Site icon Terrabayt

Sistemi Tehlikeye Atan Bir Aşk Hareketi Örgütlenmeli


Sara Plaza Serna, feminist yazar Brigitte Vasallo ile La Oveja Roja Yayınları’ndan çıkan Tek Eşli Düşünce, Çok Eşli Terör isimli kitabı üzerine sohbet ediyor.


Brigitte Vasallo, feminizm içinde epey ihtiyaç duyulan, bir o kadar da rahatsız edici seslerden biri. Kendini evi gibi hissettiği bir hareket karşısında net, doğrudan ve eleştirel tutumuyla, şu ana kadar aşk konusunda kabul görmüş ne varsa yıkmak gerektiğini savunuyor. Tek eşli ilişkilerin şık, ilerici alternatifi gibi sunulan neoliberal çok eşlilik fikri karşısında da bu tavrı benimsiyor.

Yeni kitabı Tek Eşli Düşünce, Çok Eşli Terör (La oveja roja Yayınları), bu zorlu çerçeveyi ele alıyor ve ilişkisel hiyerarşi, duygusal kadavra ve Disney aşkı gibi kavramları ortaya atıyor.

 Brigitte, yağmurlu bir Pazar günü, doğrudan “dişil” bir konu olduğundan değil gündelik yaşantımızı oluşturduğundan ve şu anda yaşadığımız eril şiddet türlerinin çoğunun nedeni olduğundan aşk meselesini konuşmak üzere bizleri kabul ediyor.

Soru: Kitaptaki temel eleştirilerden biri, bedenlerin ve ilişkilerin tüketimine dayalı neoliberal çok eşlilik kavramı. Sanki buna takılıp kaldık, değil mi?

Yanıt: Sistem bizleri iki yönden sıkıştırmış durumda: birincisi özdeşliğe dayalı, kapalı, cepheleştiren romantik aşkla, ikincisi çok eşlilikle bu ilkini yerinden etme halimizle, öyle ya bu ikincisi neoliberal bir akım.

Aslında sistemin başardığı bir şey var, şiddet içerdiğini tespit ettiğimiz bu duruma karşı direniş yöntemlerimiz illa şöyle oluyor: ya o ilişkide kalınır, gizlenir, yaşananın şiddet olmadığı söylenir vs. ya da  daha kötü mü bilmem ama daha da iyi olmayan başka bir şeye geçilir.

Kitap, mutlak olarak ne tek eşli olmayan durumlara ne tek eşliliğe karşı çıkma amacında. Her şeyin neye dayandığını ve bunları hangi yapıların kat ettiğini ortaya koymaya çalışan bir kitap, öyle ki şu veya bu tür bir ilişki yaşamaya karar verdiğimizde, bunu bilinçli bir şekilde, bütün bunların kısmen şiddete katkıda bulunduğunu bilerek yapalım.

Soru: Bu ilişki ve kişi tüketiminin arkasında bıraktığı duygusal kadavralardan bahsediyorsunuz. Bundan çıkmak, birbirimize özen göstermek, birbirimizi dinlemek ve konuşmak çok zor geliyor. Neden bu kadar zor?

Yanıt: Bence bu zor bir şey değil, sadece canımız istemiyor. Şiddet türlerini kabul etme gibi uçlara varmadan eski partnerlerinize özen göstermenin o kadar da zor olmadığını düşünüyorum. Bana kalırsa, özen göstermenin çok basit türleri var. Sadece egoyu bir tarafa bırakmak ve her şeyin infilak etmesine neden olan “Disney aşkı” dinamiklerine kapılmamak gerek.

Artık ne kadar sürdüyse, benim güzel olarak nitelediğim, başarılı deneyimler, her daim basit oldu. Zor olan diğeri, birbirine meydan okumak, onun karşısında alan kazanmak üzere tuhaf dalavereler çevirmek. Bu çok karmaşık aslında. Ayrılığı iyi kotardığımızda, bunun mümkün mertebe en iyi şekilde pekala yapılabileceği hissi hasıl olur. Ayrılık her daim acı vericidir ama buna ızdırap eklememek mümkün.

Elbette şu anda mevcut aşk biçimlerinde, duygusal yaşamlarımızda birden fazla çift olduğunda çözüm önceki ilişkileri yanımızda taşımak, ortalığı mayınlı araziye çevirmek ve berbat bir duygusal yıkıma sebebiyet vermek oluyor. Feminist çok eşlilik ortamlarının dışında olan şey bu, çok eşliliğe dair böyle bir fikir mevcut olduğunda aslında aynı dinamik içinde kalıyoruz, bu sadece daha gizli oluyor.

Soru: Çok eşliliğe dönük bu eleştirileriniz belli kesimler tarafından saldırılarla ve itirazlarla karşılandı. Öz eleştiriye hazır değil miyiz?

Yanıt: Öz eleştiri her daim kötü karşılanır. Dışarıdan eleştirilmek çok kolaydır çünkü bu durumda eleştiren kişi düşman olur, onu öyle görürsünüz. Tek eşlilik düşüncesinin bir parçasıdır bu: başkaları sizi eleştirir ama zaten sırf bu yüzden başkasıdır onlar.

Ancak ne zaman içeriden öz eleştiri yapılmaya çalışılsa bu hep çok kötü karşılanır. Benim için eleştirmek bir özen gösterme biçimi. Ben feminist dinamiklere büyüteç tutuyorsam bunun nedeni feminizmin benim için ev gibi olması. Başkalarını eleştirmek beni ilgilendirmiyor. Beni ilgilendiren, ev gibi gördüğümüz yerlere özen göstermek için hareket içinde eleştirel, radikal, siyasi bir bakışa sahibi olma gereksinimi.

Tek eşliliği yıkmak istediğimizde, iki paralel ilişki yaşamanın yeteceğini sanıyoruz, bunlar da genelde neredeyse paralel iki tek eşli ilişki gibi oluyor. Bence birkaç gündür görmediğiniz komşu iyi mi değil mi, düştü mü kaldı mı, bir şeye ihtiyacı var mı diye bakmak daha radikal.

Soru: Kitapta, tek kişiyle birlikte olmanın değil ilişkide hiyerarşinin tek eşliliğin temeli olduğu iddia ediliyor. Bu yeni tanımla ne demek istiyorsunuz?

Yanıt: Tek eşlilik kötü tanımlandı. Bana göre bu duygulanımlarımızı ve toplumsal bağlarımızı örgütleyen, söz konusu bağların en önemlisinin yeniden üretimden sorumlu kendine özdeş bir merkez olmasını dikte eden bir sistem. Bu merkez duygulanımsal düzeyde en önemli şey. Bu tehlikeli bir şey çünkü bu bizi yalıtan bir merkez, şiddet yaşandığında (bu merkezin kurulma dinamiği yüzünden öyle olması da çok kolay), bu yalıtma, hiyerarşiler belirleme, öncelikler verme dinamiği yüzünden çevrenizde destek alabileceğiniz çok az kaynak kalır. Bu merkez, dostlukların, komşuluğun vs. ilişkiler kadar mühim sayılmamasına neden olur.

Tek eşliliği yıkmak istediğimizde, iki paralel ilişki yaşamanın yeteceğini sanıyoruz, bunlar da genelde neredeyse paralel iki tek eşli ilişki gibi oluyor. Bence birkaç gündür görmediğiniz komşu iyi mi değil mi, düştü mü kaldı mı, bir şeye ihtiyacı var mı diye bakmak daha radikal. Bence tek eşliliği yıkmak bu işte çünkü bir anda o hiyerarşiyi ve partneriniz hayatınızdaki en önemli kişi, arkadaşlar sonra gelir, komşunuz o ağın bir parçası bile değil – ki aslında illa ki öyle ama görmek istemiyorsunuz- algısını yıkıyorsunuz.

Soru: Bu hiyerarşi yüzünden mi rekabete giriyoruz, sahip olduğumuz partnerler üzerinden değerimizi bu mu belirliyor?

Yanıt: Sahip olduğunuz araba toplumsal statünüzü gösterir. Bu inanılmaz ataerkil algı sevgide de üzerimize yapışmış durumda. Birlikte olduğunuz kişiye göre piyasada daha çok veya az değere sahip olursunuz, ne kadar çok partneriniz varsa o kadar çok değeriniz olur. Öyle ki sonunda bir yakınlık süpermarketi kuruyoruz, işin devrimci bir potansiyeli olsun istiyorsak alınacak yol bu değil.

Soru: Kendinizi iyi hissetmediğinizde sizi almaya gelen ve sizinle evde kalıp ağlayan arkadaşınızdan bahsediyorsunuz. Daha iyi cinsel-duygusal ilişkiler kurmak için dostluk bir örnek olabilir mi?

Yanıt: Durum bu ama sistem o kadar içimize yerleşmiş ki bazen kendi yakınlık ağımızı bile görmüyoruz. Bazen sırf biriyle birlikte değiliz diye veya bir partner projesi yürümedi diye kendimizi yalnız hissediyoruz ama aslında birilerine en çok sahip olduğunuz an bu an çünkü böyle durumlarda çevrenizdeki herkes sizinle ilgilenir, sizinle meşgul olur ve size pek güzel eşlik ederler. Aklımıza tek eşli düşüncenin soktuğu tuhaf hesaplara girmeden zor zamanlarda yanınızda olan bu merkez aslında: ne kadar zaman birlikte olacağız, buna ne kadar duygusal yatırım yapacaksınız… Bunlar yaşamlarımızdan çok bankacılık diline mahsus şeyler.

Bazen sırf biriyle birlikte değiliz diye veya bir partner projesi yürümedi diye kendimizi yalnız hissediyoruz ama aslında birilerine en çok sahip olduğunuz an bu an çünkü böyle durumlarda çevrenizdeki herkes sizinle ilgilenir, sizinle meşgul olur, size pek güzel eşlik ederler.

Soru: Ne kısayollar bulma ne çözüm sunma iddiasında olduğunuzu söylüyorsunuz. Ama hep aklımıza nasıl yapmalı; arzulama ve ilişkilenme biçimimizi nasıl değiştirmeli soruları geliyor.

Yanıt: Nasıl ki bugünden yarına kapitalizmi yok edebileceğimizi düşünmeyiz çünkü bunun olmayacağını, kısayolların işe yaramadığını biliriz, aynısı sevgiler için de geçerlidir. Bugünden yarına çözümler bulmayacağız, ne de sistemi yok eden bireysel ve şahsi kararlar alacağız. Ancak gündelik hayatımızda yapılabilecek çok şey olduğuna inanıyorum.

Sahip olduğunuz araba toplumsal statünüzü gösterir. Bu inanılmaz ataerkil algı sevgide de üzerimize yapışmış durumda. Birlikte olduğunuz kişiye göre piyasada daha çok veya az değere sahip olursunuz, ne kadar çok partneriniz varsa o kadar çok değeriniz olur. Öyle ki sonunda bir yakınlık süpermarketi kuruyoruz, bunun devrimci bir potansiyeli olsun istiyorsak alınacak yol bu değil.

İçinde yaşadığımız dünyada çift bir sığınaktır, çünkü bu öyle bir dünya ki başınıza bir şey gelir de evde kalırsanız kimsenin aklınıza gelmezsiniz, sizi hatırlayacak olan kan bağınız olan insanlar ve partneriniz. Bunu yıkmamız lazım, ancak bunun yıkılabileceği toplumsal koşulları oluşturarak ilerlemeliyiz. Bu neoliberal hareketlerin yaptığı şey ise zaten oldukça azalmış olan toplulukları yok etmek. Kendi baloncuğumuzun içinde yaşayan bireyleriz, bu da neoliberalizmin nihai başarısı. Ufak jestlerle, topluluğa hizmet eden jestlerle bu dinamikleri yerinden etmek lazım.  Bütün bu ağları, bu sistemi yıkmak için bir şeyler inşa etmek lazım.

Soru: Üstelik bu biz kadınların yaşamına mal oluyor.

Yanıt: Elbette. Bütün bu sistemin ve Disney aşklarının sorunlarından biri şiddet. Duygusal ve toksik bağ o kadar hızla oluşur ki şiddet yaşandığında artık bu ortamdan uzaklaşamıyoruz. Hepimiz böyle durumlarda kalırız, benim de böyle durumlara sıkışıp kaldığım oldu. Özenle, sevgiyle her şeyin mümkün olduğuna, çözüleceğine inanmaya devam ediyoruz. Kolektif olarak buna kafa yormamız lazım, sadece suistimal meselesiyle ilgili eğitimler vermekle de yetinmemek lazım, böyle durumlardan gerçekten nasıl kaçılacağını, o an geldiğinde uzaklaşmak için, yardım isteyebilmek için, birilerinin bize yardım etmesine, yanımızda olmasına, yakınlık ağının bizi korumasına izin vermek için gereken duygusal kapasitelere sahip olma mekanizmalarının ne olduğunu görmek için feminist bir öz savunma inşa etmemiz lazım.

Soru: Tek eşlilik kavramıyla vatan kavramı arasında bir benzerlik kuruyorsunuz kitapta, sonra Katalan ihtilafı örneğini veriyorsunuz.

Yanıt: Herhangi bir kimliğin ne şekilde inşa edildiğini görmek için cinsel ve duygusal ilişkilerde tek eşlilik mantığını anlamaya çalışıyorum. Devlet fikri de, ulus fikri de bu kavramla oluşturuluyor. Bunlar cepheleşme yaratan, dışlayıcı ve hiyerarşik özdeşleşmeler. Bayrağım şu şu gerekçelerle daha iyi derler.

İspanya ve Katalunya arasında yaşananlar tek bir bayrak altında iki kimlik inşası aslında, sanki bir çift gibi: birinin bir şey, diğerlerinin bu şeye karşıt olduğu monolitik, kapalı kimlikler doğrudan karşı karşıya geliyor. İşte aynı şekilde çift oluyoruz: bu üst merkeze varmak için insanların geri kalanı düşman veya gözden çıkarılabilir aşklar addediliyor, ilişkimizi de özdeşliğe dayalı ve savaşçı bir biçimde korumamız gerektiği düşünülüyor.

Benim gibi güneyli bir göçmen olmanın şansı da talihsizliği de herhangi bir yerimin olmaması. Katalunya’da güneyli göçmen fobisi var, İspanya’da Katalan fobisi. Öyle ki birkaç kilometre gittiğinizde size atfedilen kimliğin nasıl değiştiğini görüyorsunuz.

Soru: Kitap, çok eşli terör üzerine manifesto diyebileceğimiz bir parçayla sona eriyor. Bu nedir tam olarak?

Yanıt: Birkaç yönde ilerliyor mevzu: bunlardan biri bu mevzuyu açtığımızda hissettiğimiz korku, tek eşlilik veya çok eşlilik sözcüğünü ortaya attığınızda uyanan korkudan bahsediyorum. Ben bu korkuyu anlayabiliyorum, bilhassa da insanların birbiriyle çelişen eğitimler aldığı heteroseksüel bir dünyada: bir yandan birilerine sadık olmak lazım çünkü münhasır ilişkilerde bizden istenen şey bu; öte yandan birilerini fethetmek için puanlar toplamak lazım. Bunu nasıl bir arada yapmalı bilmiyorum, ama zaten benim vizyonum bu değil.

Benim savunduğum terörist bir hareket, öyle bir yerlere bomba koyma anlamında değil, ki ataerkil bir anlam bu zaten. Bu bir şeyin çözümü değil. Daha ziyade sistemi riske sokan bir hareket veya yaşam tarzı olduğunu düşünüyorum bunun. Herhangi bir sağ gazetede veya hiçbir şeye zararı dokunmayan bir programda çok eşlilikten bahsedilebildiğini görünce, bunun aslında sistemi hiçbir şekilde tehlikeye sokmadığını görüyorsunuz. Handiyse bir şaka. İşleri köküne götürmek lazım: nasıl ilişkileniyoruz, nasıl kendimizi kapatıyoruz, kadınlar arasında nasıl birbirimize meydan okuyoruz. İşte bu sistem için bir sorun olur. Kökene inen deneyimleri orada burada okumayacağız çünkü onlar kapitalist, ataerkil, ırkçı, sömürgeci vs. bakışı tehlikeye sokuyor.


Söyleşiyi Öznur Karakaş Türkçeleştirdi.

 

 

Exit mobile version