Site icon Terrabayt

Hal-i Pür Melalimiz: Antroposen


İklim krizinin olumsuz sonuçlarını küresel ölçekte daha fazla hissetmeye başladığımız bu günlerde, popüler kültürde de giderek daha fazla duymaya başladığımız bir kavram oldu Antroposen. Bunun en son örneği bedenin teknoloji vasıtasıyla iyileştirilmesi ve aşılması gerektiğini düşünen transhümanistler arasında yer alan Elon Musk’tan olan çocuğuna “X Æ A-12’a adını veren Grimes’ın beşinci albümünün adı: Miss Anthropocene.

Grimes ilk olarak kapağın bu çizim olmasını istemişti; çizim Aralık (2020) tarihinden itibaren albümün dijital versiyonlarının kapağı olarak piyasaya sürüldü. Görsel: Wikipedia

Grimes, buna “kötücül bir Tanrıça’nın şahsiyetinde iklim değişimine insan sureti verme fikri” diyor. Luce Irigaray, Donna Haraway, Rosi Braidotti gibi feminist düşünürlerin ve daha nicesinin açıkça belirttiği üzere antropos’un atıfta bulunduğu soyut, evrensel insanın aslında cinsiyetli ve “erkek” olduğu düşünüldüğünde, Grimes’ın bu insanlaştırma edimini neden “kötücül” bir “Tanrıça” figürüyle temsil etmek istediğini anlamak güç tabii. İnsan türünün gezegende Tanrı rolünü üstlenmesine vurgu yapma ihtiyacı duymuşsa bile bunun önce Tanrıça figürleri, başta Gaia’yı bastırmak suretiyle gerçekleştiğini es geçmek oldukça ilginç bir tercih olmuş. Albümü dinlerken insanın böylesine istisnai bir konumda olmasına dönük keyifle; karanlık, kötümser bir yıkım atmosferinin birbirine karıştığı görülüyor. Keza albümün dijital lansmanı için seçtiği görsel de dünyaya kılıcını saplayarak onu kanatan elf-vari bir Tanrıça motifi. Buradaki güç sarhoşluğunu hissetmemek ne mümkün.

Albümü dinlerken insanın böylesine istisnai bir konumda olmasına dönük keyifle; karanlık, kötümser bir yıkım atmosferinin birbirine karıştığı görülüyor.

Grimes’ın transhümanist düşlerinden çıkıp ahvalimize dönecek olursak Antroposen teriminin ilk olarak 1980’lerde Eugene Stoermer isimli bir jeolog tarafından ortaya atıldığını (Haraway 2016, s. 44; Povinelli 2017, s. 55) ve daha sonra Paul Crutzen isimli bir meslektaşı tarafından popülerleştirildiğini görüyoruz. Antroposen, insani etkinliğin biyosferde ölçülebilir izler bıraktığı ve diğer insan dışı etkenlerin ötesinde yeryüzünü şekillendiren esas unsur olduğu jeolojik çağı ifade etmek için önerilen kavram. Son on ila on iki bin yıldır içinde bulunduğumuz Holosen çağının ardından artık Antroposen çağına girildiğini öne sürüyor bu jeologlar. Bu önerinin, Crutzen ve Stoermer’in 2000 yılında kaleme aldığı ‘Antroposen’ isimli bir makalede ortaya atıldığı görülür. Bu makalede Crutzen ve Stoermer, bu jeolojik evrenin Sanayi Devrimi ile başlatılması gerektiğini öne sürer. Sonrasında 2007 tarihli Steffen ve diğerlerinin ‘Antroposen: İnsanlar Artık Doğanın Büyük Kuvvetlerini Bastırıyor Mu?’ isimli makalesinde ise 20. yüzyılın ortalarından itibaren insani etkinliğin biyosferdeki izlerinin iyiden iyice bariz olduğu belirtilir.

Görsel: Jeofizik Klubü

Bruno Latour, Facing Gaia: Six Lectures on the Political Theology of Nature (2017) isimli kitabında bu adlandırmanın doğaya hükmeden insan algısına dayanan Holosen çağının ardından, insan olanın ve olmayanın failliğini yeniden düşünmemizi sağlayacağını öne sürüyor. Holosen çağı boyunca sabit bir arka plan, daha kötüsü edilgen bir ham madde temin etme/çıkarma sahası olarak görülen yeryüzünün hareket ettiğinin, başlı başına bir fail olduğunun, o meşum sosyal bilimler-doğa bilimleri ayrımında “natüralist” diye hor görülen jeologlarca ortaya konması; üzerine düşünülmesi gereken, ilginç bir ironi barındırıyor ona göre.  “İnsanın” “zamanının geçtiğini” bilenlerin o bıkkın tonuyla tam da “insan sonrasından” bahsetmenin moda olmaya başladığı anda, entellektüellerin “natüralist” diyerek kültürsüzlükleriyle alay etmekten pek hoşlandığı araştırmacıların kıymeti bilinmemiş ampirik çalışması sayesinde “Antropos” geri geldi—üstelik öcünü alarak. (Bruno Latour 2017, s. 308).

Yeryüzü hareket ediyor (Latour 2017, s. 151), artan insan etkinliğine cevaben bu etkinliğin işlem ve öngörü kapasitesinin dışına çıkan yanıtlar veriyor ve doğal addettiğimiz örüntülere dair sahip olduğumuz o bir anlık kontrol yanılsaması ortadan kalkıyor. James Bridle, Yeni Karanlık Çağ: Teknoloji ve Geleceğin Sonu (2020) isimli kitabında buna “kendi icatlarımızın çalkantılı ve zincirleme sonuçlarını idrak etme beceriksizliğinin neticesi,” diyor. Minhea Tanasescu ise dergimizde yayınlanan bir yazısında bunu şöyle tanımlıyor: “Modern toplumlar, temelin hareket etmeyeceği beklentisine dayanır. Şimdiki zamanın paradoksu, insanların gezegen üzerindeki artan (kapitalist türden) hakimiyetinin, tam da sözde hâkim olmamız gereken doğanın aktivitesini de artırmasıdır. Antroposen insan çağı değil, insanların çok daha şiddetli ve aktif bir doğaya uyandığı, korku içinde hayvanlar haline geldiği çağdır.” Latour, Antroposen teriminin bizzat jeologlar tarafından ortaya atılmasında bunun fark edilme imkanını görür. İnsanın çağı (Antroposen), aslında insanın istisnai bir fail veya Grimes’ın bariz bir gururla benimsediği doğaya hükmeden Tanrı/ça olduğunu değil, aksine icatlarıyla harekete geçirdiği ağın kendisini aşan faaliyeti karşısında şaşkına düşen korku içindeki hayvanlar olduğunu gösterir. Bin yıllar boyunca insan etkinliğinin arka planı, zemini veya uysal tedariği addedilen temel, bizzat bu etkinliğin aktive ettiği ağın öngörülemez insan-dışı etkinliğince hareket ettirmiştir. Antroposen terimi buna dönük bir farkındalık uyandırdığı ölçüde bir imkân olacaktır, aksi takdirde Grimes’ın kötümser bir hazla benimsediği meşum Tanrı(ça) figürünün ısrarla sahip çıktığı o hükmeden azamet yanılsaması Holosen çağının insanına ve Tanrılarına dair her türlü kadir-i mutlaklık mitini yinelemekle kalır. Elon Musk çözümü Mars’a taşınmakta bulabilir belki ama aksine Bruno Latour’un diliyle “yeryüzüne bağlı/sıradan” [earthbound] olduğumuzun idrakına varmak zorundayız.

Antroposen’de anılan “İnsanın çağı,” Grimes’ın hezimetinden keyif alan, onda hükmetme gücünü gören “insan” mitinin taşıyıcısı olduğu ölçüde günümüz sorunlarına çözüm olmak şöyle dursun onları yeniden üretecektir.

Antroposen’de anılan “İnsanın çağı,” Grimes’ın hezimetinden keyif alan, onda hükmetme gücünü gören “insan” mitinin taşıyıcısı olduğu ölçüde günümüz sorunlarına çözüm olmak şöyle dursun onları yeniden üretecektir. Zira antroposen terimine yönelik eleştirilerin de bundan kaynaklandığı görülür. Donna Haraway, 2016 yılında yayınlanan Staying With Trouble isimli eserinde bu terimin insanın istisnai failliğini çağrıştırdığını düşünür. Artık biyosferi değiştiren, yeryüzü-kuran (terraformer) yegâne fail olarak öne çıkmaya başlayan o “insan,” soyut, homojen, kendi içinde farklılaşmamış insanları mı kastetmektedir? Değil mi ki insanlık değeri, bizzat insanlar arasında bile eşitsiz dağıtılır?

İnsanlık payesi türün tarihi boyunca erkek dışında kalan insanlara türlü mücadeleler sonucunda bahşedilmiştir oysa. Kadınların salt erkek-insana tahsis edilen alanlara hak kazanmasının tarihi bile oldukça yeni sayılır. İnsan sayılmak şöyle dursun beyaz ön sıfatıyla insanın kendini idame edebilmesini ve sermaye birikimi sağlayabilmesini temin eden köle insanlar için de durum böyledir. Aynı şekilde emeği gasp edilen kalabalıklar için de. Keza Haraway tam da bu yüzden, insanlık değerinin bu eşitsiz dağılımının tarihine vurgu yapmak için Antroposen değil Kapitalosen terimini tercih eder (s. 47). O halde antropos’un insanı da kendi içinde kimilerinin kadir-i mutlak egemenlik yanılsamasıyla diğerlerini edilgen doğa ve ham madde, emek ve hizmet tedarikçisi addettiği ayrımlarla maluldür. Haraway bu konuda nettir: “Bu insanı istisnai addedenlerin anlattığı Tarihtir,” (s. 49) ki kendini diğer insan grupları karşısında istisna addetmelerine koşuttur. Üstelik söz konusu eşitsizliklerden malul olduğunu gizleyen evrensel bir tür-insana atıfta bulunmanın yanı sıra böyle bir Antroposen anlatısı; ilişkiselliği, karşılıklı bağımlılığı düşünmeye mahal vermez (a.g.e).

Grimes’ın elindeki kılıcı dünyaya saplayıp onu kanatan hayali Tanrıçası gibi kendi yok oluşundan kadir-i mutlaklık hazzı alan tek yönlü bir faillik düşü kurar bu anlatı. Ne de olsa Darkseid şarkısında da dediğine göre “artık bedenlerimizde yaşamıyoruzdur,” o bedensiz zihnini ağa bağlayabilir, en kötü durumda -bir ihtimal- Musk’ın hayaline açılıp Mars’a yol alabilir. Oysa bu düşleriyle hala Holosen’in insanıdır Grimes; hezimetini, tekrar tekrar Nietzscheci “insanca pek insanca” zafer öykülerine dönüştüren.

KAYNAKÇA


Ana Görsel: Spiral şeklinde günümüze ulaşan yeryüzünün tarihi, USGS/Wikimedia Commons.

Exit mobile version