Site icon Terrabayt

Sevgi Üzerine: Irigaray’ın Şölen Okuması


Diotima’nın Sesi

Luce Irigaray’ın Platon’un Şölen eserinde Diotima’nın konuşmasını incelediği bu deneme odada yeri olmayan, yemeğe davet edilmeyen ama sözüne gıyabında atıfta bulunulan bir kadının sevgiye dair argümanlarının izini sürüyor.

Irigaray bu makalesinde de erkeklerin tercümesi üzerinden takdim edilen bir kadının sözünün peşine düşüyor. Şölen’de Sokrates, sevginin ne olduğunu ondan öğrendim dediği Diotima’ya sık sık atıfta bulunur. Diotima’nın sevgiye dair görüşleri nelerdir? Bunlardan ne kadarı onun fikridir ne kadarı Sokrates üzerinden Platon’un görüşleridir? Irigaray, Diotima’nın sözünde görülen sapmaların izini sürmek suretiyle bu sorunun cevabını arıyor. Ataerkil sembolik düzende erkeğin ötekisi olması hasebiyle erkeğe nazaran tanımlanan dişi karşısında, kendinde fark olarak virtüel ve tek/bir olmayan dişi figürasyonları yaratmayı düşüncesinin merkezine yerleştiren Irigaray, bu düşünsel alıştırmayı, bu defa Şölen‘de Diotima’nın sözünün peşine düşmek suretiyle gerçekleştiriyor.

Şölen‘de Sokrates, sevginin ne olduğunu ondan öğrendim dediği Diotima’ya sık sık atıfta bulunur. Diotima’nın sevgiye dair görüşleri nelerdir? Bunlardan ne kadarı onun fikridir ne kadarı Sokrates üzerinden Platon’un görüşleridir? Irigaray, Diotima’nın sözünde görülen sapmaların izini sürmek suretiyle bu sorunun cevabını arıyor.

Irigaray’ın analizine göre başta sevgiyi bir karşılaşma ve oluş imkânı olarak anan Diotima’nın konuşması çeşitli noktalarda sapmalara uğrar. İlk sapma bu oluş imkanının, yani eros’un Tanrı değil bir daimon, aracı, tercüman oluşunun Sokrates’in yönlendirmesiyle üreme teleolojisi tarafından kapılmasıyla yaşanır. Erkek ve kadın arasında yaşanan sevginin bu kapasitesi derhal bir telos’a, yani çocuk yapmaya indirgenir. Sonluda sonsuzun yaratılma süreci olarak ele alınan sevginin ürünü artık yaratım ve yücelik değil çocuktur. Bu algıyla Yunan toplumunda kadının oikos, yani özel alanla ve bakım emeğiyle ilişkilendirilmesinin bir arada gittiği aşikardır. Bunu Diotima’nın söylemindeki ilk sapma olarak konumlandıran Irigaray her daim odada Diotima’nın bulunmadığını, sohbetin geçtiği yemeğe onun davet edilmediğini, dolayısıyla ona atfedilen sözün ne derece onun olduğunu bilmediğimizi ekler.

Diotima’nın Söyleminde Sapmalar

Akabinde Diotima’nın söyleminde bir sapma daha görülür. Platoncu diyalektik “erkekler arası sevginin, erkek ve kadın arasındaki sevgiden daha yüce” olduğu fikrine ulaştığında, Eros’un bu yaratıcı, dönüştürücü konumunun, -yani Tanrı değil daimon oluşunun- bu defa da polisin, devletin işleri, yani kamusal alanda üretim teleolojisine kaybedildiğini görürüz. İlkin kadının oikos’la, özel alanla, pasif beden ve maddeyle özdeşleştirilmesiyle kapılan sevginin yaratıcı kudreti, bu ikinci sapmayla birlikte kamusal alanın, devlet işlerinin oikos karşısında kazandığı üstünlük sayesinde bir daha kapılır. Sevgi yine her daim ilk sapmanın “özel alan”da idame ettiği bir telos’a araç haline getirilmiştir. Bu telos bu defa kamusal alanda aktif Özne olarak konumlandırılan erkekler arasındaki sevgiyi daimon-ik bir güç olmaktan çıkararak polis’in emrine tabi kılar. Irigaray’a göre söylemin metafiziğe kaydığı anlardır bunlar.

Platon’un dilinden Sokrates’in aktardığı Diotima’nın sesinde bu tercümeler esnasında kaybolanın izini sürer Irigaray: sevginin oluşa yüzünü dönmüş diyalektiğidir bu, ki dört terimi, şimdi-burada, karşılaşmanın iki ucu ve “burada”yı asla feshetmeyen öteyi buluşturur. “Cadının Sevgisi” böylece farkı yaratıcı bir serüvene yakıt olarak gören Irigaray’ın fark felsefesinin dilini konuşur. Irigaray’a göre bu Hegelci diyalektikten bambaşka bir diyalektik yönteme işaret eder; dolayısıyla Irigaray’ın Deleuze’le paylaştığı Hegelci diyalektik eleştirisini konuşturmasına mahal verir: Hegel’ci diyalektik iki terim arasında asimetrik bir ilişki öne sürer; terimlerden ilki doğaya / şeylerin (Ding) sahasına ait olandır, daha dolayımsız ve soyuttur. Kültürel dolayıma (Wirklichkeit’ın, edimin –Sache– sahasına) daha yakın olan, daha somut ve dolaylı -kavramın dolayımından geçmiş- olan ikinci terim onu olumsuzlayarak içerir: Aufhebung. Doğa ve kültür arasında kurulan bu diyalektik ilişkiden dişi-erkek çifti de nasibini almıştır. Yukarıdaki oikos ve polis ayrımına da sirayet eden asimetrik toplumsal cinsiyet ilişkisi, bu iki terim arasında da benzer bir antagonizma tesis eder. Diotima’nın Hegelci olmayan daimon-ik diyalektiği ise Irigaray için kadın ve erkek arasında, bu diyalektik antagonizmanın ötesinde, farkı ikinci terimde kapmayan bir ilişki imkanını yansıtır, ki bu aynı zamanda erkekler arasındaki sevginin de yukarıdaki telos tarafından kapılmadan tahayyül edilmesinin imkanıdır.

Platon’un dilinden Sokrates’in aktardığı Diotima’nın sesinde bu tercümeler esnasında kaybolanın izini sürer Irigaray: sevginin oluşa yüzünü dönmüş diyalektiğidir bu, ki dört terimi, şimdi-burada, karşılaşmanın iki ucu ve “burada”yı asla fesh etmeyen öteyi buluşturur. “Cadının Sevgisi” böylece farkı yaratıcı bir serüvene yakıt olarak gören Irigaray’ın fark felsefesinin dilini konuşur.

Bu denemenin Diotima’nın bu iki sapmadan kaçan sevgi söylemine işaret eden ufak bir kısmını çevirdim:

Cadı’nın Sevgisi*

Platon, Şölen Okuması: “Diotima’nın Konuşması”

Şölen‘de yer alan sevgiye dair diyalogda, Sokrates konuşmayı bitirdiğinde sözü bir kadına verir: Diotima. O erkekler arasındaki bu paylaşımlara veya yemeğe katılmaz. Orada değildir. Bizzat kendisi konuşmaz. Sözlerini Sokrates aktarır veya nakleder. Onu bilgeliği ve gücü için över ve Diotima’nın sevgi konusunda hocası veya öncüsü olduğunu beyan eder. Öte yandan Diotima ne öğretmeye ne de yemeğe davet edilmiştir. Tabi bu daveti o kabul etmek istemediyse. Ancak Sokrates bu konuda bir şey söylemez. Diotima, bilhassa sevgi üzerine bilgeliği gıyabında erkekler tarafından aktarılan tek kadın da değildir.

Diotima’nın öğretisi oldukça diyalektik olacaktır; ancak bu genelde diyalektik diye andığımız şeyden farklıdır. Aslında, Hegel’in yaptığı gibi, ilk terimin ikinci terim tarafından her iki terim arasında sentez oluşturacak şekilde içerilmesini sağlamak için karşıtlığa başvurmaz. En başından bir aracı ortaya atar; bu aracı sonrasında terk edilecek araç veya güzergâh değildir. O halde onun yöntemi iki terim arasında ne biri ne diğeri olan bir sentez kurmak için yıkım veya yapısızlaştırma hazırlığı değildir. O zaten orada olan ve ilerlemeye mahal veren üçüncü bir terimde ısrarı gösterir, bu ısrarın üzerini kaplayan örtüyü kaldırır, onu açığa çıkarır. Yoksulluktan zenginliğe, cehaletten bilgeliğe, ölümlülükten ölümsüzlüğe giden bir ilerlemedir bu. Ona göre, bu ilerleme, her daim sevgi sayesinde, sevgide daha da mükemmelleşir.

Diotima’nın öğretisi oldukça diyalektik olacaktır; ancak bu genelde diyalektik diye andığımız şeyden farklıdır. Aslında, Hegel’in yaptığı gibi, ilk terimin ikinci terim tarafından her iki terim arasında sentez oluşturacak şekilde içerilmesini sağlamak için karşıtlığa başvurmaz.

Ancak diyalektiğin alışılageldik yöntemlerinin aksine, kişinin bilge veya eğitimli olmak için sevgiden vazgeçmesi gerekmez. İster sanatta ister daha metafizik öğrenme alanında olsun bilgiye götüren sevgidir. Yolu gösteren ve güzergahın ta kendisi olan sevgidir. Sevgi, par excellence, bir aracıdır.

Bu aracı olma rolü, konunun bir parçası olarak öne sürülür; ancak konunun serimlenmesinde de her daim orada, sahnededir.

Bu yüzden, Diotima derhal sevginin, yani Eros’un muhteşem bir Tanrı, güzel şeylere dönük sevgi olduğu fikrine karşı çıkar. Tanrılara hürmet gösterme pratiğine halel getirme pahasına Eros’un ne güzel ne de iyi olduğunu iddia eder. Bu da dinleyicisinin derhal Eros’un çirkin ve kötü olduğunu düşünmesine yol açar, arada kalanın varlığını ve halini kavrama kudretinden yoksundur, ki cehaletten bilgiye giden yolu mümkün kılan da budur. Her an gerçeklikle karşılaşmaz, gerçeklikle yerleşik bilgi arasındaki karşılaşmadan bir şeyler öğrenmezsek, bilgelik yolunda kendimizi mükemmelleştiremeyiz. Bilge olmamak da cahil olmak demektir.

Dolayısıyla, bilgi ve gerçeklik arasında, bu ikisinin karşılaşmasını, birbirine dönüşmesini ve birbirini değerli kılmasını sağlayan bir aracı vardır. Diotima’nın diyalektiği en azından dört terime sahiptir: burada, karşılaşmanın iki ucu ve ötesi; ancak bu burada’yı asla feshetmeyen bir ötedir. Bu süresizce devam eder. Aracı hiçbir zaman şaşmaz bir bilgi uğruna fesh edilmez. Her şey her daim hareket ve oluş halindedir. Bütün bunların aracısı da diğerlerinin yanı sıra, veya onlara örnek teşkil edecek şekilde sevgidir. Asla tamamlanmamıştır, her daim oluş içindedir.

Dolayısıyla, bilgi ve gerçeklik arasında, bu ikisinin karşılaşmasını, birbirine dönüşmesini ve birbirinin değerli kılmasını sağlayan bir aracı vardır. Diotima’nın diyalektiği en azından dört terime sahiptir: burada, karşılaşmanın iki ucu ve ötesi; ancak bu burada’yı asla feshetmeyen bir ötedir.

Sokrates’in sevginin muhteşem bir Tanrı olduğu itirazına, herkesin bunu dediğini ve böyle düşündüğünü öne sürmesine cevaben güler. Bu yanıtı hiç de öfkeli değildir, çelişkili konumlar arasında tereddüt etmenin bir sonucu da değildir; bu kahkahanın nedenleri başkadır. Gülerken Sokrates’e herkes derken ne demek istediğini sorar. Durmaksızın karşıt terimlerin kapalı olduğuna dönük inancı yerle bir ederken, bir bütün oluşturmak üzere aynılığa indirgenmiş birimlerden ibaret kümeleri dağıtır. ‘” Yani, bildiğin herkes mi demek istiyorsun? dedi, ‘yoksa bilen herkes mi demek istiyorsun’? ‘Mutlak olarak herkes.’ Bunu dedikten sonra güldü.” (Şölen 202). Karşıtlar arasındaki gerilim bu şekilde yatıştığında, “herkesin” var olmadığını gösterir veya kanıtlar, ne de olsa her zaman muhteşem bir Tanrı olan sevgi vardır. Halihazırda tanımlanmış olan hiçbir şey öğretmez mi? Bilge, eğitimli, sevgide ve sanatta daha mükemmel olma yöntemidir bu. Böylece durmaksızın Sokrates’in aldığı konumları inceler, ama bunu otoriter, önden belirlenmiş hakikatler öne sürmeden yapar. Ne zaman Sokrates bir şeyi kesin kabul edebileceğini düşünse bu kesinliği ortadan kaldırır. Hem Sokrates’in kesinliğini hem de çoktan dilde kurulu olan her türlü kesinliği. Bütün teşekküller, isimler, zarflar, cümleler sabırla ve neşeyle sorgulanır.

Öte yandan sevginin veya Eros’un kanıtını bulmak çok güç değildir. Eros arzuladığı her şeye sahip olmuş olsaydı, daha fazla arzu duymazdı. Hala arzu duymak için bir şeylerin onda eksik olması gerekir. Ancak iyi ve güzel şeylerden pay almamış olsaydı, onları artık arzulayamazdı. O halde o da çok özel bir anlamda bir aracıdır. Bu yüzden Tanrı statüsünü yitirir mi? İlla öyle olması gerekmez. Ne ölümlü ne ölümsüzdür. Bu ikisinin arasında, daimon-ik olarak nitelenebilecek bir haldedir: sevgi bir daimon’dur. Görevi, insandan geleni Tanrı’lara, Tanrı’dan geleni insanlara iletmektir. Daimon-ik olan her şey gibi sevgi de her şeyi, tanrıları ve insanları tamamlar, öyle ki her şey onunla temas içine sokulur. Tanrılarla insanların ister uyur ister uyanık halde ilişki kurabilmesi, sohbet edebilmesi için ikisinin ortasında tabiata sahip bir varlık gerekir. Bu ihtiyacın kehanete, kurbana, geçiş törenlerine, efsunlara, genel anlamda vaaz vermeye ve büyüye ilişkin her şeye dair peygambervari bir bilgide mevcut olduğu görülür […]

Aşıklara uygun düşen şeyi nasıl adlandırmalı? “Ne tür bir arayışta ve hangi edimde, nesneye dönük bu heves ve meyil Eros adını alır? Bu edim gerçekte ne olabilir?” diye sorar Sokrates. Diotima yanıt verir: “Bu edim, hem beden hem de ruhta güzelliği meydana getirmektir” (206; s. 256).

Aşıklara uygun düşen şeyi nasıl adlandırmalı? “Ne tür bir arayışta ve hangi edimde, nesneye dönük bu heves ve meyil Eros adını alır? Bu edim gerçekte ne olabilir?” diye sorar Sokrates. Diotima yanıt verir: “Bu edim, hem beden hem de ruhta güzelliği meydana getirmektir” (206; s. 256). Ancak Sokrates bu kadar bariz bir izahtan hiçbir şey anlamaz. Bedenin ve ruhun doğurganlığından başka bir şey anlamaz. “Bir kadın ve erkeğin birliği, aslında, üretimdir; bu ilahi bir şeydir; yaşayan, ölümlü bir mahlukta, ölümsüzlük unsurudur bu doğurganlık ve üretim” (206, s. 256). Diotima’nın bu ifadesi sanki hiç duyulmaz. Dahası, o da bizzat sevginin doğurgan vasfını vurgulamaya koyulur. Ancak öncesinde kadın ve erkek arasındaki her türlü birleşmede görülen ilahi üretim niteliğini, yaşayan ölümlülerde ölümsüzlüğün mevcudiyetini vurgular. Her türlü sevgi yaratım olarak görülür, potansiyel olarak ilahidir; ölümlü ve ölümsüz haller arasında bir güzergahtır. Sevgi, her türlü doğumdan evvel doğurgandır. Bu doğurganlığı ise vasıta gibidir, daimon-iktir, erkek olsun dişi olsun her şeyde, yaşamın ölümsüz oluşunun teminatıdır.


 * Luce Irigaray’ın 1984 yılında yayımlanan Ethique de la difference sexuelle isimli eserinin bölümlerinden biridir (Les Editions de la Minuit). 

Exit mobile version