Site icon Terrabayt

Ağrı Araştırmalarında Cinsiyet Körlüğü


McGill Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden Jeffrey S. Mogil, Nature Reviews Neuroscience dergisinde yayımlanan araştırmasında, kronik ağrı çekenlerin çoğunun kadın olmasına rağmen, ağrı süreçlerine ve kronik ağrının parofizyolojisine dair klinik literatürün büyük oranda erkek kemirgenler üzerine yapılan çalışmalara dayandığını belirtiyor.

“Ağır literatürü, deneylerde ciddi oranda erkek hayvanların kullanılmasından ötürü oldukça taraflıdır. Erkeklerde acının biyolojisini daha çok öğrenirken, hatalı bir biçimde bunun genel olarak ağrının biyolojisi olduğu sonucuna varıyoruz. Ancak bu sadece erkeklerde ağrının biyolojisi.”

Araştırmaya göre, erkek ve dişi kemirgenler ve insanlar ağrıyı farklı şekillerde yaşıyor ve genetik, moleküler, hücresel ve fizyolojik düzeylerde de iki cinsiyet arasında ciddi farklar var. Buna rağmen, McGill Üniversitesi’nin araştırmasına göre ağrı araştırmalarının ciddi bir kısmı erkek kemirgenler üzerine yapılan çalışmalara ve daha önce erkekler üzerine yapılmış olan deneylerden elde edilen hipotezlere dayanıyor. Bu durum, bilhassa yeni ilaçlar üzerine yapılan araştırmalar söz konusu olduğunda, ağrı çalışmalarında ciddi bir kör noktaya işaret ediyor. Kronik ağrı çekenlerin büyük bir kısmının biyolojik cinsiyetinin dişi olduğu düşünüldüğünde bu durum daha da sıkıntılı bir hal alıyor.

“Ağır literatürü, deneylerde ciddi oranda erkek hayvanların kullanılmasından ötürü oldukça taraflıdır. Erkeklerde acının biyolojisini daha çok öğrenirken, hatalı bir biçimde bunun genel olarak ağrının biyolojisi olduğu sonucuna varıyoruz. Ancak bu sadece erkeklerde ağrının biyolojisi,” diyor McGill Üniversitesi’nden Prof. Jeffrey Mogil.


Ağrı araştırmaları hala erkekler lehine taraflı

Kanadalı fon veren kuruluşlar 2006 yılında yapılan deneylerde cinsiyeti biyolojik bir değişken olarak ele alarak ağrı araştırmacılarından deneylerde dişi kemirgenleri de kullanmalarını istediler. ABD’de de 2016 yılında benzer bir değişim yaşandı. Gerçekten de Mogil, Ocak 2015 ve Aralık 2019 tarihleri arasında alanında öncü Pain dergisinde ağrı üzerine yayımlanan makaleleri incelediğinde, 2016 yılından itibaren hem dişi hem erkek kemirgenler üzerine deneyleri içeren daha fazla sayıda makale olduğunu gördü. Sadece erkekler üzerine yapılan araştırmalar 2015 yılında toplam araştırmaların %80’ine tekabül ediyordu, ancak bu rakam 2019’da %50’ye indi.

“Bu araştırma, şu anda piyasaya sürülen ağrı kesicilerin çoğunun, işe yaramaları halinde, büyük çoğunlukla erkeklerde etkili olacağını gösteriyor. Öte yandan kronik ağrı çekenlerin büyük bir kısmının kadın olduğu ortada, bu böyle olmaya da devam edecek.”

İlk bakışta bu durum araştırma tasarımında umut vaat eden bir değişim yaşanmasına işaret edebilir. Ancak Mogil ağrı literatüründe mevcut cinsiyet farklarına daha yakından baktığında, hala erkekler lehine literatürün taraflı olduğunu gördü.

“Yeni deneylere taşıdığımız fikirlerin ta kendisi daha önce sadece erkekler üzerine yapılmış olan deneylere dayanıyor, dolayısıyla sadece erkeklerde işe yarıyorlar, dişilerde değil. Her iki cinsiyetin de test edildiği ve sonuçların da cinsiyet farkı gözetilerek raporlandığı bu makalelerde, deneylerin erkeklerde %72.4, dişilerde ise sadece %27.6 “işe yaradığını” gördüm, yani test edilen bilimsel hipotezler erkeklerde ve dişilerde bu oranlarda doğru çıktı”, diyor Mogil ve ekliyor, “Literatür böyle taraflı olmasaydı ve deneyin sadece tek bir biyolojik cinsiyette işe yaradığı araştırmalara dayanmasıydı, yeni deneyler erkeklerde olduğu kadar dişilerde de işe yarardı. Neden böyle oluyor? Çünkü yeni deneyin testinin hipotezi, sadece erkekler üzerine yapılan daha önceki deneylerden elde edilen zayıf verilere dayanıyor. Bu durumda elbette sadece erkeklerde işe yarıyorlar.”


Kadınlar için de işe yarayacak ağrı kesiciler geliştirmek

Mogil’e göre bu literatür araştırması, hala, kadınlarda da işe yarayan ağrı kesiciler geliştiremediğimizi ortaya koyuyor. “Bu araştırma, şu anda piyasaya sürülen ağrı kesicilerin çoğunun, işe yaramaları halinde, büyük çoğunlukla erkeklerde etkili olacağını gösteriyor. Öte yandan kronik ağrı çekenlerin büyük bir kısmının kadın olduğu ortada, bu böyle olmaya da devam edecek.”

Ağrı araştırmalarında görülen bu cinsiyet körlüğü akla Caroline Criado Perez’in Görünmez Kadınlar (Invisible Women) isimli kitabında gözler önüne serdiği sonuçları getiriyor.

Perez bu kitabında pek çok alanda verilerin sadece erkekler üzerine yapılan deneylere ve araştırmalara dayandığından kadınları nasıl dışarıda bıraktığını, dolayısıyla erkekler için tasarlanmış bir dünya yarattığını gösteriyor. Mesela araba kazalarında biyolojik cinsiyeti dişi olan kadınların ağır yaralanma oranı biyolojik cinsiyeti erkek olanlara nazaran %47 oranında daha fazla, bunun nedeni ise arabaların erkek bedeni standart alınarak tasarlanmaları. Kalp krizlerinde de kadınlar erkeklere nazaran daha çok yaşamlarını yitiriyorlar çünkü kalp krizi semptomları iki cinsiyet için farklı olmasına rağmen deneyler ekseriyetle erkekler üzerine yapıldığından kadınların semptomları daha az fark ediliyor.

Kitabın tanıtım yazısında bu net bir şekilde ifade ediliyor: “Görünmez Kadınlar, erkekler tarafından ve onlar için tasarlanmış olan bir dünyada, dünyanın yarısını sistematik olarak görmezden geldiğimizi gösteriyor. Cinsiyete dayalı verilerde nasıl boşluklar olduğunu gözler önüne seriyor, bu boşluk ise, bildiğimiz gibi, kadınlara karşı süregiden sistemik ayrımcılığın kökeninde yer alıyor, kadınların yaşamlarına muazzam etkileri olan her yere yayılmış ancak görünmez bir taraflılık doğuruyor.”

Perez, içinden geçtiğimiz Covid-19 sürecinde de çoğunluğu kadın olan sağlık çalışanlarının kullandığı maske gibi koruyucu malzemelerin erkek bedeni standart alınarak tasarlandığından kadınlara uymadığını göstermişti.


 

 

Exit mobile version