yarattığı felaket, toksik maruziyet ve viral pandemiler, önümüzde değiller — ufukta, onlara bakanlara doğru gelen olaylar değil bunlar. İnsan ve insandan öte dünyaların gaddarca mülksüzleştirilmesiyle ve insan ve insandan öte işgücünün sert bir biçimde çekilip çıkarılmasıyla başlayan geçmişten kalma felaketler. Bu mülksüzleştirme ve çekip çıkarma işlemleriyle liberalizm ve kapitalizm doğdu; beraberinde yapısal şiddetlerini inkâr eden devasa bir çarkı getirdi. Savaş retoriği, Terörist-olarak-Virüs figürü, dikkatleri asıl Virüs’ten, asıl Terör Saçan’dan, yaşadığımız bu dehşetin asıl kaynağı olan geç dönem liberal kapitalizmden uzağa çeviriyor. Bunun yerine bizden bu virüsü Empire of Love [Aşk İmparatorluğu] kitabında “ghoul health” [gulyabani sağlığı] dediğim, biyomedikal kurumun küresel örgütlenmesi ve korkunç, dev bir mikrop, yeni bir veba düşüncesi etrafında şekillenen imgelemi çerçevesinde değerlendirmemiz isteniyor. Diğer bir deyişle, gulyabani sağlık, Virüs kavramının önfigürü, jeonto-iktidarın suiniyetidir. Burada asıl tehdit virüs değil sağlığın günümüzde küresel ayrımı, dağılımı ve dolaşımıdır. Asıl tehdit eşitsiz bir biçimde deneyimlediğimiz o suiniyettir.


E-Flux dergisinde yayımlanan bu yazıyı, Tual Şekercigil çevirdi, Öznur Karakaş çeviriyi redakte etti.


[1] Povinelli, E. A. (1995). Do Rocks Listen? The Cultural Politics of Apprehending Australian Aboriginal Labor, American Anthropologist, 97(3), ss. 505-518.

[2] Foucault, M. (1978). The History of Sexuality, Vol. I: The Will to Knowledge (R. Hurley, Çev.). Oxford: Oxford University Press, s. 103.

[3] a.g.e, s. 87.

[4] Musu, C. (2020, 8 Nisan). War metaphors used for COVID-19 are compelling but also dangerous. The Conversation. https://theconversation.com/war-metaphors-used-for-covid-19-are-compelling-but-also-dangerous-135406 (Erişim tarihi: 12 Ocak 2021)

[5] Boni, M. F., Lemey, P., Jiang, X., Lam, T. T., Perry, B. W., Castoe, T. A. … Robertson, D. L. (2020). Evolutionary origins of the SARS-CoV-2 sarbecovirus lineage responsible for the COVID-19 pandemic. Nature Microbiology, 5, ss. 1408-1417. doi: https://doi.org/10.1038/s41564-020-0771-4

[6] Derrida, J. (1981). Dissemination’ın içinde “Plato’s Pharmacy” (B. Johnson, Çev.). Chicago: University of Chicago Press.

[7] Bagnato, A. (2017, 13 Aralık). Microscopic Colonialism. e-flux architecture. https://www.e-flux.com/architecture/positions/153900/microscopic-colonialism/ (Erişim tarihi: 12 Ocak 2021)

[8] César, F. (2018). Meteorisations: Reading Amílcar Cabral’s Agronomy of Liberation. Third Text. 32(2-3), ss. 254-272.

Exit mobile version