Site icon Terrabayt

Psiko-Deflasyon Günlükleri


Sensin yaratımın tacı,

Ve yok gidecek hiçbir yerin,

-Jefferson Airplane

Sözcük artık virüs. Grip virüsü bir zamanlar sağlıklı bir ciğer hücresiydi belki. Şimdi ise merkezi sinir sistemini işgal eden ve ona hasar veren parazit bir organizma. Modern insan, sessiz kalma opsiyonunu yitirdi. Ses-altı konuşmayı durdurmayı deneyin hele. On saniye kadar kendi içinizde sessiz kalmayı başarmayı deneyin. Sizi konuşmaya zorlayan dirençli bir organizmayla karşılaşırsınız. Bu organizma, sözcüktür.

-William Burroughs


21 Şubat

Lizbon’dan dönüyorum, Bolonya havalimanında beklenmedik bir sahneyle karşılaşıyorum: beyaz tulumlar içinde, sarı baretli iki adam gelen yolculara yaklaşıyor ve vücut ısılarını ölçmek için beyaz bir tabancayı alınlarına tutuyor. Takdim: yoksa bu tekno-psikotik mutasyon sürecinde başka bir eşiği geçmek üzere miyiz?


28 Şubat

Şehir sessiz -okullar kapalı, tiyatrolar da-. Etrafta ne öğrenci var ne de turist. Seyahat acenteleri, tüm bölgeleri haritadan kaldırıyor.

Gezegenin bedenini etkileyen tüm bu son kasılmalar, organizmayı durup hareketlerini yavaşlatmaya, kalabalık yerleri terk etmeye ve zıvanadan çıkmış gündelik keşmekeşi durdurmaya zorlayan bir çöküşü mü kışkırtıyor?

Bu şok, daha önce erişemediğimiz bir çıkış yolu olabilir: fiziksel bir virüsten gelişip, onunla iç içe geçen dilbilimsel bir virüs, bir psiko-salgın.

Gezegenin bedeninin bu çöküşü, (pek de) ölümcül (olmayan) bir rahatsızlığa neden olan biyolojik bir virüsün sonucu; fakat aynı zamanda, ve esasında, davranışı henüz bilinmeyen viral bir ajanın etkisi: ne bağışıklık sistemi ne de tıp bilimi bu ajan hakkında bir şey biliyor. Bir biyolojik ajan enfo-virüse dönüşürken, bu bilinmeyen makineyi durduruyor, ve enfo-virüs psikotik bir tepkiyi serbest bırakıyor.

Psikosferdeki semiyotik bir virüs, bedenler geri çekilirken sistemin soyut işleyişini engelledi.

Bunu hayal edebilir miydik?


2 Mart

Burroughs, virüs imgesini, evrimleşen bir varlık ve salt kopyalayan bir teşekkül arasında asılı kalmış bir kuvvet olarak kullanır. Bu şekilde, canlı ve cansızın geleneksel tanımlarını sorgular. Biyo-virüs, yaşam belirtisi göstermeyen teşekküller (enfo-virüs) çıkaran, sonra da psikosferde etkime yaratan canlı bir organizmadır.

Bedenler hareketini yavaşlatarak, nihayet edimde bulunmayı bırakıp dünyaya hakim olma iddialarını terk ederek edilgen bir biçimde zamanın akışında yüzerken psikosferdeki semiyotik bir virüs makinenin soyut işleyişini bozuyor. Hiçlik, ardı ardına her şeyi yutuyor ve – eskiden dünyayı bir arada tutan –  dünyayı bir arada tutma kaygısının bağları çözülüyor.

Ne panik ne de korku var, sadece sessizlik hâkim. Son yirmi yıldır işe yaramamak için isyan ettik, tüm enerjimizi gergin bir biçimde bunun için seferber ettik – öyleyse artık durma vakti.

Korona virüsü olarak adlandırdığımız bu psikotik saplantı daha ne kadar sürecek? Uzmanlara göre ilkbahar virüsü öldürecek, ama bildiğimiz kadarıyla bu onu güçlendirebilir de. Virüs hakkında hiçbir şey bilmiyoruz ki onun kaç dereceyi tercih ettiğini bilelim?

Mesele virüsün ne kadar ölümcül olduğu değil, öldürdüğü insan sayısına doğrudan bağlı olmayan tesiri.

Virüsün etkisi, etrafa yaydığı ilişkisel felçte yatar.

Dünya ekonomisi yıllardır durgun, ancak biz bunun farkına varıp durumu kabullenemedik ve dünyevi durgunlukla olumlu bir biçimde iştigal edemedik.

Artık semiyotik virüs ve onun beraberinde getirdiği psiko-sıfırlanma, hareketsizliğe geçişimizde bize yardımcı oluyor.

Bunu hayal edebilir miydik?


3 Mart

Organizma, otuz yıllık hiper-uyarılma, kesintisiz gerilim, hayatta kalma savaşı ve doğal seçilimin ardından nasıl tepki verecek? Hayatı daimî bir strese dönüştüren bu bağımlılıktan özgürleşemeyen toplumsal beden nasıl tepki verecek? Gezegenin bedeni buna ne karşılık verecek? Peki, ona eklemlenmiş zihin nasıl tepki gösterecek?

Gezegenin bedeni, 2019’un ikinci yarısında bir tür spazm geçirdi. Hong Kong’tan Barselona’ya, Santiago’dan Kito’ya ve Beyrut’a dek bu kasılma her yerde başkaldırıya sebep oldu. Bu isyanın herkesi bir araya getirebilecek bir hedefi yoktu ve farklı ayaklanmalar, herhangi bir ortak amaca yönlendirilmedi. Zihin, bütün bu çok çeşitli dürtüleri yönlendiremedi, bu sebepten yılın sonunda ateşi yükseldi.

Ardından Trump, halkı bayram ederken Süleymani’yi öldürdü.

Milyonlarca çaresiz İranlı, sokaklarda ağlayarak, inleyerek, ses getirecek bir intikam için and içerek yürüdü. Hiçbir şey olmadı, İran ordusu avlularına bir bomba yerleştirdi ve ağır silahlarla panik için sivil bir uçağı düşürdü. Trump her şeyi kazandı, belli ki Tanrı onun tarafında. Amerikalılar kan gördüklerinde heyecanlanırlar, ne de olsa katiller onların kahramanıdır.

Nazi-Trumpçılık, herkes için artan bir sinirsel uyarım. O halde bu, hikâyenin sonu muydu?

Daha sonra bir sürpriz yaşandı, öngörülemez bir alabora, içe infilaktı bu.

Kasılmadan sonra, insan türünün hiper-uyarılmış organizması, nihayet çöküş darbesini yedi. Çoğunlukla seksenlikleri öldüren, birikim ekonomisinin zıvanadan çıkmış hummalı küresel makinesini duraksatan bir çeşit gerontomasiydi bu.

Kapitalizm aksiyomatiktir. Sınırsız büyümenin mümkün ve zorunlu olduğu öne süren kanıtlanması mümkün olmayan bir hipoteze dayanır. Bu önvarsayım birikimi mümkün, artı-değer çıkarmayı zorunlu kılar. Bunun ardı sıra gelen bütün mantıksal ve ekonomik çıkarımlar, bu aksiyoma uygundur ve bunun dışında hiçbir şey düşünülemez. Sermayenin aksiyomatiği dışında siyasi bir çıkış yolu yoktur çünkü dilin dışında kalanları dile getirebilecek bir dil bulunmaz ve bütün dilbilimsel süreçler, sistem-harici sözcelemleri işe yaramaz hale getiren bir aksiyomatik içinde işlediğinden sistemi yok etmenin hiçbir olanağı yoktur.

Baudrillard’ın tahmin ettiği gibi tek çıkış yolu ölümdür. Yalnızca ölümden sonra yaşam tekrar olanaklı hale gelecektir. Sistem-harici organizmalar, sistemin ölümünün ardından yeni bir hayata başlama imkânı bulacak –elbette hayatta kalmaları koşuluyla, ki bu da kesin değil.

Gelmekte olan gerileme bizi öldürebilir, ya da şiddetli ihtilaflara, ırkçılık ve savaş salgınlarına neden olabilir. Tetikte olmakta fayda var. Durgunluğu uzun soluklu bir olay olarak düşünmeye hazır değiliz, paylaşırken zevki tüketimden ayırt etmeye hazır olmadığımız gibi kanaatkarlığı düşünmeye de.


4 Mart

Yıllardır kapitalizmin kadavrasından bir çıkış yolu bulamadık. Ancak kasılmanın ardından gelen şok psikolojik deflasyona yol açar. Durgunluğa yanıt verebilmek ve karı yeniden-başlatmak için kapitalizm bizi sürekli bir rekabete zorluyordu, bizi azalan maaşlar karşılığında iliğimize dek sömürüyordu. Virüs artık hızlanma balonunu söndürdüğü için ortak bir görünmez düşmanla karşı karşıya gelmek toplumsal dayanışmaya yönelik bir nostalji hissiyatını canlandırabilir.

Son on yılda dünya ekonomisinin geleceğini durgunluğun beklediği belliydi, fakat sermaye mutlak Büyüme dogması uğruna bizi daha da hızlı koşmaya itiyordu. Öznelliğin kafası karışık, depresifti, bu yüzden devrim düşünülemezdi, siyasi beyin ise ağ çağında toplumsal gerçekliğin kaotik karmaşasını yönetemez haldeydi.

Virüs, edilgenliğe ve teslimiyete dayalı özne-siz ve içe infilak eden bir devrimin yolunu açıyor. Ona teslim olalım. Aniden bu slogan yıkıcı bir ton kazanıyor: kahrolsun heyecan, kahrolsun hayat kalitesini düşüren nafile kaygı.

Hakikaten artık hiçbir şey yapılamaz. O halde hiçbir şey yapmayalım.

Toplumsal organizmanın bu semiyo-psikotik virüsten canlı çıkması çok zor ve kapitalist ekonominin sonu gelmiş gibi görünüyor.


5 Mart

Ekonomistler finansal sistemin haykırışını duyar duymaz -2008’de olanlardan farklı olarak- Merkez Bankası’nın ve diğer finansal kurumların bu sefer sistemi yeniden başlatacak hiçbir araçları olmadığı yönünde yorum yaptılar.

İlk kez çöküş finansal –veya salt mali faktörlerden- gelmedi: bu sefer, kriz bedenin çöküşünden kaynaklanıyordu. Zihin ritmi yavaşlatmaya karar verdikçe genel hareketsizleşme teslimiyetin semptomudur: hem neden hem sonuçtur.

Biyolojik işlevin ta kendisi, ne bilinçli istenç ne de siyasi bir projeyle alakası olan sebeplerden ötürü edilgenlik kipine geçti. Giderek daha karmaşıklaşan ve hızlanan sinirsel uyaranları işlemekten yorulmuş, kadir-i mutlak tekno-finansal otomat karşısında kudretsizliğinden utanan zihin gerilimi azaltmakta. İşte psiko-deflasyon budur.


6 Mart

Az önce söylemiş olduklarımın tam karşıtının ileri sürülebileceğinin pekala farkındayım: etno-milliyetçi öfkeyle karşı karşıya kalan neoliberalizmin, hayatın topyekûn soyutlanma sürecini güncellemesi gerek. Virüs herkesi evde kalmaya zorluyor, fakat emtialar hala dolaşımda. Nüfusların biyo-politik denetimi ve hareketliliğe getirilen kısıtlamalar, tekno-kapitalizmin toplumsal direnişten kurtulmasına sebep olabilir.

Srecko Horvat’ın sözleriyle, “Korona virüsünün politik tehlikesi şudur: hem etno-ulusalcıların sınırları güçlendirme ve tek kendi ırklarının kalması amacına hem de malların ve sermayenin akışına dokunmadan halkların (bilhassa gelişmekte olan uluslara mensup halkların) özgür hareketini bitirme hedefine uygun küresel bir sağlık krizi. Şu anda yükselmekte olan pandemi korkusu virüsün kendisinden daha tehlikelidir. Medyadaki kıyamet-vari imgelem, aşırı-sağ ve kapitalist ekonomi arasında derinleşen ilişkiyi gizliyor. Nasıl ki bir virüs çoğalmak için yaşayan bir hücreye ihtiyaç duyuyorsa kapitalizm de 21. yüzyılın yeni biyopolitikasına adapte olacaktır. Koronavirüsü küresel çoktan ekonomiye etki etti ama sermayenin hiç bitmeyen dolaşımını ve birikimini durdurmayacaktır. Hatta çok geçmeden daha karanlık, nüfusun daha güçlü bir biçimde denetlenmesine ve arındırılmasına dayanan daha tehlikeli bir kapitalizm biçimiyle karşı karşıya gelebiliriz.” (Srecko Horvat, New Statesman, 19 Şubat 2020)

Buna karşın, bu gerçekçi hipotezin yeterince gerçekçi olduğunu düşünmüyorum, çünkü çöküşün öznel tarafını ve psiko-deflasyonun ekonomik duraksama bakımından kalıcı etkilerini hesaba katmıyor.

Kapitalizm, 2008’deki finansal çöküş sonrası hayatta kaldı çünkü bu çöküşün koşulları, dil, finans ve ekonomi arasındaki soyut ilişkide zaten mevcuttu. Ancak salgınların sebebiyet verdiği çöküşten sağ kurtulamayabilir çünkü sistem-harici bir faktör işin içine giriyor.


7 Mart

Matematikçi dostum Alex Toronto’dan yazdı: “Dünyadaki tüm hesaplama merkezleri koronavirüsüne panzehir bulmakla uğraşıyor. Bu gece, doğal biyo-virüslerle yapay enfo-virüsler arasındaki son çatışmayı rüyamda gördüm. Her halükârda belli ki insan bu oyuna dahil değil.

Biyo-virüs insanlığın stresli bedeninde çabuk çoğalır. Belli ki zayıf nokta ciğerler. Son yıllarda solunum enfeksiyonları, solunulamaz hava sebebiyle her yere yayıldı.

Virüs, medya sistemiyle buluşup semiyotik ağa bağlanınca, takatten düşüren gücünü sinir sistemi ve kolektif beyne aktardı.

Sağlık sistemi, finansal sistemin kamu harcamalarına getirdiği kesintiler yüzünden zayıflamakta. Pratisyenlerin sayısı giderek azalıyor, en azından İtalya için durum böyle. Bu yüzden sorun artık yeterince yoğun bakım ünitesinin olmamasıdır.

Otomat devreye girdi ve küresel programlama makinesi, biyo-virüse karşı enfo-virüsle yanıt vermek üzere formülün peşine düştü.

Bu sırada toplumsal bedenden enerji çekilmekte ve politika güçsüzlüğünü ortaya koyuyor. İstenç, kendi kendini kopyalayan enfo-virüsü hiçbir şekilde kavrayamıyor.


8 Mart

Bugün, erkek ve kız kardeşlerimle planladığımız akşam yemeğini iptal etmek zorunda kaldım. Bizim gibi yaşlı insanlar tehlikede. İtalya’da virüsten ölen insanların yaş ortalaması 81.

Bunu anlayabiliyorum ve bir çifte çıkmazın ortasındayım: eğer yemeği iptal etmezsem şeker hastası kardeşimi belki de öldürecek olan fiziksel virüsün taşıyıcısı olabilirim. Eğer yemeği iptal edersem bu sefer de korku ve tecridin beslediği psiko-virüsü yayabilirim.

İlk defa kendime şu soruyu soruyorum: ya bu kâbus çok uzun sürerse?


11 Mart

Borsa her yerde çöküyor. Milano’da 17 puan birden düştü. Bu şimdiye dek karşılaştığımız en derin düşüş.


12 Mart

İtalya’nın her yanı karantina altında. Virüs, onu kontrol altına almak için getirdiğimiz önlemlerden daha hızlı yayılıyor. Hijyenik maskemi takıp bisikletime atladım ve gazete almaya gittim. Büfeler, eczaneler ve gıda marketleri açık. Tütüncüler de açık. Geceleri ot sarmak için, tütün kâğıdı aldım. Ama küçük kutumdaki esrar azalıyor. Yakında elimdeki afyon bitecek, tüm genç torbacılar da sokaklardan kaybolmuş.

Trump’ın “yabancı virüs” ifadesini kullandığını duydum.

Tüm virüsler yabancıdır tabi ama Trump’ın hiç William Burroughs okumadığından eminim.


13 Mart

İşçiler grevdeler çünkü genel karantinaya rağmen fabrikalara gidip hijyenik maskesiz, güvenli mesafeyi de korumadan montaj hattında çalışmak zorundalar.

Hiç kimse bir ya da altı ay içinde ne olacağını bilmiyor.

Belki de bizi gelecekte tekno-totaliter bir devlet bekliyor. Timothy Snyder’ın, Black Earth’de dediğine göre, totaliter rejimlerin ortaya çıkması için herkesin ölüm riskiyle karşı karşıya olduğu aşırı tehlikeli durumlardan daha elverişli bir koşul yoktur.

AIDS, bedensel temas korkusu yayarak sanallaşmanın koşullarını hazırladı. Artık daimi tecrit koşullarına geçebiliriz, yeni kuşak ötekinin bedenine yönelik dehşeti içselleştirebilir.

Terör, İmgesel, imgelemi tamamen ele geçirdiğinde ortaya çıkar.

İmgesel olan, kolektif zihnin fosil enerjisidir, orada imgeler deneyimle tortulaşır ve hayal edilebilir olanı kısıtlar. Hayal gücü ise psikosferin yenilenebilir enerjisidir. Ütopya değildir, ancak olasılıkların yeniden-birleşimidir.

İşte burada mümkün bir yol ayrımıyla karşı karşıya kalırız; dünün düşünülemez olan bir olasılığa dair somut hayal gücü sayesinde kabustan çıkabiliriz: Kanaatkarlık, iş saatlerinin azalması, eşitlik, büyüme paradigmasını terk etme, toplumsal kaynakların araştırma, eğitim, sağlık ve eğlenceye yatırımı.

Kamusal sağlık hizmetlerine getirilen neoliberal kısıtlamaların, hava kirliliğinin ve sinirsel enerjimizin sömürülmesinin hazırladığı pandemilerden nasıl çıkabileceğimizi bilemeyiz.

Bu işin içinden çıktığımızda mutlak bir yalnızlık ve saldırganlık durumuyla yüz yüze gelebiliriz. Fakat aynı zamanda her şey kucaklama, şefkat ve tembellik arzusuyla da sonuçlanabilir.

Virüs, hiçbir siyasi vaazın üretemeyeceği bir zihinsel sıçramanın koşuludur. Eşitlik döndü, tekrar sahnenin ortasında.

Bunu, gelmekte olan günlerin başlangıç noktası olarak düşünelim.


Nero’da yayımlanan yazıyı Gözde Erdoğan ve Çağrı Uluğer, İngilizce’den çevirdi. Öznur Karakaş çeviriyi redakte etti.

William Burroughs ve Jefferson Airplanes alıntılarını Öznur Karakaş çevirdi.


 

 

 

Exit mobile version