Site icon Terrabayt

Oscar Wilde


Oscar Wilde aslında bir drama yazarı değildi. Ele alınmaya değer tek draması olan Salome’de dramatik çatışmalardan çok süslü etkiler ve güzel ritimlerle ilgilenmiş, onlardan büyülenmiştir. İlk oyunu Padua Düşesi[1] Elizabethçi dramanın bir taklididir. Sözüm ona drama adı verilen metinleri; Dumas-oğlunu andıran soslarla, Sardou’nun duygusal boş laflarıyla[2] ve Wilde’ın kendi eserlerinden derlediği espri ve atasözleriyle dolu melodramlardır aslında[3]. Bir salon komedisi olan Ciddi Olmanın Önemi, kendisinin eğlenceli bir parodisi olmasına rağmen önemsizdir. Wilde’ın Parisli arkadaşlarının kişisel notlarından öğrendiğimiz kadarıyla Salome’un yaşamının dekoratif ihtimallerine kaptırmıştı kendisini. Onun hikayesi, şekli ve karakteri; Wilde’ın gördüğü çizimler ya da okuduğu kitaplara bağlı olarak gün be gün evrilmişti.[4]

Salome’de çizilen karakter Maeterlinckçidir. Maeterlinck gibi Wilde da karakterlerinin yalnızca kaderleri için zaruri olan özelliklerini tarif etmişti. Bununla birlikte, Wilde Maeterlinck’ten bir adım daha ileri gitti. Maeterlinck, karakterlerinin karmaşık ruhsal doğasını dekoratif bir sadelikle birleştirmeye ve onları öyle ifade etmeye çalışırken Wilde, resimsel nedenlerle karakterlerinin ilkel doğasını ifade etmeyi denemiştir. Belki Hirodes hariç karakterlerinin her biri, fevkalade güçlü ve benzersiz olan tek bir niteliğe sahiptir. Sonuç olarak, Wilde’ın karakterlerinin yoğunluğu Maeterlinck’inkini aşar ve bu kendi başına drama yanılsaması yaratır. Wilde’ın karakterleri sahnede hazır-yapılmış görünürler ve ilkel ve bedensiz doğaları gereği yazgılarını yaşamak dışında herhangi bir gelişme gösteremezler. Bu durum Wilde’ın, Salome’nin tüm dramını hızlandırılmış bir perdede yoğunlaştırmasına olanak tanımıştır. Salome’nin dili ayrıntılarda olmasa da dokuda ve tonda epey Maeterlinckçidir: Dilin kalitesi müzikten ödünç alınmıştır ve kelimelerin bilişsel anlamı, süslü etkilerine tabi kılınmıştır. Aynı zamanda bazı şeyler doğrudan Maeterlinck’ten gelir. Birbirlerini ne anlayan ne de anlamak isteyen karakterlerin konuşmaları buna örnek olabilir. Maeterlinck’te birbirinin içine giren monologlar yalnızlığı anlatmak için tasarlanmış olmasına karşın Wilde’da irade çatışmasını ifade ederler. Birbirini alt etmeye çalışan ezgilerdir (örneğin, Salome ve Yahya, Salome ve Hirodes).

Wilde’ın dili Maeterlinck’ten daha ritmik, tutkulu ve kuşatıcıdır. Bu fark kısmen karakterlerin resmedilme biçiminden ve kalkış noktalarının farklılığından kaynaklanmaktadır. Parisli serbest nazım (vers libre) okulunun bir havarisi olan Maeterlinck’in açıkça ifade ettiği gibi, amacı analiz ve doğrudan etki elde etmekti. Oysa Wilde, geleneğe daha bağlı, arkaik ve eklektik İngiliz ön Rafaeloculardan, özellikle Swinburne’den etkilenmişti.[5] Beklendiği üzere Wilde’ın dili ve ritim duyusu, herhangi bir gerçeklik imkanına Maeterlinck’ten çok daha uzaktı. Öte yandan Wilde’ın dili daha güçlü, neşeli ve duygusaldır. Bununla birlikte, Wilde Maeterlinck’ten çok daha fazla natüralizme kayma tehlikesi içinde olsa da  imgelerinin duyumsal ve doğrudan doğası sayesinde Wilde’ın dili natüralizmin dilinden daha bile fazla taklitçilerin soyut dilinden uzaklaşmıştı.

Wilde’ın sahnelerinin her biri, Maeterlinck’in sahnelerinin her birinden daha dramatiktir ama yine de Wilde bütün olarak sahici bir dramadan daha uzaktır. Drama ve ballad arasındaki farka dair Maeterlinck ile ilgili söylediğimiz her şeyin Wilde’ın Salome’si için de fazlasıyla geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Onda ‘bölüm’ daha kesin bir biçimde bölüm olarak kalır; o kadar ki tabiatı gereği genelleşemez bile. Wilde’ın karakter betimleme tekniğinin yanı sıra, olağanüstü bir bölümün ruhsal motifleri, karakterler üzerinde o kadar baskın bir etki uygular ki, peygamber Yahya gibi bazıları saplantılı davranışlar gösterir. Aynı teknik, Salome ve Hirodes’e o sapkın bir görünümlerini veren bakış açısını da yaratır.[6]

İmgeler ve müzik:[7] Salome’nin etkisinin ve dramanın sahip olduğu, muhtemelen ileride geliştirilmesini sağlayacak olan değerin temelinde işte bu yer alır. Bu imgeler (yani Wilde ve Maeterlinck’te kelime ve durumların birliğini kast ediyorum) çoğunlukla oldukça dramatiktir ve insanın tüm trajedisini kapsar. Tıpkı Salome’nin baştan çıkarıcı gülüşü ve sözlerinin melodisinin genç Suriyelinin bütün trajedisini kapsaması gibi.[8] Veya Hirodes’in bu durum karşısında verdiği melankolik yanıtı bir düşünün:

“Kişinin gördüğü her şeyde sembol bulması bilgece değildir. Yaşamı dehşetle doldurur. Kan lekeleri gül yaprakları kadar güzel desek daha iyi. Öylesi çok daha iyi…[9]

Hirodes’in sözcükleri, jestleri ve özlemleri, korku ve umutsuzlukları güçlü imgelerle ifade edilir. Wilde’ın pitoresk ve dramatik imgeleri genç Maeterlinck’inkilerden çok daha yoğundur ancak Wilde iş onları çerçevelemeye geldiğinde daha az seçicidir. Zira Wilde’ın tüm imgeleri Salome’dekiler kadar mükemmel değildir. Hatta bazı imgeleri dramadan oldukça bağımsız bir şekilde baskınlık kazanır. Salt edebi çekiciliği olan imgeleri ise dramatik olarak boş ve önemsiz görünür veya sadece dramatik olmayan dekoratif etkiyi güçlendirmeye yarar. Dekoratif unsur, Wilde’ın diyaloglarında doğrudan anlatım olarak yer alır. Maeterlinck’te diyaloglar sadece şeylere ayna tutar ve onların sadece gölgelerini ve yansımalarını görürüz; Wilde’ın diyaloglarında ise her şey adeta tam ve yoğun bir yaşamı anıştırır.

Wilde, hocası Swinburne’den çok şey öğrenmiş; onun hocaları olan Parnasyen şairlerinin en önemli dekoratif yöntemi olan dışavurumcu betimlemeyi kullanmıştır. Şeylerin tözel, ayrıntılı betimlemeleri yerine Wilde, karakterin heyecanlı ruhsal durumunu ve herhangi bir anda onları endişelendiren ne varsa yakalayan- birbirini kovalıyor gibi görünen- baş döndüren bir imge silsilesi ortaya koymuştur. Bazen bu güçlü bir dramatik efekt yaratır: mesela Hirodes, nadide hazinesini sayarken Salome’ye artık peygamber’in kellesini istemeyi bırakacaksa bunları ona vereceğini söylediğinde ya da Hirodes’in artan zenginlik ve hazine tekliflerine yanıt olarak Salome o tekdüze ve inatçı talebini ısrarla tekrarladığında. [10] Ancak bu yöntem her zaman etkili olmaz. Görüntü silsilesi dekoratif bir efekt olarak sunulduğundan genelde dramatik ilerlemenin önüne geçer: dramanın kendisini güzel sözlere boğma riski barındırır.


Arpad Kaparkay’ın derlediği Lukacs Reader‘da yer alan bu makaleyi Bartu Şanlı Türkçe’ye çevirdi; çevirinin redaksiyonunu Koray Kırmızısakal ve Öznur Karakaş yaptı.


[1] Aslında Wilde’ın ilk oyunu Vera, ya da Nihilist (1880), onun yayımlanan ilk çalışmasıydı ve bu baskının sadece üç kopyası olduğu bilinir. Kadın kahraman Vera, Çar’ı öldürmeyi planlar ama bunun yerine sanki aniden çelişkili dürtülerinin farkına varmış ve onlara direnmemeye karar vermiş gibi onun hayatını kurtarır. Wilde’ın Rus devrimci nihilistlere olan ilgisi,  Verlaine ile birlikte şimdiye kadar karşılaştığı en mükemmel varlık olduğunu düşündüğü Prens Peter Kropotkin (1842-1921) tarafından ateşlenmiş olabilir. Oscar Wilde, De Profundis and Other Writings (Penguin, 1986),s.180.

[2] Muhtemelen en iyi bilinen oyunu Madame Sans-Gêne (1893) olan Fransız drama yazarı Victoryen Sardou’nun (1831-1908) La Tosca isimli oyunu daha sonra Puccini tarafından kendi Tosca operasında kullanıldı. Sardou ve oyunlarından tiksinen Bernard Shaw, onun “iyi yapılmış” oyunlarını tanımlamak için ‘Sardoodledom’ ifadesini ortaya atmıştır.

[3] Wilde’ın Lady Windermere’in Yelpazesi (1892), Önemli Olmayan Bir Kadın (1893) ve Ciddi Olmanın Önemi (1895) adlı üç oyunu nakledilmiştir ve Fransız geleneğiyle ilişkilidir. Lady Windermere’in Yelpazesi’ndeki anneye pek benzemeyen anne, Alexandre Dumas’ın Kamelyalı Kadın eserini çağrıştırırken; bir baba ve velayet teklifini reddeden fırlama oğlunun karşı karşıya geldiği Önemli Olmayan Bir Kadın, Dumas’ın Le Fils nature (1858) eserine çok şey borçludur. Lukacs, esasen Wilde’ın bir tür Fransız dramasını ödünç aldığını, bunu İngiliz atmosferinde ve İngiliz karakterlerle yeniden yorumladığını iddia etmektedir. Ayrıca Dumas ve başkalarının da bunu zaten söylediğini belirtir.

[4] Gustave Moreau’nun iki Salome çizimi Wilde’ı büyülemişti. Birinci çizimde; yaşlı Hirodes, Salome’nin şehvet dolu ama kayıtsız dansı karşısında uyarılır; diğer çizimde ise (Salome at Column) erkek avlayan femme fatale, Yahya’nın kesilmiş başının olduğu büyük bir kaseyi taşımaktadır. Wilde ayrıca Alman şair Heinrich Heine’nin Salome’nin hikayesini yeniden anlattığı Atta Troll (1847) eserinden de faydalanır. Heine, hikâyeyi cesurca kutsal bağlamından çıkarmış ve ona başka bir anlam katmıştır; kendisinden sonra gelen sanatçılar bu anlamı daha da çeşitlendirecektir. The Romantic Agony’de (1966) [Romantik Istırap], Mario Praz şöyle der: “Flaubert, Moreau, Lafargue ve Mallarmé’in Salome eserleri, sadece edebiyat öğrencileri ve uzmanlar tarafından bilinirken Wilde’ın eseri bütün dünyaca bilinmektedir.” (s.337)

[5] Wilde, Swinburne’ün tutku, ritim ve ifadelerine hayran kalmıştı. Wilde, “Eros’un Bahçesi” şiirinde Swinburn’e şöyle diyordu:

“Ve Proserpine’in dudaklarını öptü,

Ve Galileo’nun övgüsüne şarkılar düzdü,

Şarap ve kan bezeli o yaralı alnı,

Tahttan indiren oydu…”

[6] Wilde’ın Salome’u onun trajedi fikrine tamamen uygundu. Wilde, ‘morda yürümeyi ve uzakta olmayı’ sevdiğini söylemiş, “halkın ‘garip iştahlarla dolu’ bir canavar olduğunu” eklemişti: “bana öyle geliyor ki ballı pasta ve karacaotu açgözlülükle indirir midesine.” Beklendiği gibi, diğer şeylerin yanı sıra, Salome ensest ve nekrofili üzerinde durur; öyle ki Wilde’ın dediği gibi “tek önemli olan şey irkilmektir”. Richard Ellmann, Oscar Wilde (New York: Knopf, 1988), ss. 340-1.

[7] Wilde bizzat “tekrarlanan motifleriyle Salome’yi bir müzik parçasına benzeten ve onu bir balad gibi birbirine bağlayan nakaratlardan” söz eder. The Letters of Oscar Wilde, ed. Rupert Hart-Davis (New York: Harcourt, Brace and World, 1962), s. 475.

Richard Strauss, Wilde’ın Salome’sinin “müzik diye haykırdığını” söylemiştir. Wilde’ın metnini esas alan Strauss’un Salome’sinin (1905), ona esin kaynağı olan oyundan daha ünlü olması hiç de öyle ironik değildir.

[8] Salome; askerlere, peygamber’i tutsak olduğu sarnıçtan çıkarmalarını emrettiğinde, genç bir yüzbaşı olan Suriyeli Narraboth, Hirodes’in kuyunun ağzının açılmasını resmen yasakladığını söyler. Genç Suriyeli’ye o baştan çıkaran gülüşüyle karşılık veren Salome şöyle der, “Bana bak Narraboth, bana bak. Ah! Senden istediğim şeyi yapacağını gayet iyi biliyorsun. Biliyorsun bunu… Biliyorum bunu yapacağını.” Salome’ye tutkuyla aşık olan genç Suriyeli peygambere sarnıçtan çıkmasını emreder, sonra da kendini öldürür ve Salome’nin ayaklarına yığılır.

[9] Oscar Wilde, The Complete Works (New York: Wm. H. Wise, 1927), vol.9, ss.163-4.

[10] Salome, yedi peçe dansını yaptıktan sonra, mest olmuş Hirodes ona istediği her şeyi alabileceğini söyler. Gümüş tabakta peygamber’in kellesini istediğinde dehşete düşen Hirodes; onu altın, hazine ve krallıklar vaaediyle caydırmaya çalışır. Hirodes’in her isteğine, Salome’nin tekdüze cevabı şudur: “Bana Yahya’nın kellesini getir!”

Exit mobile version