Arthan Gallery’de ‘6,5 Ruble’ isimli sergisi henüz sona eren Denef Huvaj, gerek ailesinden otobiyografik öğeler barındıran, gerek seyahatlerinden biriktirdiği, gerekse mitolojide kadının yerini anlatan fotoğraflarını Kurşunlu Han’ın tarihi duvarlarına yerleştirmiş ve fotoğraf severleri iki katlı ve çok boyutlu bir sergiye çıkarmıştı.
Günsu Özkarar, sanatçı ile bir söyleşi gerçekleştirdi.
Günsu Özkarar: Sanatla yollarınız nasıl kesişti?
Denef Huvaj: Rusya’da Nalçik Üniversitesi’nde sistem mühendisliği okudum. Bir taraftan o bölümde okurken de resim bölümüne kaydoldum. Çünkü çocukluğumdan beri resimle ilgileniyordum aslında. Ama resim bölümünü bitiremedim. Ailevi meseleler sebebiyle dönmek zorunda kaldım. Döndükten kısa bir süre sonra da İz Dergisi ve Fotoğraf Evi’nde çalışmaya başladım.
Tam olarak neler yaptınız bu mecralarda?
Fotoğraf Evi’nde proje yöneticiliği, İz Dergisi’nde ise fotoğraf okumaları yapıyordum.
Sahi sen fotoğrafa nasıl yöneldin?
Şöyle ki fotoğraf projesi üretebilmek, bir fotoğrafı okumak ve bağ kurabilmek için fotoğrafın kendisini de iyi bilmek gerekiyor. Ben bu anlamda zaten fotoğraf dünyasının içindeydim. Ve fotoğrafa hep ilgim vardı. Felsefesi üstüne çok okuyordum ama birebir bir fotoğraf eğitimim yoktu. Fotoğrafevi’ndeki eğitimleri de düzenlediğim ve oradaki takvimleri de yaptığım için bana dediler ki sen de takip et, öğren, eğitim programına katıl. Bu şekilde eğitimini de almış oldum.
Sevdiğim ve ilham aldığım bir çok kült fotoğrafçı var herkes gibi, Maryam Şahinyan’ı söyleyebilirim. Diane Arbus, Henri Cartier-Bresson, Koudelka, Lewis Hine. Yeni nesil fotoğrafçılardan severek takip ettiğim bazı fotoğrafçılar da var, Rob Hornstra mesela.
Çocukluktan da bir bağ vardır sanırım.
Aslında bununla ilgili ilginç bir durum var. Benim neredeyse hiç çocukluk fotoğrafım yok. Fotoğrafçılardan çok korkarmışım. Babam da bu sebeple bana bir fotoğraf makinası almış ve o makina benim olunca benim fotoğrafa merakım coştu. Tabii o dönem film almak lüks bir şeydi, Film takmadan bomboş geziyordum makineyle. Genel olarak şunu diyebilirim ama kendimi ifade etmek için çocukluğumda da ergenliğimde de hep farklı yöntemlere yöneldim.
Fotoğraf için akademi gerekli mi sence? Senin için okul nasıl geçti?
Aslında teknik eğitim hariç fotoğraf eğitimi çok mu gerekli bilmiyorum. Zaten ben akademiyi çok baş tacı eden biri değilim. Tabiki ufkunuzu açma anlamında değerli hocalarla karşılaşıyorsunuz akademide ama fotoğraf çok geniş bir alan, kimisi reklam fotoğrafı çekmek de isteyebiliyor vs, dolayısıyla akademi sahada çalışmak kadar yardımcı olmuyor da olabilir herkese. İlla tüm sorulara yanıt bulduğumuz yer değil yani. Ve akademik eğitim takıntısını itici buluyorum. Herkes koşulları sınıfsal durumu itibariyle o eğitime ulaşabiliyor ya da tercih edilebilir görüyor, destekleniyor olmayabilir. Dediğim gibi ulaşamıyorlarsa da bence bir şey kaybetmiyorlar. Dünyada bir çok bilinen fotoğrafçı alaylı.
Sadece fotoğrafçılığın teknik bilgi beceriden geçmediğine, kişinin kendisini birçok alanda geliştirmesi gerektiğini, gündeme bakacak bir perspektif oluşturması gerektiğine inanıyorum. Bunu kendisi de yapabilir.
İlham aldığın isimler kimler?
Sevdiğim ve ilham aldığım bir çok kült fotoğrafçı var herkes gibi, Maryam Şahinyan’ı söyleyebilirim. Diane Arbus, Henri Cartier-Bresson, Koudelka, Lewis Hine. Yeni nesil fotoğrafçılardan severek takip ettiğim bazı fotoğrafçılar da var, Rob Hornstra mesela. Ama kimi gün geliyor bir yönetmenin filmleri fotoğraflardan veya ünlü fotoğrafçılardan daha çok ilham verebiliyor. Mesela bizim okulumuzda da dersler veren Sokurov’un görsel dünyasından çok etkilenirim.
Fotoğraf sanatçılığı tanımın nedir…
Böyle bir tanımım yok. Birisi kendisine sanatçı diyorsa sanatçıdır. Benim için sanat yapıyor olmak bu kadar muğlak değil ve sanatçılığa bir yücelik de addetmiyorum.
Çeşitli ajanslarda çalışmaya başlıyorsun. Ardından yurtdışı geliyor, ilk bağlantını nasıl kurdun?
Kendime internet ortamında bir sayfa açmıştım ve o yavaş yavaş seyircisini bulmaya başladı. Hatta bir fotoğrafım çok talep gördü. Anladığım kadarıyla insanlar görsel şeyleri daha çok takip ediyorlar ve bana da bu şekilde ulaşmaya başladılar. Bu şekilde de telif sistemine girmeye başladım. İlk arayan da New York’taki bir ajanstı. Daha sonra birçok ülkede işlerim yayınlandı sergilerim oldu. En son Münih metrolarında ve kamusal alanda Abhazya Fotoğraflarım gösterildi.
6,5 Ruble Rusya’ya giderken ananemin bana verdiği ve hiç harcamadığım harçlığımdı.
Şimdi sanıyorum bu etkileşimleri daha çok yapabilmek için daha etkin platformlar kuruldu değil mi? Bu etkileşim motive edici oluyor mu?
Evet şimdi artık bu iletişim için kurulmuş özel platformlar, fotoğrafçı çağrıları var. Tabii başka coğrafyalarda başka dillerde de beğenilmek, başka bir kültüre temas edebilmek insanın motivasyonunu arttırıyor. Temsili de olsa bir karşılık almak kendinle kurduğun ilişkiyi de besliyor. Ben yurtdışında yaşamayı isteyen biri değilim ama pozitif dokunuşu benim üstümde de çok oldu.
Ülke olarak sanatçıyı yeterince destekliyor muyuz? Neler yapılabilir?
Devlet desteğiyle bakarsak devletin umrunda değil tabii. Belediyeler yavaş yavaş insiyatif almaya başladı. Sanatçıların kendi aralarında kurdukları dayanışma ağları var. İnsanların sanata ilgisi açısından kesinlikle bir gelişme söz konusu. En basitinden pandemiye rağmen insanların sergilere akın akın gitmesi bile talebin ve ilginin ne kadar arttığını gösteriyor.
Son sergin nasıl bir çalışmanın ürünü?
Sergi hali 31 Temmuz’da sona erdi. Benim için bu sergi hem bir defteri kapatma sergisiydi, hem de Türkiye’de çağdaş sanat camiası ile tanışma sergim olarak tanımlayabilirim 6,5 Ruble’yi.
İnsanların sanata ilgisi açısından kesinlikle bir gelişme söz konusu. En basitinden pandemiye rağmen insanların sergilere akın akın gitmesi bile talebin ve ilginin ne kadar arttığını gösteriyor.
Evet uzun bir çalışmanın ürünü tabii. Ne kadar kaldın orada? Kafkasya ile kurduğun bağı anlatır mısın bize? En etkilendiğin şey neydi?
Abhazya fotoğrafları yaklaşık 5 senelik bir arşivlemenin sonucu. Artık bunu tamamlamam ve sonucunda neye dönüştüğünü sergilemem gerekiyordu. Üst kattaki diğer işlerim ise 15 senedir bu güne kadar çektiğim tüm işlerden seçkilerdi.
Mekanı anlatır mısın bize? Yollarınız nasıl kesişti?
Küratör Sinem Dişli ile kesişti önce yollarımız. Sergi alanı Mimar Sinan tarafından yapılmış 500 yıllık tarihi bir yapı. Kurşunlu Han’da iki kata yayılıyor. İki kat olması da sergiye zenginlik kattı bence, kimi alt katı kimi üst katı sevdi. (Gülüyor.) Sergi epey kalabalık oldu ve oldukça güzel geri dönüşler aldım.
Peki serginin ismi nereden geliyor?
6,5 Ruble Rusya’ya giderken ananemin bana verdiği ve hiç harcamadığım harçlığımdı.