Site icon Terrabayt

Tamamen Tedavi Edilinceye Dek


Roberto Esposito, koronavirüsü salgınının istisna hali yaratma bahanesi olduğunu öne süren Agamben’in başlattığı tartışmada, Agamben’e ve Jean-Luc Nancy’ye cevaben bu tarz vakalarda biyopolitikadan ne anlamamız gerektiğini açıklıyor.




Nancy’nin yazdığı bu metinde onun kendine has tüm özelliklerini bulabiliyorum: geçmişte kişisel olarak özellikle etkilendiğim entelektüel cömertlik, bilhassa Communitas eserimde düşüncesinden aldığım büyük ilham. Diyaloğumuzu kesintiye uğratan şey, bir noktada Nancy’nin biyopolitika paradigmasına karşı keskin muhalefetiydi, ki bu metinde olduğu gibi biyopolitikanın karşısına hep teknolojik aygıtların geçerli oluşunu koymuştur, sanki bu ikisi birbirine illa karşıtmış gibi.

Bugün İtalya’da olanlar, kaotik ve oldukça grotesk bir biçimde ulusal ve bölgesel yetkilerin üst üste binmesiyle birlikte kamu kuruluşlarının dramatik totaliter hakimiyetinin değil, aksine çöküşünün işaretidir.

 

Maskeli bir adam, 7 Mart 2020 tarihinde Roma’daki Kolezyum’un önünden geçiyor. Alberto Pizzoli / AFP – Getty Images

Aslında “viral” kavramının ta kendisi, aynı bağışıklık sendromunun bir araya getirdiği birbirinden farklı diller arasında – politik, sosyal, medikal ve teknolojik -biyopolitik bir bulaşıya işaret eder ve semantik olarak communitas’ın sözlükçesine karşıt bir kutuplaşma ifade eder. Derrida’nın kendisi de bağışıklık kazanma kategorisini çokça kullanmış olsa da Nancy’nin biyopolitika paradigmasıyla yüzleşmeyi reddedişi, muhtemelen Foucault’ya dair Derrida’dan miras aldığı “distoni”den etkilenmiştir. Her ne olursa olsun burada en önemli çağdaş filozofların üçünden bahsediyoruz.

Foucault’nun yaptığı gibi geçen iki buçuk yüzyılda, politika ve biyolojinin, problemli ve bazen trajik sonuçlar doğuracak şekilde, giderek daha sıkı sıkıya iç içe geçtiğini iddia etmek bir şey, mukayese edilemeyecek olayları ve deneyimleri asimile etmek başka şey. Şahsen maksimum güvenlikli hapishanelerle Po Ovası’nda iki hafta karantinayı, ne şekilde olursa olsun birbirleriyle karşılaştırmaktan kaçınırım.

Gözleri gören kimsenin sürekli biyopolitikaya başvurulduğunu inkar edemeyeceği bir gerçek. Biyoteknolojinin, bir zamanlar doğal kabul edilen doğum ve ölümden tutun biyo-terörizme, göç idaresine ve farklı ciddiyet derecelerinde salgınlara müdahil oluşuna kadar bugün tüm siyasal çatışmaların merkezinde siyaset ve biyolojik yaşam ilişkisi vardır. Ancak Foucault’ya bu referans, biyopolitik olguların tarihsel olarak değişen karakterini görmemizi engellememelidir.

Foucault’nun yaptığı gibi geçen iki buçuk yüzyılda, politika ve biyolojinin, problemli ve bazen trajik sonuçlar doğuracak şekilde, giderek daha sıkı sıkıya iç içe geçtiğini iddia etmek bir şey, mukayese edilemeyecek olayları ve deneyimleri asimile etmek başka şey. Şahsen maksimum güvenlikli hapishanelerle Po Ovası’nda iki hafta karantinayı, ne şekilde olursa olsun birbirleriyle karşılaştırmaktan kaçınırım.

Gözleri gören kimsenin sürekli biyopolitikaya başvurulduğunu inkar edemeyeceği bir gerçek. Biyoteknolojinin, bir zamanlar doğal kabul edilen doğum ve ölümden tutun biyo-terörizme, göç idaresine ve farklı ciddiyet derecelerinde salgınlara müdahil oluşuna kadar bugün tüm siyasal çatışmaların merkezinde siyaset ve biyolojik yaşam ilişkisi vardır.

Yasal düzlemden bakılırsa, hiçbir şekilde gerekli olmadığı halde bu gibi vakalara bile uzun zamandır uygulanan acil durum hükümleri elbette politikayı, uzun vadede güçler ayrılığı dengesini yürütme organı lehine çekebilecek istisnai prosedürlere yaklaştırabilir. Ama bu durumda demokrasinin risk altında olduğunu söylemek, bana göre en iyi ifadeyle abartı.

Bence uzun-vadeli süreçler ile güncel olayları birbirinden farklı düzlemlerde ayrımlar gözeterek ele almalıyız. İlki söz konusu olduğunda, politika ve tıp en azından üç yüzyıldır karşılıklı çıkarımlara sebebiyet verecek şekilde birbirine bağlıdır, bu durum, en nihayetinde her ikisini de dönüştürmüştür.

Diğer yandan bu, politikanın medikalize olmasına neden olmuştur, görünüşte her tür ideolojik yükten kurtularak, genelde kendi sebep olduğu riskler karşısında vatandaşları “tedavi etme”ye daha da adanmış halde karşımıza çıkmaya başlar. Öte yandan, tıbbın politikleşmesine de şahit oluyoruz, kendisine ait olmayan alanlarda toplumsal kontrol görevleri üstleniyor; ki bu durum virologların koronavirüsünün tabiatına ve ciddiyetine dair yaptıkları oldukça heterojen değerlendirmeleri açıklamaktadır. Her iki eğilim de politikanın alışıldık yüzünü bozmaktadır. Ayrıca bunun nedeni, hedeflerinin artık tek tek bireyleri ya da sosyal sınıfları değil, yaşa, sağlığa, cinsiyete yahut etnik gruba göre farklılaşan nüfus segmentlerine yönelik olmasıdır.

Fakat bir kez daha, kesinlikle meşru kaygıları gözeterek muhakeme yetimizi kaybetmememiz gerekir. Bana öyle geliyor ki bugün İtalya’da olanlar, kaotik ve oldukça grotesk bir biçimde ulusal ve bölgesel yetkilerin üst üste binmesiyle birlikte kamu kuruluşlarının dramatik totaliter hakimiyetinin değil, aksine çöküşünün işaretidir.


İlk olarak İtalyanca Antinomie dergisinde yayımlanan makaleyi Öznur Karakaş İngilizcesi’nden çevirmiştir.

 

Exit mobile version