Site icon Terrabayt

Teknik Nesne Yaratımı

Yaratının mekânsal evrensellik ve zamansal sonsuzluktan ibaret iki boyut içerisinde sürekliliği, ancak teknik nesneler nihai kullanım amacından soyutlandığında net bir biçimde ortaya çıkacaktır, ihtiyaç kategorilerine göre kullanıma dayalı bir tanım yetersiz ve önemsizdir çünkü böyle bir tanım böylesi nesnelerin insan organizmasının protezleri olmasını sağlayan özelliklerine dikkati çeker, ancak insan varlığına adapte olan şeyin bir tezahür aracı haline gelme ve ek bir uzantı gibi ele alınma riski olduğundan evrenselliğin ve zamansızlığın en doğrudan engellendiği alan tam da bu ilişkidir. Çok sayıda teknik nesne tezahür nesnesine dönüşmüştür, bu da onlara teknik içeriğe aşırı yük bindiren, onu dağıtan, bazen de ona bir distorsiyon katan lokal ve geçici anlamlar kazandırır. Sözde “turistik gezi” otobüsünü (her ne kadar artık bu sözcük mevcut kullanımların çoğunda pek bir anlam ifade etmese de) örnek olarak alırsak, tezahür nesnesinden (dışsal) az daha saf bir biçimde yaratılmış teknik nesneye doğru (kullanıcıların çoğunun bilmediği veya pek görünmeyen vites, şanzıman, elektrik jeneratörü gibi kısımlarda) pek çok farklı katmanla karşılaşırız; yarı-teknik yarı-dilsel olan gerçekliğin aracı katmanı da kısmen görünen ve tanımlanabilen silindir hacmini, sıkışma oranını, rulman sayısını ve devrelerin gerçekleştirdiği çözümleri (yağ filtresi vs.) gösteren motor gibi organlardan oluşur; bir zamanlar çok fazla sıra silindiri olan motorlar vardı, sonra V silindirli motorlar, “yatık-çift” motorlar, kısa süre öncesine kadar eğimli motorlar ortaya çıktı, İtalya’da sıkça görüldüğü üzere, silindir ölçüsünü aracın türünü veya serisini adlandırmak için kullanmaktan bahsetmiyorum bile.

Dışsal katman varyasyonları hem sayıca sonsuz hem de oldukça sınırlıdır çünkü -illa şeylerin tabiatı gereği olmasa da- süreklidirler; tıpkı kıyafette olduğu gibi bütün renkler, bütün modifikasyonlar ihtimal dahilindedir ancak nasıl ki kıyafetler bedenin biçimiyle ve nispeten hareket özgürlüğü sunarken yeter miktarda fayda sağlama zorunluluğuyla sınırlıysa bu modifikasyonlar da kullanıma uygunlukla sınırlıdır. Tezahürün dış katmanında yaratım varsa da bunlar turizm aracıyla diğer teknik üretimler ve diğer teknik nesneler (mesela sadece ticari araçlara ve aile aracı “parçalar”ına uygun bir karoser) veya yine kıyafetler için de geçerli olan çizgi ve bedene göre belli bir stil uyarınca (keskin açılar veya yuvarlak ve geniş biçimler, büyük veya küçük boyutlar kullanma eğilimi) otomobil ve diğer nesne kategorileri arasında uygunluğun icadı gibidir. Yaratılan nesnelerin bu estetiği onları belli bir çağın ve medeniyetin ürünü gibi gösterir ve estetikten çok bir semantiktir, aynı anda oldukça fazla sayıda ürün kategorisinde görülür ve salt dışsal tezahürden daha derindir. İnsan, adeta her bir nesnede en yeni keşiflerin sonucunu keşfetme fırsatı araması, böylece mümkün mertebe bütün çağdaş etkinliğe belli bir çağdaşlık normu uyarınca iştirak etmesi gerekirmişçesine, her an en yeni imkanları keşfetmek suretiyle nesnelere, insanlarla şeyler arasında belli bir iletişim kipi kaydeder ve katar. Bu noktada teknik gerçekliğin dışsal tezahür katmanını bir tarafa bırakıyor ve kullanıcıyla iletişim ara katmanına geçiyoruz. Bu katman daha süreksiz, daha kısıtlı olup kısmen uzmana hitap eder.

Yaratılanın çağdaşlığına dair bu semantik, 1925 yılı otomobilinde, gözle görülür hafif alyajlar veya alüminyum kullanılmasına tercüme edildi, kanvasın yerini metal yüzeylere bıraktığı zamanlarda, bu malzeme hava mühendisliği alanında işlevsel bir anlama sahipti; hafif alyajların ve alüminyumun o zamanlar aynı zamanda tıbbi aletlerde, fotoğraf büyüteçlerinde, çok sayıda ev aletinde, hatta mobilyada (kapı kulpları, tutamaçlar) kullanıldığı görülür. Mesela otomobilin çamurluğunda ufak miktarlarda alüminyum kullanmanın aslında pek anlamı yoktu çünkü toplam malzeme bu şekilde çok az hafifler. Ancak bu metalin çamurluk gibi mühim bir yerde görünmesi, otomobilin sürücüyle iletişiminde uçağın dilini konuşmasına izin veriyordu; o anda devasa adımlarla ilerleyen havacılık sektörünün bu “pilot” alan olma niteliği gereği, alüminyum diğerlerinden daha “teknik” bir metaldi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra taşınması gereken kütlenin insan gücünü aştığı ve vorlara ihtiyaç duyulan denizcilik ve havacılık sektörlerinde kullanılan minör otomatik yapıların ve elektrikli kumanda düzeneklerinin gezi amaçlı otomobilde daha fazla kullanıldığı görülür. Çağdaş zamanın tezahürü olan bir malzemenin kullanılması, sadece belli bir alanda söz konusu malzemenin işlevsel bir fayda sağladığı muzaffer bir tekniğin prestijini göstermekle kalmaz aynı zamanda kalıcı şeyler öğretecek ve algısal ve işlevsel normların ışımasını sağlayacak kadar genele yayılmış bir sektörde kabul görmüş bir eğilimin her alana taşınmasını da ifade eder. Otomobile, formların muzaffer aerodinamiğini temsil eden o açıklığa benzer, neredeyse düz, büyük aynaları veren şey geniş camlı yüzeylere sahip evdir, daha önce dış gövdeye takılan portbagaj, gömme dolap gibi artık aracın bir parçası haline gelir ve büyük ölçüde geliştirilir. Yaratılan her nesne bu şekilde çözümleri birleştiren genel kipler uyarınca çağdaş yaratım etkinliğine iştirak eder ve bunları ister ileri tekniğe ister toplam nüfus içinde sık kullanımı ortak normları belirleyen tasarımlara, mesela modern evlere uyarlar. Aracı katmanlarla yaratım eseri nesneler arasındaki bu iletişim, her an sadece kullanım kategorilerine göre ayrılmış yaratım eseri nesnelere paralel koleksiyonlar olmasını sağlamakla kalmaz aynı zamanda bir yaratım eseri nesneler dünyası, bir yaratı da ortaya koyar.

Ancak içsel ve aracı katmanda, henüz hala sadece dışsal bir uygunluk organizasyonu bulunur, bunu koiné [müşterek dil] haline gelme eğilimde olan bir dilin kurallarıyla karşılaştırmak mümkündür. Aksine, içsel ve açıkça teknik olan katmanın organizasyonu, yaratım eseri nesneleri, hakiki bir icadın ürünü yapar. İçsel bir uygunluğun koşullarını aramak suretiyle ona bir organizmanın niteliklerini bahşeder, onu böylece somut olarak şekillendirir. Burada ne bir tezahür edimi ne de ilerleme halindeki teknik evrenle semantik bir ilişki söz konusudur. Burada söz konusu olan şey icat edimiyle yaratım eseri nesne arasında doğrudan ve aracısız bir mütekabiliyettir. Yaratım eseri nesne, özünde, icadın tayin ettiği bir gerçektir, bu öz aslidir ve bir tezahür veya ifade olmaksızın var olabilir.

Tezahür (dışsal katman) ve ifade (ara katman) içsel katmana taşınmadan var olamazlar. Bu içsel katman, dışsal katmanın ve ara katmanın üzerinde parazit şeklinde geliştiği üretken ve dirençli teknik merkezdir. Bu parazit benzeri gelişim toplumsal ve psiko-sosyal koşullara göre değişen bir öneme sahiptir. Tehlike, aşırı güçlük ve savaş halleri, icat edilen nesneyi temel halinde göstermek suretiyle önemsiz olanın sıyrılıp atılmasına neden olur. Bir icadın ilkel versiyonu, yaygın nihai üretimden daha “vahşidir”. İcat edilen nesne üzerinde dışsal katmanların tepkisi, belli durumlarda, bir gerilemeye neden olabilir. Kısa süre önce fotoğraf alanında buna benzer bir durum yaşanmıştır. Bu alanda optik nitelikleri günümüz üretim imkanlarının çok altında olan ama ekspozisyon anında büyük hatalardan kaçınmaya ve eğitim almadan çok sayıda insanın optik ve fotometriyi bir kenara kaldırıp fotoğraf çekmesine izin veren sınırlı otomatik imkanlara sahip makinelerin kullanımının yaygınlaştığı görülür. İcat yerinden ve anından uzaklaşmak suretiyle teknik nesne ayrıca kullanıma ve sosyal ortamlara göre farklı öneme sahip katmanlara ayrılabilir; bu şekilde, fotoğraf ilk olarak hem çekim yapmayı hem de ışığa duyarlı unsurları geliştirmeyi ve basmayı bilen amatör uzmanlar ve profesyoneller arasında geliştirilmiştir. Amatörlerden ibaret bir çoğunluk, film geliştirme ve basma işini zanaatkarlara bıraktığında böyle bir kırılma olmuştur. Bu noktada amatörler taşınması ve nakliyesi kolay olan rulo film makineleri edinmiş, profesyonel makine ise cam veya baskı film halinde ışığa duyarlı sistemi muhafaza etmiştir.

Artık tek tek her bir baskının, bilhassa da hataya pek mahal vermeyen renkli baskıların, ışığa maruziyet oranını kontrol etmeye ve bunu çeşitli ihtiyaçlar uyarınca adapte etmeye izin vermeyen endüstriyel fotoğraf işleme ve basma yönteminin piyasaya sürülmesiyle üçüncü dikotomi oluşur. Bu endüstrileşmeyle beraber, oldukça basit bir optiğe ve mesafeyi hesaba katmadan otomatik olarak açılan diyaframa sahip kapalı şarjörlü fotoğraf makineleri yapılmaya başlandı. Eski amatör fotoğraf makineleri ortadan kaybolmadı ama geliştirilerek foto habercilik alanında kullanılmaya başlandı. Birbiri ardı sıra gelen bu iki dikotomi nihai bir üçlemeye neden oldu. Tamamen teknik katmanda bilimsel, coğrafi ve profesyonel çekimler için baskı filme sahip körüklü fotoğraf makinesi, ifadenin hâkim olduğu aracı katmanı somutlaştıran, optik ve fotometrik ayara sahip olmayan foto habercilik makineleri ve dışsal tezahür katmanının ifade edildiği basitleştirilmiş ama otomatik ve kapalı makineler. Bu üçlemenin, fotoğrafın farklı operatörler uyarınca net bir biçimde birbirinden ayrılan işlevlerine tekabül ettiğini söyleyebiliriz. Körüklü fotoğraf makinesi, iş yaparken ve fotoğraf çekerken üstlendiği işlev asli bir öneme sahip olan insanın ellerindedir, foto habercilik makinesi bir araştırma veya seyahat esnasında fotoğraf çeken gazetecinindir, bu noktada çekim profesyonel bir değer sahip olsa da talidir; son olarak yaygın fotoğraf makineleri boş vakitleri doldurma işlevine sahiptir, bunun bir tezahürüdürler. Bu işleve olumsuz olarak adapte edilmişlerdir çünkü otomatik yapıları sadece güneşli bir günde, çekim yapan kişiye birkaç metre uzakta duran şeyleri çekmeye yeter.

İcat ürünü olan teknik nesneler esasen organik nitelikleriyle tanımlanırlar, buna aynı zamanda ürünü kullanıcıların kategorileri uyarınca özelleştiren uyumsal evrimin yarattığı ayrıma karşı çıkarak yapısal ve işlevsel bir oto-korelasyon da denebilir. Bilhassa yukarıda ele aldığımız örnekte, bir icat olarak fotoğrafın temel prensibinin sadece fotoğraf makinelerinde aranmaması, ayrıca yine bir alet olan karanlık odanın bu şekilde indirgenmesiyle foto-duyarlı bir düzey arasındaki uygunluğun da göz önünde bulundurulması gerekir. Karanlık odalar ve Yahudi katranı gibi foto-kimyasal ürünler fotoğrafın icadından önce de biliniyordu, icat doğrudan ve otomatik olarak, nesnelerin gerçek görüntüsünü oluşturan ufak bir karanlık odada ışığın foto-duyarlı bir maddeyi işlemesine izin vermekten ibaretti. Birbirini takip eden farklı iyileştirmeler, foto-kimyasal olgu ile optik-fiziksel olgu arasında daha mükemmel bir uygunluğun koşullarını sunar. Bilhassa imalatın ardından uzun süre hassasiyetini korumasını sağlayan ve aynı şekilde geliştirilene kadar gizli görüntü biçiminde sergilenmesinin ardından ışığın etkisini herhangi bir değişiklik olmaksızın muhafaza eden hazırlık sürecinin keşfi, bunda önemli bir yere sahiptir. Uygunluk, üretimle geliştirme arasında hassas maddenin kimyasal etkinliğinin askıya alınmasıyla sağlanır. Bu sayede söz konusu zaman aralığına çekimin dahil edilmesine izin verir. Farklı katmanlar uyarınca değişen uzmanlıklar göz önünde bulundurulduğunda, en mühim katmana öncelik veren kullanımın aynı zamanda optik süreçlerle kimyasal süreçler arasındaki uygunluğu da en yüksek düzeyde sağlayan katman olduğunu görebiliriz: levha veya baskı film kullanan profesyonel bir fotoğraf makinesiyle, hatta foto habercilikte kullanılan en ileri makinelerle bile, görüntü görüntü fotoğrafı geliştirme sürecine geçmek mümkündür. Çekimin ardından birkaç saniye içerisinde veya on iki saniye içerisinde fotoğrafın geliştirilip basılmasını sağlayan Polaroid Land sistemi, etkileşimi bir icat olarak fotoğrafı oluşturan iki süreç arasında zamansal ve lokal bir uygunluk getirir. Ancak bu sistem, en azından kullanılan formatın büyüklüğü ve büyüteç dispozitifi uyarınca profesyonel körüklü fotoğraf makinesine benzer bir makineyi kullanır. Polaroid Land makinesi, temel körüklü makinenin tezahür ve ifade vasıflarını ortadan kaldıran ıraksak evrimi devam ettirmek yerine, bu birbirinden ayrılan kümeleri birleştirir ve foto habercilik ve analog kullanım da dahil olmak üzere -mesela fotoğrafın oyuncuların tarzına dair sunduğu bilgiye göre sinematografik çekim için kişileri yerleştirme- profesyonel kullanımdan hobi amaçlı kullanıma kadar mümkün bütün kullanım yelpazesini kapsar. Fotoğraf alanında görülen bu yeni icat dalgası, bu açıdan, fiziksel süreçlerle kimyasal süreçler arasındaki uygunluğu artırır, bu da çekim içinde geriye dönük edimde bulunmayı mümkün kılar, çekilen ilk fotoğraf, daha sonraki fotoğraflarda kadrajı, kişilerin aranjmanını ve optik ayarlamaları iyileştirmeye yarar. Doğal olarak Polaroid Land dizpozitifinin icadı çok ileri düzeyde endüstrileşmenin meyvesidir ama teknolojik malzemelerde yaygın olarak görüldüğü üzere, temel fotoğraf ilkesine dayalı, alana muazzam bir ilerleme getiren hakiki bir icat olan polaroid, bilhassa uygulamanın aşırı merkezsizleşmesi ve kamplaşmış endüstriyel bir evrenden tamamen bağımsızlaşma gibi amatör etkinliğin belli vasıflarını yeniden canlandırır. Tam da bu yüzden mühim bir ilerleme adımının atılması, ilk evrede eşsiz olan ama zamanla minör sosyal veya ekonomik uyarlamalarla yüzeysel olarak ayrışan bir tekniğin farklı kollarının bir birlik temelinde birbirine yeniden yakınsamasını sağlayabilir.

Teknik nesnelerin evrimi üzerine çalışmak için farklı örnekler de verilebilir ama mevcut çalışma çerçevesinde, her şeyden önce, daha önce icat edilmiş bir dispozitife onu geliştirmek için dönen bir icadın veya ilerlemenin, ilksel olarak uygun olmayan süreçler arasında uygunluk yaratan bir edim olduğunu belirtmek gerekir. Fotoğraf söz konusu olduğunda, gerçek görüntü oluşturmaya dönük fiziksel süreçler ve gizli görüntü olgusu sayesinde birbirine uygun kılınan foto-kimyasal süreçler mevcuttur. Bu uygunluk, denge halleri kategorisine ait olup etkinliğin askıya alınmasıyla aşamaların zamansal olarak birbirini takip etmesine izin verir. Başka durumlarda uygunluk topolojik bir düzene sahiptir; hareketli termik enerji (lokomotif, gemi, lokomobil) üretiminde borulu kazanı yaratan Marc Seguin’in icadı bu niteliğe sahiptir. Sabit konumda, ocak/ısıtıcı ilişkisinin randımanını artırmak için, ısıtılan yüzey ısıtıcının silindir gövdesine dış kazanlar eklemek suretiyle artırılmıştır. Bu dispozitif doğal olarak genel bir kullanım kazanmıştır çünkü ısıtıcının gövdesinin etrafına konan kazan sayısını çoğaltmak pekâlâ akla gelir. Ancak, mesela ağırlığı, yoğunluğu, kırılganlığı ve alevi kazan boyunca yönlendirmek üzere dik bir rezistan kullanma zorunluluğu yüzünden karada kullanılacak olan bir araca uygulanamaz. Marc Seguin, basit silindir şeklindeki ısıtıcıyı, kazan şemasını tersine çevirip bunları ısıtıcının içine koyarak pek çok kazana uygun hale getirmiştir. Bu şekilde ısıtılan alanın yüzeyi artmakla kalmaz ısıtılması gereken su kütlesi de azalır. Kazan şemasını tersine çevirmek, artık içeride suyun, dışarıda ısınmış gazın bulunmaması demektir, bunun yerine borulardaki gaz, ısıtıcıyı ve bu boruların etrafındaki suyu kendi ekseninde paralel bir biçimde geçer. Bu şekilde ısıya dayanıklı çevre ortadan kaldırılır, ocak doğrudan alev gönderir ve borulardaki sıcak gaz ısıtıcıyı geçer. Bu borular böylece çok-işlevli bir hal alır çünkü hem sıcak havayı taşır hem de termik dönüşümü sağlarlar. Ocak ile duman kutusu arasında ısıtıcının iki ucuna yerleştirilmiş borulardan başka bir şey yoktur. Adeta paradoksal bir biçimde, ısıtıcının dış kısmı yalıtılabilir ve bütün termik çevrim içeride yoğunlaşabilir. Bu çok-işlevli vasfı, küçülen ocağın, çok gaz üreten kömürler kullanıldığında ısıtıcı boyunca boruların içinde süren yanma işini sadece kısmen yerine getirmesiyle nihayete erer. Bu şekilde icat, işlevler çokluğunun her bir yapısını yönlendirmek suretiyle nesneyi basitleştiren bir yoğunlaşma ve somutlaşma dalgasını beraberinde getirir. Eski işlevler muhafaza edilmekle ve daha iyi yerine getirilmekle kalmaz, somutlaştırma yeni nitelikler, daha önce araştırılmamış ve “fazladan işlevler” denilebilen ek işlevler de getirir. Böylece hakiki bir imkân taayyünü kategorisi, nesneden beklenen niteliklere eklenir. Bu çoğalan vasfı gereği icat teknik alanda keşif fırsatıdır çünkü nesnenin nitelikleri beklentileri aşar. İcadın tamamen öngörülebilir bir amaca ulaşmak için yapıldığını iddia etmek kısmen yanlış olacaktır. İcat bir soruna cevaben yapılır ama icadın sonuçları, gerçekten icat edilmesi halinde yaratılan nesnenin etkinliğinde görülen bu fazlalık sayesinde sorunun çözümünü aşar ve gerçekleşmeden önce her haliyle bilinen bir amaç göz önünde bulundurularak belli araçların kısıtlı ve bilinçli bir biçimde örgütlenmesinden ibaret değildir. Hakiki icat bir sıçrama gerçekleştirir, basit maksadı ve kısıtlı bir uyarlama arayışını aşan bir güce sahiptir. Fazlalık teşkil eden işlevlerin bazen ikincil olduğu, sadece destekleme amaçlı kullanıldığı olur. Aynı zamanda keşif ilk niyeti aşsa da iptidai bir hal aldıkları da olur. Salt destekleme işlevine örnek olarak daha önce bahsettiğimiz vakayı ele alabiliriz. Borulu ısıtıcının dış duvarı, sertliği ve kazanın hiçbir noktasına aşırı yük bindirmeyen mükemmelen düz geometrik şekli gereği şasi yerine kullanılabilir. Hem hafiflik katan hem de yer kazandıran bu istidat, ağır yük lokomotiflerinde kullanılmıştır. Bilakis, Lee de Forest, ilk termoelektronik valfte katod ve anod arasına bir kontrol ızgarası koyduğunda, sadece elektrik akımının ayarlanmasını sağlamakla kalmadı; bu durum, tamamen kapalı halle tamamen açık hal arasında sonsuzca hale geçilebilmesini sağladı: boş triyot birkaç yıl içerisinde telefon hatlarında, müzikal frekans bantlarında kullanılan amplifikatörün temel parçası haline geldi ve sadece amplifikatör ve osilatör montajında değil aynı zamanda modülatör ve detektör işlevlerinde de Hertz dalgalarına tekabül eden frekanslarda çarpıcı nitelikler gösterdi. Kontrol ızgarası ve anot arasına (tamamen elektrostatik amaçlar için) bir ekran ızgarasının konulmasıyla elektron tüpünün bir dizi yeni niteliği ortaya çıktı. Ekran ızgarası elektrostatik ekran işlevi üstlenmesiyle birlikte ayrıca elektron akımını hızlandırdı, böylece tüpün içindeki içsel rezistansı artırarak akışı az çok anotun anlık geriliminden ayırdı. Anotun hemen yanına ikincil emisyonu bastırmak üzere üçüncü bir ızgaranın konması ise sadece bu engelleme işlevini yerine getirmekle kalmadı elektronik güzergâh vasıtasıyla modülasyon imkânı da tanıdı. Her bir icat, bir sorunu çözüme kavuşturmakla kalmaz, yerine işlevsel bir fazlalık getirir (buna bir örnek olarak, kısa süre önce Guimbal türbininde cebri boruya alternatör konması gösterilebilir).

Biçimlendirme olarak icadın temel niteliğini tanımlamak için örnekleri sadece endüstri dünyasına ait teknik nesnelerden seçmek durumunda değiliz. Endüstriyel teknik nesne, işlevsel bir fazlalığa neden olan bir biçimlendirmenin farklı sahalarda başarılarını temsil eden daha genel insan yapımı nesneler kategorisine girer. Örneğin kemeri bir inşa süreci olarak ele alırsak, bir yanda kompresyon kuvvetlerinin aktarımını sağlayan bir bağlantı diğer yanda bir kaplama yüzeyin parçası olarak müdahil olan farklı unsurların çok-işlevli niteliğini fark ederiz. Tek tek bütün taşlar, kısmen hem çatı hem duvardır, kemerin temel taşı bile başka unsurlara ait kuvvetleri alır ve aktarır. Kuvvetler arasındaki bu iletişim, sırf piramit şeklinde boyutları gereği, dübel veya çimento gerekmeksizin unsurları birbirlerine karşı sabitler. Güçlüğü oluşturan ve denge sorununu ortaya atan ağırlık, nihai binanın iltisak aracı olarak kullanılır. Ağırlık kemere dahil edilir, bina içinde işlev kazanır. Kemerin bir kısmı tek başına ele alındığında dengesizdir ama kemerin bütün kısımları bir arada ele alındığında karşılıklı denge sağlar. Sadece bina, kiriş gibi hiçbir düz unsurun eğemeyeceği şekilde dengede olmakla kalmaz, telafi edilen dengesizlikler binanın farklı kısımlarını bilhassa yukarıya doğru birbirine yaklaştıran kuvvetler katar: bu işlevsel fazlalık kemerin üzerinde başka bir kemer taşımasına izin verir. Böylece Gard köprüsünde gördüğümüz üzere birkaç kat üst üste biner. Biçimlendirilmiş ve çok-işlevli toplamda geliştirilen kuvvetlerle kemer büyüklük düzenini aşar. Biçimlendirme sayesinde sorunun çözümü, sorunu aşan niteliklere sahip insan yapımı bir nesne yaratır. Hakiki icat amacını aşar. Bir sorunu çözmeye dönük ilk niyet sadece başlangıç noktası, harekete geçiştir. Yaratılmış bir nesne inşa eden icat için ilerleme aslidir çünkü sorunu çözen koşullara ek olarak yeni nitelikler kazanmak suretiyle sorunu ortaya atan koşulların aşılmasını sağlar.

İcat, nesne yaratımı olmaksızın sırf verili bir şeyin organizasyonu olsaydı, varlık fazlalığına ait üretilebilir şeyler evrenini böylece kendine dahil etmesi mümkün olmazdı çünkü organizasyon sorunun çözülmesiyle kısıtlı kalırdı. Ancak ayrı bir nesnenin ortaya çıktığı andan itibaren bu nesneye ait kısıtlamalar daha uzun bir sapma, gerçekliğin içerilmesini sağlayan daha geniş bir ölçü gerektirir. Lamarck’a göre dirimsel evrim böylece ortamın rastlantısal etkilerine bırakılmış organizmalarca içerilerek daha karmaşık organizmalarda düzenli işlevler için nesne haline gelmesiyle ilerler.

Bu şekilde sorunun koşullarını aşarak ve birbirine eklenerek ilerleme, doğrudan ve katı bir maksatla sınırlandırılmış bir organizasyon gerektiren engellerce nesnelerin yaratımı içerisinde zorunlu kılınır. Bu şekilde, taşın yerine betonu koymak istediğimizde, doğrudan bu ikamenin yapılmasını engelleyen olumsuz sonuçlarla karşılaşılır (çatlama ihtimali, genleşme boşluğu, blokların sürtünmenin etkilerine pek direnç gösterememesi). Betona metal çubuklar koyarak onu güçlendirmek gerekir. Bu elastik unsurlar sürtünmeyle mücadele ederek daima sürtünme halinde kalması durumunda betona aracı olur. Bunun sonucunda sadece güçlenmekle kalmayan aynı zamanda öngerilime de sahip bir beton tekniği elde edilir ve icat edilen nesnenin hususiyeti birbirine eklenerek artar: öngerilime sahip beton, taştan yapılan kemerin işlevlerini yerine getirmekle kalmaz inşaatın tamamına homojen bağlantılar katarak ve genleşme faktörünün özdeşliği sayesinde aynı zamanda sadece tahta veya metalle elde edilebilecek olan kirişlere ve sundurmalara da sahip olur. Yaratım eseri nesnenin biçimlenmesinin gerektirdiği uygunluğu (yapısal ve işlevsel oto-korelasyon) araştırırken göz önünde bulundurulması gereken, önce geçici olan ikincil ve istenmeyen bir sonuç, sonrasında toplamın işlev göstermesi açısından olumlu bir parça haline gelir. Bu şekilde, elektronik tüplerde, anodun ikincil elektron emisyonu, ilk önce istenmeyen bir durumdu, pentod yapısında üçüncü bir ızgaranın kullanılmasıyla (süpresör) bu etki kısıtlandı. Daha sonra bu etki, foto-çarpan denilen gözün içerisinde toplamın işleyişine olumlu olarak dahil edildi. Bu şekilde ikincil emisyon etkisi, dinottan dinota sistematik olarak başlangıçta zayıf olan foto-elektron akımını artırmak üzere kullanıldı. Yaratılan nesnenin tamamen organize olması için sorunun çözümüne dönük projede katı bir biçimde öngörülenden daha karmaşık ve zengin olması gerekir. Bu haliyle, varlık fazlalığı sayesinde diğer sorunların çözülmesine mahal veren yeni nitelikler kazanır. İstemsiz bir biçimde evrenin diğer sonuçlarını bünyesine katar çünkü belli bir soruna nazaran mükemmel bir çözüm genelde mevcut değildir.

Bir organizma gibi hem mantıken hem de gerçekte ve maddi olarak biçimlenmiş bir toplama, çözümde maksada dönük niyetin içermediği sonuçların organizasyon esnasında dahil olması, kudret ve uygulamanın evrenselliği açısından soruna sebebiyet veren koşulların aşılmasına neden olur. Bu artış, yaratım eseri nesneye tamamen kendine uygun olsun diye dahil edilen doğal gerçeklerin icra ettiği işten kaynaklanan işlevsel bir artı-değere benzetilebilir. Bu şekilde teknik ilerleme gereksinimi sayesinde, yaratılmış nesne grupları giderek doğal gerçekliği içerir. Diyalektik olmayan yüzeysel bir bakış açısı, tekniğin her defasında daha fazla doğal gerçeklikten faydalandığını pekâlâ düşündürebilir ama aslında yaratılan nesne grupları her daim daha fazla “vahşi” etkiyi içermek suretiyle her unsurunda giderek daha az keyfi, daha az suni bir hal alır. Doğa, teknikler evrenini gerektiren bir biçimlenme ve bunun içerisinde somutlaşma olarak kendini yeniden yaratır. Teknikler ne kadar nesneleşirse o kadar yaratılanda doğayı aşma eğiliminde olurlar, tekniklerin ilerleme yönlü evrimi, nesne oluşturan her icatta artan artı-değer sayesinde, tekniklerin dünyasında doğal etkilerin aşılmasına neden olur. Bu da sonuç olarak teknik nesnelerin giderek doğallaşmasını sağlar.

Nesnelerin yaratıcı bir biçimde icat edilmesi, bu haliyle, algıyla başlayan diyalektik bir sürecin son aşamasıdır. Algı; sonucun ortama bağlı olduğu, özne nezdinde üretilen aşamaya tekabül eder. İcadın artı-değeri sayesinde, bu sonuç, yaratılan nesnenin sistemine girer. İcat, aksi takdirde sadece en kısa yol uyarınca organizasyon yapacak olan doğayı, salt pratik ve insan-merkezci maksat için zorunlu bir tamamlayıcı olarak hesaba katar. Yaratım eseri nesnenin kendine uygun olması için zorunlu olan bu tamamlayıcı, sorunun çözümü projesinde beklenmedik bir takviye işlevi görür ve sorundan daha büyük bir çözüm sunar. Büyük harfle ilerleme icat edimlerinin sonucudur. İcat edenin hedeflediği mükemmelleştirmelerin ve niyetlerinin ötesine geçer çünkü Teilhard de Chardin’in ifadesine göre “parçalar” inşa etmek istediğimiz “evden büyüktür”. İcat, sadece algının yakaladığı bir nesneyi gerçekleştirmek suretiyle değil, durumun sunduğu ihtimaller arasından seçim yapan algı gibi bilgi edinmek için sonuçlar seçmek yerine ilksel koşullara sonuçlar ekleyerek de algıyı tamamlar. Bu yüzden, nesne yaratan icatlar, sonuçları bu şekilde takviye eder, algıya dönük gözlemin gerçekten çekip alamayacağı bilimsel verilerin keşfedilmesini sağlar.

Ayrıca teknik icatta doğal sonuçları takviye ederek böylece açımlanmanın, kuramsal sonuçlara paralel pratik ve sosyal sonuçları da vardır. Marx’ın Kapital’de tanımladığı ekonomik artı-değer mekanizması, insani emek dünyasında endüstriyel devrimin yaşanmasını sağlayan teknik icatların gerçekleşmesinin sonuçlarından biridir. Bu da işçi operatörlerin emeğinin icat şemasına dahil olduğu ve doğal bir sonuç olarak takviye edildiği anlamına gelir. Ancak bu genişlemenin etkisi, operatörlerin emeği sahasıyla sınırlı değildir, sadece insan toplumuna yakinen dokunan belli bir vaka olan bu sahada ayrıcalıklı bir biçimde görünür. Açımlanan diyalektik evrim sadece insani, toplumsal ve siyasi olmakla kalmaz, icat vasıtasıyla yaratılan nesnelere ait bütün sahaları, salt insan toplumuyla ilişkilerinde değil aynı zamanda doğayla ilişkilerinde de yaratım eseri nesnelerin aracılığı üzerinden niteler. Aktif temeli icatta yatan, yaratıcı icadın nihai aşamasının bireyin dışında genişlemesi vasıtasıyla etkin bir biçimde görüntü döngüsünü ifade eden açımlanmakta olan diyalektik bir evrim sürecine tabi olan insanın doğayla olan ilişkisidir.

Bu icat eliyle yaratılan teknik nesne anlayışının uygulamalarına dair tam bir araştırma herhangi bir “genel” psikoloji çalışmasını aşacaktır çünkü sadece sonuçlar değil bir icadın jenezinin koşulları da kolektif içerikler ve tarihsel vasıflar içerir. Bunların arasında bilhassa bilginin ve iktidarın, inşa edilmiş nesneler veya üretim süreçleri biçiminde ne şekilde aktarıldığı ve bunların alımlanma koşullarına dönük gereksinimler yer almaktadır, bunlar salt ekonomik değil aynı zamanda kültüreldirler (bkz. Du mode d’existence des objets techniques, Aubier, 1958). Leroi-Gourhan, L’Homme et la Matiere ve Milieux et Technique isimli eserlerinde, etnoloji alanında teknik nesnelerin yayılmasına, aktarılmasına ve yer değiştirmesine ilişkin olgular üzerine çalışmış, bir nüfusa kendi gelişmişlik düzeylerinden daha ileri nesneler (taştan aletler kullanan bir ülkeye metal aletlerin getirilmesi) gösterilmesi halinde ortaya çıkan durumlar gibi karmaşık olguları incelemiştir. Bu açıdan, bizim toplumlarımız, teknik nesneler mevzu bahis olduğunda, üretici ve tüketici -ki aslında tüketici değil kullanıcı-operatördür- arasında tekrarlanan bilgi ilişkisi sorununu ortaya atar. Bu alanda piyasa üzerine eksiksiz bir incelemenin, bir icadın yayılma yollarına dair bir çalışma içermesi gerekir çünkü teknik bir nesne, beraberinde kullanım koşullarına ve model seçimlerine göre örtük ve sarih bir bilgi de taşır. Tersinden, imalatçı tarafından bir modelin vasıflarının geliştirilmesi, sadece içsel değil aynı zamanda dışsal bir uygunluk çalışmasıdır çünkü nesnenin, asla tek bir konsepte tekabül etmeyen virtüel bir kullanım sistemine adapte edilmesini gerektirir. Bu şekilde Fransa’da küçük mülkiyet düzeni, poli-kültür usulü tarım, çiftçilik, tarım makinelerinin etkin üretim dünyası, uzun zamandır, makinelerin iş için gerçek işlevlere adaptasyon eksikliğiyle karşı karşıyadır. Bu makineler ve bilhassa traktörler, ideal olarak, birbiri ardı sıra uzanan geniş alanlarda monokültür usulü tarım yapılan düz topraklara sahip bölgelerde kullanılmak üzere yapılmıştır çünkü ilk olarak bu bölgeler endüstriyel makinelere erişim sağlayacak ekonomik geliri elde etmiştir. Tarımda kullanılan traktör, 1950’den sonra Fransa’da polikültür usulü tarım yapılan küçük-orta düzeyli mülkiyet ilişkilerine sahip bölgelerde yeniden icat edildi ve hızla yayıldı. Bu da aslen meselenin yenilmesi gereken önyargılar veya elde edilmesi gereken ekonomik koşullar olmadığını gösterir. Bu yeni biçim altında traktör sadece tarım amaçlı kullanılmıyordu (pulluk çekmek), hem sabit bir konumda motor kuvveti sağlıyordu -lastik üzerine yerleştirilmiş, hızla dönebilen bir yol traktörü- hem de doğrudan motorun mekanik enerjisiyle beslenen aletler için evrensel bir taşıyıcı haline gelmişti. Bu da römork kullanımıyla enerji kaynağı olma arasında tam bir uygunluk sağlar: bu iki etki arasında içsel bir uygunluk kipinin icadı, çok işlevli traktörün, traktör ve motor arasında süreklilik gösteren, her ikisinden de geçen bir kullanım yelpazesine adapte edilmesiyle dışsal uygunluğu mümkün kılmıştır. Benzer bir çalışma Fransa’da otomobil piyasası üzerine yapılabilir. Belli modellerin başarısızlığının (Renault’nun Frégate’i) teknik hatalarla değil zorunlu dışsal uygunluk unsurlarının, bilhassa ikili kullanım amacının (kişi ve eşya taşıma) bilinmemesiyle ilgisi vardır. 4L modelinin başarısı ise, bilakis, ihtiyaçlar çokluğuna dair iyi bir araştırmadan kaynaklanır. Daha genel anlamda, bir teknik nesnenin, içsel uygunluğun somutlaşması ve düzeyinin artırılması anlamında geliştirilmesi, Amerika’da “versatile” sözcüğüyle ifade edilen ve psikolojideki anlamıyla esneklikle karşılaştırabileceğimiz dışsal bir adaptasyon kabiliyeti üretir. Ancak kullanımın çok-işlevli olması, uygunluk yaratan icadın asli işlevlerinden birine tekabül eder. İcadın nesne yaratabilir olması burada asli bir rol oynar çünkü nesne gerçek bir sentez olabilir, ancak tek anlamlı ve kısıtlı olan kullanım ve maksat kavramları soyut kalırlar ve önceden belirlenmiş bir amaç gereği bir şeyin üretiminin organizasyonuna mahal verirler ancak traktör ve motor, insan taşıyan otomobil ve mal taşıyan otomobil gibi uç terimler arasında süreklilik taşıyan bir görüntünün, bir imgenin maddileşmesi anlamında nesne yaratmazlar. Nesne ihtiyaçları, arzuları, beklentileri ifade eden bilginin kapılmasını kendi bünyesinde toplayarak yoğunlaştırabilir. Üretim ve virtüel kullanım arasında tekrarlanan bilgi dolaşımı, imgeyle yaratılan nesnenin doğrudan iletişim halinde olmasını sağlar, böylece uygunlaştıran icada mahal verir. Ancak maksat üzerinden kavramsal bir tanımlama, sadece tek işlevli bir soyutlama olacaktır, icadı es geçer. Aynı nedenden ötürü, teknik nesnelerin jenezine ve kullanımına dair salt ekonomik bir inceleme yetersizdir çünkü teknik nesnelerin varoluş kipini göz önünde bulundurmaz [çünkü] bu varoluş kipi, bir nesnenin oluş sürecinin sonunda varılan imgenin gerçekliğinde saklı bilgi yığınını o nesnede yoğunlaştıran bir icadın sonucudur.

Doğal olarak mevzu bahis olan tekniğin tamamını nesnelerin üretimine indirgemek değildir. Pek çok teknik, süreçlerin, yani praksolojinin önermesiyle etkin bir edimin organizasyonunun keşfini içermiştir ve hala içermektedir. Ancak teknik nesneyle ve belli ve bağımsız bir gerçeklik olarak kendini inşa ediş biçimiyle karşılaştığında zamansal ve kültürel bariyerler aşılabilir. Pek çok alanda organizasyon namına başyapıtlara imza atmış olan muazzam Roma İmparatoruğu’ndan bizlere kalan ve hala iş gören, nesne olarak inşa edilmiş olandır; su kanalları, yollar, köprüler hala ayaktadır. Şayet bütün yollar Roma’ya çıkıyorsa bunun nedeni Antik Çağ’ın Romalılarının, iletişim, hızlı seyahat, ticaret tekniklerini somutlaştıran ve merkezi Roma’da olsa da şeylerin ve insanların sürekli dolaşımı vasıtasıyla eyaletlerle vücut bulan bir iktidar imgesinin bütün bir uzamını biçimlendiren sabit nesneler olarak yol inşasını icat etmiş olmalarıdır. Bu nesneler ağı İmparatorluktan ayakta kalan şey olmuştur çünkü icat sayesinde edimlerinin her birinin tikel maksadını aşarak bir doğayı kendine dahil etmiştir.


Gilbert Simondon’un L’Invention Dans Les Techniques adı altında derlenen ders notlarından alınan bu parçayı [Imagination et Invention (1965-1966) adlı bölümün “icat” isimli dördüncü kısmında yer alan “La création des objets techniques” parçası, s. 281-296] Öznur Karakaş Türkçeye çevirdi.

Exit mobile version