Site icon Terrabayt

Toplumsal Yeniden Üretim ve Salgın


Koronavirüs krizi, toplumumuzun temel işlerinin bakım ve yaşamı yaratan işler olduğunu net şekilde gösterdi.

Sarah Jaffe: Koronavirüs pandemisi, birçoğumuza, toplumun ne kadar hızlı değişebildiğini ve nelerden yoksun yaşayabildiğimizi—ve yaşayamadığımızı—acımasız bir netlikte gösterdi. Görünüşe göre, kriz zamanlarında kaynaklar sağlık hizmetine yönlendirilirken, kapitalist bir ekonominin büyük kısmı tümden askıya alınabiliyor. Daha önce imkânsız olduğu söylenen birçok şey—mahpusların cezaevlerinden salınmasından kiraların ve borçların teciline ve ülkedeki herkese nakit para yardımı yapılmasına kadar—şu an yapılıyor.

Tithi Bhattacharya, bir süredir, Yüce Piyasa’nın ihtiyaçları yerine insana odaklanmış bir toplumun neye benzeyebileceği üzerine çalışıyor. Kendisi, Purdue Üniversitesi’nde tarih profesörü ve küresel çalışmalar direktörü; Feminism for the 99 Percent: A Manifesto (Yüzde 99 için Feminizm: Bir Manifesto) kitabının yazarlarından (Verso tarafından e-kitap olarak ücretsiz erişime açıldı), yayım hayatına yeni başlayan Spectre dergisinin yayın kurulunda ve yine kısa süre önce yayımlanan Social Reproduction Theory: Remapping Class, Recentering Oppression (Toplumsal Yeniden Üretim Kuramı: Sınıf Haritasını Yeniden Çıkarmak, Ezilmişliği Yeniden Merkeze Koymak) başlıklı kitabın editörü. Toplumsal yeniden üretim kuramının, içinde bulunduğumuz momentte bize ne öğretebileceğini, solun şu an hangi talepleri yükseltmesi gerektiğini ve bu salgından aldığımız dersleri iklim felaketini önlemek için nasıl kullanabileceğimizi konuştuk.


Sarah Jaffe: İlk olarak, bize toplumsal yeniden üretim kuramını kısaca açıklar mısınız?

Tithi Bhattacharya: Toplumsal yeniden üretimi, en iyi, yaşamı yaratmak, yaşamın idame ettirilmesini ve yeni kuşaklara aktarılmasını sağlamak için gereken faaliyetler ve kurumlar olarak tanımlayabiliriz. Ben buna kısaca “yaşamı yaratan” faaliyetler diyorum.

Tam da tecrit koşullarında olduğumuz şu günlerde, kimse “borsa simsarlarına ve yatırım bankacılarına ihtiyacımız var! Bu hizmetler devam etsin!” demiyor. “Hemşireler, temizlik işçileri, çöp toplama işçileri çalışmaya devam etsin, gıda üretimi devam etsin,” diyorlar.

Yaşamı yaratmak, en doğrudan anlamıyla doğurmaktır. Ama o yaşamı idame ettirmek için temizlik, besleme, yemek yapma, çamaşır yıkama gibi bir sürü başka faaliyete ihtiyacımız var. Fiziksel-kurumsal gereksinimler var: barınacak bir ev, çeşitli yerlere gitmek için toplu taşıma, kamusal dinlenme tesisleri, parklar, okul sonrası programları. Okullar ve hastaneler, yaşamın idamesi ve yaşamın yaratılması için gerekli olan temel kurumlardan bazılarıdır.

Bu yaşam yaratma sürecine dahil olan tüm bu faaliyetlere ve kurumlara toplumsal yeniden üretim işi ve toplumsal yeniden üretim kurumları diyoruz. Ama toplumsal yeniden üretim aynı zamanda bir çerçeve. Etrafımızdaki dünyaya baktığımız, onu anlamaya çalıştığımız bir mercek. Bize toplumumuzda zenginliğin kaynağını bulma imkânı veriyor, ki bu hem insan yaşamı hem de insan emeği.

Toplumsal yeniden üretimi, en iyi, yaşamı yaratmak, yaşamın idame ettirilmesini ve yeni kuşaklara aktarılmasını sağlamak için gereken faaliyetler ve kurumlar olarak tanımlayabiliriz. Ben buna kısaca “yaşamı yaratan” faaliyetler diyorum.

Kapitalist çerçeve ya da kapitalist mercek, yaşam yaratmanın zıddıdır, şey-yaratmak veya kâr yaratmaktır. Kapitalizm şu soruyu sorar: “Daha ne kadar çok şey üretebiliriz?” Çünkü bu şeyler kâr getirir. Dikkate alınan şey, bu şeylerin insanlar üzerindeki etkisi değil, kapitalizmin her şeyin üzerinde sihirbaz-vari bir egemen olduğu “şeyler imparatorluğu”nu yaratmaktır.

Toplumsal yeniden üretim sektöründeki bu faaliyetlerin ve işlerin çoğunda—hemşirelik, öğretmenlik, temizlik gibi—kadın işçiler ağırlıktadır. Ve kapitalizm bir “yaşam yaratma” sistemi değil “şeyler üretme” sistemi olduğu için, bu faaliyetler ve bu işçiler ciddi şekilde değersizleştirilmiştir. Toplumsal yeniden üretim işçileri en kötü ücretleri alırlar, ilk onlar ıskartaya çıkarılırlar, kesintisiz şekilde cinsel tacize ve sık sık da doğrudan şiddete maruz bırakılırlar.


Jaffe: Glenn Beck gibi, kapitalizm işlemeye devam edecekse seve seve öleceğini söyleyen ölü sevicilerin peydah olduğu, dolayısıyla, her şeyin berraklaştığı bir momentteyiz.

Toplumsal yeniden üretim işçileri en kötü ücretleri alırlar, ilk onlar ıskartaya çıkarılırlar, kesintisiz şekilde cinsel tacize ve sık sık da doğrudan şiddete maruz bırakılırlar.

Bhattacharya: Koronavirüs krizi, iki şeyi trajik bir şekilde netleştirdi. İlki, toplumsal yeniden üretim odaklı feministlerin bir süredir söylemekte olduğu şey: Bakım işi ve yaşamı yaratan işler toplumun temel işleridir. Tam da tecrit koşullarında olduğumuz şu günlerde, kimse “borsa simsarlarına ve yatırım bankacılarına ihtiyacımız var! Bu hizmetler devam etsin!” demiyor. “Hemşireler, temizlik işçileri, çöp toplama işçileri çalışmaya devam etsin, gıda üretimi devam etsin,” diyorlar. Gıda, yakıt, barınma, temizlik… Bunlar “temel hizmetler”.

“Kapitalizm yaşamı özelleştirirken ölümü toplumsallaştırır”.

İkincisi, kapitalizmin pandemiyle başa çıkmakta tamamen aciz olduğu, yaşamın idame ettirilmesinden çok kârın maksimize edilmesine odaklandığı. Kapitalistler, tüm bu sürecin en büyük kurbanının, yitirilen onca can değil, lanet ekonomi olduğunu ileri sürüyorlar. Trump’tan Boris Johnson’a kadar herkesin şövalye gibi savunmak için öne atıldığı savunmasız çocuk, görünüşe göre, ekonomi.

Bu arada, sağlık sektörü ABD’de özelleştirme ve kemer sıkma tedbirleri yoluyla harabeye çevrildi. İnsanlar, hemşirelerin evde maske yapmak zorunda kaldığını söylüyor. Kapitalizmin yaşamı ve yaşam yaratmayı özelleştirdiğini hep söyledim, ama bu salgından sonra cümleyi yeniden formüle etmek gerek: “Kapitalizm yaşamı özelleştirirken ölümü toplumsallaştırır.”


Jaffe: Bakım işinin ve diğer toplumsal yeniden üretim işi türlerinin nasıl değersizleştirildiğini konuşmak istiyorum biraz da. ABD’de Pennsylvania valisi, açık kalmasına izin verilen “yaşamın idamesi için gerekli olan işletmeler” listesini açıkladı. Temizlik işçileri, koruyucu ekipmanları olmadığı için iş bıraktı. Bu tür işleri değersizleştirme eğilimimiz, hem bu işleri yapan insanlar hakkındaki düşüncelerimizden etkileniyor hem de onlar hakkında ne düşündüğümüzü etkiliyor.

Bhattacharya: Çocuk bakım evleri ve yardıma ihtiyaç duyanlara bakım endüstrisi, ABD’de şu anda 4 milyon kişiye bakıyor. Bu insanların çoğu Medicare’den* yararlanıyor. The New York Times gazetesi, bir süre önce, temizlik ve sağlık prosedürlerine doğru düzgün yatırım yapmayan bu uzun süreli bakım tesislerinde, her yıl 380.000 hastanın enfeksiyondan öldüğüne dair bir haber yayımladı. Bu kurumlar, salgınları tırmanışa geçmesinde önemli bir rol oynuyor. Buna, ABD’de 27 milyon insanın hiç sağlık sigortası olmadığı gerçeğini ekleyelim.

Virüs, bir yönüyle, demokratik. Prens Charles’ı bile etkiledi. Ancak bu bize, tedaviye erişimin de virüs kadar demokratik olduğunu düşündürmemeli. Kapitalizmde diğer tüm hastalıklarda olduğu gibi, kimin yaşayıp kimin öleceğini yoksulluk ve sağlığa erişim belirliyor.

ABD’de evde bakım çalışanlarının ve hemşirelerin yüzde 90’a yakını kadın. Bunların yarıdan fazlası beyaz olmayan kadınlar. Ne kadarının belgesiz göçmen olduğunu bilmiyorum, kimse de bilemez. Bunlar hem işlerini kaybetme hem de ICE (Göçmenlik ve Gümrük Muhafaza Bürosu) baskınları karşısında iki kat daha kırılganlar. Ortalama olarak saatte 10 dolar civarı kazanıyorlar ve hiçbir ücretli hastalık iznine ya da sağlık sigortasına sahip değiller. Oysa bunlar, yaptıkları işle ülkemizdeki bakım kuruluşlarını ayakta tutan kadınlar.

Indiana ve Pennsylvania valilerinin açıkladığı temel hizmetler listesinde olan iş kategorilerinden bazılarını aldım ve bu temel hizmet işçilerinin ücretlerini CEO maaşlarıyla karşılaştırdım. Arada astronomik bir fark var. Şimdi bize temel olduğu söylenen—ki feministler ve sosyalistler olarak bu işlerin temel olduğunu hep biliyorduk—bu hizmetlerde çalışan işçiler, saatte 10 dolardan az kazanırken bankacılar evlerinde oturuyor.

Kriz sırasında, temel bakım işçileri için “pandemi yardımı” dediğim ödemenin derhal yapılmasını talep etmeliyiz. Onlar yaşamlarını riske atıyorlar. Çok daha yüksek ücretlere ihtiyaçları var. Talepler şöyle devam etmeli: Hastanelere ve tıbbi hizmetlere hemen yatırım yapın, tıpkı İspanya’nın yaptığı gibi özel sağlık hizmetlerini kamulaştırmaya girişin. Herkese, özellikle de çalışmak zorunda olan işçilere çocuk bakımı ve acil mali destek sağlayın. ‘Yasadışı’ göçmen avına, baskınlara ve sınır dışı etmelere son verin. Bunlar insanların hastanelere başvurmasını önleyen şeyler. Göçmen polisinin eline geçebilecekleri için hastaneye gitmekten korkuyorlar. İrlanda ve Portekiz, tüm vizeleri uzatan ve belgesiz göçmen statüsünü ortadan kaldıran yasalar çıkardılar. Bunlar bizim de izlememiz gereken modeller.


Jaffe: Washington Eyaleti’ndeki en büyük salgınlardan biri, bakım evi çalışanlarının birden fazla işe gitmesi, bu yüzden virüsü birden fazla bakım evine taşımaları sebebiyle çıktı. Tek bir işten yeterli parayı kazanamamak, virüsün daha fazla yayılmasına sebep oluyor.

Bhattacharya: Virüs, bir yönüyle, demokratik. Prens Charles’ı bile etkiledi. Ancak bu bize, tedaviye erişimin de virüs kadar demokratik olduğunu düşündürmemeli. Kapitalizmde diğer tüm hastalıklarda olduğu gibi, kimin yaşayıp kimin öleceğini yoksulluk ve sağlığa erişim belirliyor.

Koronavirüsün dünya için bir resetleme düğmesi olduğu argümanı, eko-faşist bir argüman. Asıl toplumsal örgütlenmeyi resetleyen bir düğme olmalı.

Ülkem Hindistan’da salgının çok vahim sonuçları olacak. Faşist Başbakan Narendra Modi, daha yeni yirmi bir günlük bir sokağa çıkma yasağı ilan etti. Tüm şehirlerde işletmeler kapalı olacak. Göçmen işçilere ne olacak peki? Modi’nin onlar için bir planı var mı? Yok. Milyonlarca göçmen işçi, doğdukları köye dönmek için ülkeyi bir baştan bir başa yürüyerek kat ediyor. Sokaklarda, batıdan doğuya doğru onca yolu yürüyen kuyruklar halinde insan var. Modi, virüs taşımasınlar diye göçmen işçilerin memleketlerine gitmesini engellemek için her türlü kamusal ve özel ulaşımı durdurdu. Ama aynı Modi, yurtdışında yaşayan Hintlilerin, yani üst-orta sınıf Hintlilerin, akın akın ülkeye geri dönmesini bizzat sağladı. Özel uçaklar organize edildi, havaalanları kapatılmasına rağmen uçakların inebilmesi için istisnalar yapıldı ve özel vizeler çıkarıldı.

Kapitalizmde evlerin, güven ve emniyet sağlasalar bile, inanılmaz bir şiddet mekânı olduklarını da unutamayız. İki gün önce, bir zamanlar gönüllü çalıştığım yerel kadın sığınağından bir e-posta aldım. Vakalarda keskin bir artış beklediklerinden, bana tekrar çalışabilir miyim diye soruyorlardı.

Küresel Güney’de bazı kapitalist hükümetler yoksullarına bu muameleyi yapıyor. Hastalığın Kalküta, Bombay, Johannesburg’daki gecekondu mahallelerine yayıldığını göreceğiz. Yöneticilerimiz çoktan virüsün gezegenin kendini tedavi etmesinin, istenmeyenlerden kurtulmasının bir yolu olduğuna dair açıklamalar yapmaya başladı bile. Bu, en savunmasızların ve en zayıfların toplumsal temizliğine yönelik öjenikçi bir çağrı.


Jaffe: Bu durumun gözler önüne serdiği şey, insanlar olmadığında emisyonların azalması değil—çünkü hastalanan insanların çoğu ölmüyor. Aslında —tam da sizin dediğiniz gibi—insanlar yalnızca yaşamı yaratan işleri yaptığında ve geri kalan bir sürü iş yapılmadığında dünyanın daha sağlıklı olduğunu görüyoruz.

Bhattacharya: Koronavirüsün dünya için bir resetleme düğmesi olduğu argümanı, eko-faşist bir argüman. Asıl toplumsal örgütlenmeyi resetleyen bir düğme olmalı. Virüs geçer de daha önce nasılsa aynı şekilde yaşamaya dönersek, o zaman bu durumdan hiçbir şey öğrenmemişiz demektir.

Evde kalmak mecburi olduğundan, evlerimizi paylaştıklarımızla vakit geçirmenin güzelliğini keşfedebiliyoruz. Ama kapitalizmde evlerin, güven ve emniyet sağlasalar bile, inanılmaz bir şiddet mekânı olduklarını da unutamayız. İki gün önce, bir zamanlar gönüllü çalıştığım yerel kadın sığınağından bir e-posta aldım. Vakalarda keskin bir artış beklediklerinden, bana tekrar çalışabilir miyim diye soruyorlardı.

Brezilya, Sri Lanka ve Hindistan’daki feminist yoldaşlarımın hepsi aynı haberi veriyor: Herkes evde kaldığı için biriken gerilim yüzünden aile-içi şiddette artış var. İhtiyacımız olan şey sosyal tecrit değil, fiziksel tecrit ve sosyal dayanışma. Sokağımda karşımda oturan yaşlı komşumu görmezden gelemem, markete gitmek onun için güvenli olmayabilir. Gözündeki morluğu kapatmak için kat kat makyaj yapan ve kafasını kapıya vurduğunu söyleyen iş arkadaşımızı görmezden gelemeyiz. Düzenli olarak onları yoklamamız gerek.

Joan C. Williams, işçi sınıfına mensup erkeklerin, orta sınıf erkeklerden daha fazla çocuklarına baktığını gösteren ilginç bir çalışma yaptı. Orta sınıf erkekler az iş yapıp böbürlenirken, işçi sınıfına mensup erkekler, daha çok bakım işi yapmalarına rağmen bunu kadın işi olarak gördüklerinden gizliyorlar.

Yöneticilerimiz bu konuda kıllarını kıpırdatmazken, insanlar bunları gönüllü olarak yapıyorlar. Öğretmenler öğrencilerini eve bırakıyor, “her şey yoluna girecek!” diye onlara el sallıyorlar. Benim çalıştığım okul, başka pek çok okul gibi, on sekiz yaş altı herkese yemek çıkarıyor. Eyaletimde, bunlar evlere servis ediliyor. Federal hükümetin veya herhangi bir politikacının yaptığı bir şey değil bu. Öğretmenler ve okullar kendi başlarına karar alıp organize ediyorlar. Bu muazzam kriz sürecinde yeşeren harika dayanışma, sevgi ve şefkat eylemleri var. Bunlar umut kaynaklarımız.


Jaffe: Şu anda ev işi konusunu merak ediyorum çünkü hala verilmeye devam eden “temel” hizmetlerin çoğunu kadınlar yapıyor. Normalde evde kadınların sorumlu olduğu bakım işi artık aniden iş yaşamında o kadar da “gerekli” olmadıkları ortaya çıkan kocaları tarafından yapılıyor. Bu süreç, bazı insanların toplumsal yeniden üretim işine dair algısına nasıl bir perspektif kazandırabilir?

Bhattacharya: Joan C. Williams, işçi sınıfına mensup erkeklerin, orta sınıf erkeklerden daha fazla çocuklarına baktığını gösteren ilginç bir çalışma yaptı. Orta sınıf erkekler az iş yapıp böbürlenirken, işçi sınıfına mensup erkekler, daha çok bakım işi yapmalarına rağmen bunu kadın işi olarak gördüklerinden gizliyorlar.

Toplumsal yeniden üretim açısından, verili bir günde yapılması gereken görevlerin birçoğu beyaz olmayan kadınlar tarafından gerçekleştiriliyor. Göçmen kadınlar ve siyah kadınlar bu tür işleri yapmıyor olsa, yemek yiyemeyeceğiz, temiz sokaklarda yürüyemeyeceğiz, çocuklarımıza ve yaşlılarımıza bakan olmaz, evlerimiz ve otellerimiz temizlenmez. Bu dünyayı yaratan işler, kapitalizm tarafından tamamen görmezden geliniyor.

Bu tabu zayıflayacak mı, merak ediyorum. ABD’de, kadınlar erkeklerden ortalama olarak haftada dokuz saat daha fazla ev işi yapıyor. Bu dokuz saat değişebilir ama tavır değişecek mi, onu merak ediyorum. Erkekler, partnerleri dünyayı ayakta tutarken kendileri aileyi bir arada tutmaktan gurur duyar hale gelecekler mi?


Jaffe: Erkeklerin evde ev işi yaptıklarını saklamalarının bir nedeni, sizin de söylediğiniz gibi bunu kadın işi olarak görmeleri. Birçok iş de belli ırklara teslim edilmiş durumda. Bakım işi yapanların çoğu göçmen, beyaz olmayan kadınlar.

Bhattacharya: ABD’de bu işi belli ırklar yapıyor. Dünyanın diğer kesimlerinde, örneğin Hindistan’da, bu işi yapanlar halen göçmen kadınlar, en yoksullar ve çoğu zaman da alt kastlardan olanlar. Tüm toplumlarda bu işi en çok toplumun en kırılgan kesimleri yapıyor. Ücretleri ve hakları da bunu yansıtır şekilde düşük.

Toplumsal yeniden üretim açısından, verili bir günde yapılması gereken görevlerin birçoğu beyaz olmayan kadınlar tarafından gerçekleştiriliyor. Göçmen kadınlar ve siyah kadınlar bu tür işleri yapmıyor olsa, yemek yiyemeyeceğiz, temiz sokaklarda yürüyemeyeceğiz, çocuklarımıza ve yaşlılarımıza bakan olmaz, evlerimiz ve otellerimiz temizlenmez. Bu dünyayı yaratan işler, kapitalizm tarafından tamamen görmezden geliniyor.


Jaffe: Şu anda bu krizi savaşa benzeten bir sürü laf duyuyoruz. Ama iktisatçı James Meadway, bu durumun savaş dönemi ekonomisinin tam aksi olduğunu söylüyor, çünkü yapmamız gereken şey savaşın tam zıddı. Üretimi düşürmeliyiz. Bu kriz sürecinde, umarım, gerekli olan ve kökten bambaşka bir dünyada bile yapmak zorunda olacağımız işlerin, fetiş haline getirdiğimiz “askerlik”ten ziyade, yüzlerce yıldır sistematik olarak değersizleştirdiğimiz işler olduğunu anlarız.

Bhattacharya: Üretimin düşürülmesi gerektiği konusunda James’e katılıyorum. Ancak, her türden üretimin değil. Tıbbi tedarik, gıda ve diğer yaşamsal kaynakların üretimini arttırmalıyız. Dünyanın en zengin ülkesi ABD’de, gerekli ekipmanları olmaksızın işe giden hemşire arkadaşlarım var.

Kontrol altına alınamazsa, sıcaklıklar öylesine yükselecek ki, Güney Asya ve Afrika gibi yerlerde, açık havada tarım, yılın çoğunluğunda imkansız hale gelecek ve çiftlik hayvanları ölecek.

Ama, örneğin, sanal alışveriş örneğini ele alalım. Birkaç giysi veya bir iki ayakkabı sipariş edebiliyor olmak harika. Ama şunu unutmamalıyız, bir çift ayakkabı halihazırda üretilmiş olsa bile, bunları sipariş ettiğinizde, kapınıza teslim edilmesi için çeşitli iş yerlerini dolaşması gerekecek. Bunu yapması gereken kamyon sürücülerini düşünün. Kamyon duraklarını açık tutan insanları düşünün. Bu kamyon duraklarını temizleyen insanları düşünün. İhtiyaç duyduğunuz ilaçları sanal olarak sipariş ediyorsanız, edin tabi. Ama o hoş pabuç belki biraz bekleyebilir.

Bu ayakkabıların ardındaki görünmez emeği genellikle düşünmüyoruz. O ayakkabıları kapımıza getiren üretim ve tedarik zincirlerindeki insanları düşünmüyoruz. Ama bu salgın günlerinde, bu insanları düşünmek ve onların bizim için işe gitmek zorunda kalmasını riske etmemiz gerekip gerekmediğini belirlemek zorundayız. Onları bu riske atmak istiyor muyuz gerçekten? Bu, insan emeğinin ürettiği şeyden ziyade insan emeğine bakmakla ilgili.

İkincisi ise, “askerlerimizi desteklemek” ifadesiyle ilgili: Askerlerimizi yeniden tanımlamamız gerek. Sağlık çalışanlarımız, gıda üretimi işçilerimiz, temizlikçilerimiz, çöp toplama işçilerimiz: bizim askerlerimiz bunlar! Desteklememiz gereken insanlar bunlar. Askerleri can alan insanlar olarak düşünmemeliyiz. Askerleri, can veren ve yaşamı sürdüren insanlar olarak düşünmeliyiz.


Jaffe: İklim değişikliği ile mücadele için kapitalizmin değişmesi gerektiğini inkâr edenlerle onlarca yıldır uğraşıyoruz ama bugün artık işlerin ne kadar hızlı değişebildiğini görüyoruz, alkollü içki üreticileri ve hatta Ford bile el dezenfektanı veya solunum cihazı üretimine geçiyor. Bu bize iklim felaketi ile mücadelede nasıl bir ders veriyor?

İklim krizini bugün koronavirüse yaptığımız gibi acilen ele almadığımız sürece, gelecekte başımıza geleceklerle karşılaştırıldığında bu salgın çok hafif kalacak. İklim kıyameti geçici olmayacak ve birçoklarının eve kapanıp kendisini korumak gibi bir seçeneği de olmayacak.

Bhattacharya: Altyapı mücadelemiz gerekli ama yeterli değil. Toplumsal örgütlenmeye yönelik tavrın değişmesi için de mücadele etmeliyiz. Bu ise sosyal demokratik kazanımlar için mücadele etmekten çok daha zor. Küresel olarak sıcaklıkta artışın, küresel düzeyde gıda üretebilme becerimizi krize sokacağını biliyoruz.

Kontrol altına alınamazsa, sıcaklıklar öylesine yükselecek ki, Güney Asya ve Afrika gibi yerlerde, açık havada tarım, yılın çoğunluğunda imkansız hale gelecek ve çiftlik hayvanları ölecek. Bugün ailemin yaşadığı Delhi’de, aşırı sıcaktan yılın büyük kısmında okullar kapalı kalmak zorunda, kışları da sis yüzünden kapanıyorlar.

Gıda üretiminin karşı karşıya olduğu bu tehdit, küresel ölçekte cinsiyetçiliğin artmasına, muhtemelen kadınlara yönelik şiddete dönüşecek çünkü masaya yemek getirmekten ve çoğu zaman da o yemeği üretmekten “sorumlu” olanlar kadınlar. Halihazırda dünyanın dört bir yanında içme suyu krizi var, bu daha da kötüleşecek.

Yani, iklim krizini bugün koronavirüse yaptığımız gibi acilen ele almadığımız sürece, gelecekte başımıza geleceklerle karşılaştırıldığında bu salgın çok hafif kalacak. İklim kıyameti geçici olmayacak ve birçoklarının eve kapanıp kendisini korumak gibi bir seçeneği de olmayacak.

Şu anda kapitalist devletlerin bir krizle başa çıkmak için pekala olağanüstü tedbirler alabildiğini görüyoruz. Britanya hükümeti, birçok işçinin ücretinin yüzde 80’ini karşılıyor. ABD hükümeti ailelere maaş çeki göndermeyi planlıyor. Ama bu tür tedbirleri ve temel/yaşamsal öneme sahip olan işleri bu şekilde ön plana almayı kriz geçtikten sonra bırakırsak, o zaman iklim kıyamet geldiğinde kurtuluş yolumuz kalmayacak.

Covid-19 krizinden sonra, kapitalizm her şeyi eski haline döndürmeye çalışacak. Fosil yakıtlar kullanılmaya devam edecek. Bizim işimiz ise sistemin unutmasına izin vermemek.


Dissent dergisinde yayımlanan yazıyı, Serap Güneş çevirdi, Öznur Karakaş çeviriyi redakte etti.


*Medicare: Amerika’ya özgü 65 yaş ve üstü kişileri, malülleri ve genç engellileri kapsamına almaktadır. Bu sistemden yararlanabilmek için sosyal güvenlik sistemine kayıt olunması ve öncesinde en az 10 yıl ödeme yapılması zorunludur.

 

Exit mobile version