Site icon Terrabayt

İlaç Dozlarında Cinsiyet Körlüğü Kadınlara Zarar Veriyor


“İlaçlar en başından beri erkeklerin bedeninde işe yarayacak şekilde optimize edilmiştir. Erkeklere ve kadınlara aynı dozlarda ilaç reçeteleme pratiğini derhal yeniden gözden geçirmemiz lazım.”

Chicago Üniversitesi ve Berkeley Kaliforniya Üniversitesi’nden araştırmacıların gerçekleştirdiği yeni bir araştırmaya göre ilaç dozları ekseriyetle biyolojik cinsiyeti erkek olan denekler üzerine yapılan araştırmalara göre hesaplandığından kadınlar genelde ilaçları gerektiğinden daha yüksek dozlarda alıyor ve buna bağlı olarak yan etkiler yaşıyorlar.

Chicago Üniversitesi’nde psikolog olarak çalışan araştırmanın yazarlarından Prof. Brian Prendergast “Bu ilaçlar en başından beri erkeklerin bedeninde işe yarayacak şekilde optimize edilmiştir. Erkeklere ve kadınlara aynı dozlarda ilaç reçeteleme pratiğini derhal yeniden gözden geçirmemiz lazım,” diyor.

Bilim insanları ve tıp uzmanları uzun zamandır, ilaç dozları hastanın ağırlığına göre ayarlandığında dahi kadınların erkeklerden daha çok yan etki yaşadığını biliyordu. Bu yan etkilerin arasında baş ağrısı, baş dönmesi, kanama ve felç de var. Ancak on yıllardır kadınlar hormon döngüleri araştırma sonuçlarını olumsuz etkileyebilir diye ilaç deneylerine dahil edilmemişti.

“Uzun bir süre boyunca biyo-medikal bilim erkekler tarafından, erkekler için icra edilmişti,” diyor Prendergast. “Bu durum ta petri kabında başlıyor: Daha önceki testlerde kullanılan hücrelerin çoğu erkeklerden alınmış, sonrasında ilaçlar da laboratuvarda erkek hayvanlar üzerinde test edilmiştir.”

1993’ten beri Ulusal Sağlık Enstitüleri ilaç deneylerinin erkeklerin yanı sıra kadınların üzerinde de yapılmasını zorunlu kıldı. Prendergest’in meslektaşlarıyla birlikte 2014 yılında gerçekleştirdiği, bu alanda çığır açan çalışmanın ardından bu gereksinim daha da kuvvetlendi. Araştırma dişi farelerin hormon döngülerinin ilaç test sonuçlarını olumsuz etkilemediğini göstermişti.

Ancak çalışmaların büyük bir kısmında hala kadınlar yeterince yer almıyor. Kadınların yer aldığı deneylerde ise genelde veriler cinsel farka göre analiz edilmiyor veya başka araştırmacıların cinsel farka göre sonuçları değerlendirmesi için veriler yayınlanmıyor bile. Ayrıca piyasadaki binlerce ilaç 1993 yılında alınan bu karardan önce onay almıştı.

“Uzun bir süre boyunca biyo-medikal bilim erkekler tarafından, erkekler için icra edilmişti,” diyor Prendergast. “Bu durum ta petri kabında başlıyor: Daha önceki testlerde kullanılan hücrelerin çoğu erkeklerden alınmış, sonrasında ilaçlar da laboratuvarda erkek hayvanlar üzerinde test edilmiştir.”

Biology of Sex Differences (Cinsel Farkların Biyolojisi) isimli dergide 5 Haziran tarihinde yayımlanan yeni bir araştırmada Prendergast ve UC Berkeley Üniversitesi’nden Irving Zucker klinik ilaç çalışmalarında kamuya açık olan verileri inceledi. 86 ilaçta bedenin ilacı sindirme sürecinde cinsel farkların yer aldığına dair net kanıtlar olduğunu gördüler. Bu ilaçların neredeyse tamamı kadınlarda erkeklere nazaran daha yavaş metabolizmaya giriyor, bunun sonucunda kadınlar ilaca daha fazla maruz kalıyordu. Vakaların %96’sında bu durum kadınlarda ilaçların yan etkisinin çok daha fazla olmasına neden oluyordu.

İncelenenler arasında aspirin, morfin ve heparin gibi yaygın olarak kullanılan ilaçlar ve sertaline ve buproprion gibi antidepresanlar da var.

İlaçlara her beden biraz farklı yanıt verir. Kadınlarda ilaçlar erkeklere nazaran kanda ve dokularda daha uzun süre kalır. Örneğin karaciğer ve böbrekler genelde ilaçları farklı oranlarda işler. Doz hastanın ağırlığına göre ayarlandığında bile bu durum değişmez.

“Bu muazzam farkların nedenlerini tam olarak anlamış değiliz ama bu çok çarpıcı bir sonuç ve uyanmamız için bir çağrı,” diyor Prendergast.

Araştırmacılar bu krizi çözmek için belli tavsiyelerde de bulunuyor. Örneğin, FDA’dan deneylere katılanların cinsiyetlerinin yayınlanmasını talep ediyorlar. Ayrıca kadınlarda ve erkeklerde farklı etkilere sahip olduğu bilinen ilaçların da bu şekilde etiketlenmesini istiyorlar. Bu bilginin tartışılması ve tıbbi eğitimin bir parçası olması gerekiyor.

“Tek-doz-herkese-uyar’ temelinde reçetelenen o kadar çok ilaç var ki. Bunun her zaman işe yaramadığı da ortada. Bilhassa geniş bir terapötik aralığa sahip olduğunu bildiğimiz ilaçlarda cinsel farka göre dozları daha iyi ayarlayabiliriz,” diyor Prendergast.

Doktorların mümkün hallerde kadınlara daha ufak dozlarda ilaçlar reçetelemeye başlaması, daha sonra ilacın yan etki pek olmaksızın istenen düzeylerde etki göstermesi için dozu artırması tavsiye ediliyor.


 

Exit mobile version