Site icon Terrabayt

Nusret’in Fiilleri: Tek Başına Suç İşlemenin Zorlukları


Şu anda yürürlükte olan, 2004 tarihli ve “5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Suça İştirak” bölümünde, bir suçun faillerinin durumu, sayısı üzerine bazı olasılıklar değerlendirilir. Suç sayılan eylemi kaç kişinin işlediği, failin muhtemel yardımcılarının niteliği bu bölümün ana fikrini oluşturur. Suçun faili kendi fiilini tam olarak üstlenebilecek durumda ve olgunlukta mıdır, katılımcılar “dolaylı” yollardan mı suça iştirak etmişlerdir yoksa faili “azmettirerek” mi yönlendirmişlerdir gibi başka sorulara da cevaplar araştırılır. Faillerin dağılımında ve sorumluluklarında bu gibi muhtemel olasılıklara bazı yorum, hüküm aralıkları tanımlanır; sözgelimi kişinin cezası “üçte birden yarısına kadar artırılır” veya “üçte bir oranında indirim yapılabilir”, bazen de “indirim veya artırım” yapılabilir gibi ifadelere rastlanır. Kanun kapsamında bir failin iradesi dâhilinde o suçu işleyip işlemediği anlaşılmaya çalışır. Bazen suçun göründüğünden daha büyük ve kapsamlı olduğuna hükmedilebilir ve ceza ağırlaştırılabilir veya ona yardımcıların payı önem kazanır ve cezai indirim uygulanabilir.

Suç ve ceza arasındaki bu bağıntıları Dostoyevski tüm yapıtında yeterince tartışmış olduğundan çok ayrıntılandırmadan şu söylenebilir: Kusursuz cinayet işlemek kadar tek başına suç işlemek de neredeyse imkânsızdır. Ceza kanununu kaleme alanlar da bunu sezmiş olmalarından, “azmettirenin belli olmaması hali” gibi bir olasılığı dillendirirler. Bir başka varsayım olarak da şu eklenebilir: Herhangi bir suçun azmettireni, iştirakçisi, yol göstericisi, yardım ve yataklık edeni her zaman kanun adamlarının tespit edebildiklerinden daha fazladır. Bunu bilen Raskolnikov da iki yaşlı kadını yalnız başına öldürmediğini her an okuruna sezdirir.

Ancak kanun ve onun polisiye uzanımları, suçun işlendiği son anda ortaya çıkan kadro ve dekor üzerinde hüküm verir. Orada bilkuvve mevcut olanlar arasında işlem yapar. Detaylı bir kovuşturma, filyasyona girişmeden, suçun kaynağı, kimin bulaştırdığı gibi temel sorularla fazla uğraşmaz. Yakın zamanda virüsün bulaşma güzergâhını izleyen personele de “sağlık dedektifleri” ifadesi kullanıldığı hatırlatılabilir. Bu durumda suç aletinin en son kimin elinde kaldığı ve delillerin kimi işaret ettiği önem kazanır. Polis memurundan farklı olarak dedektif, kendisine sağlanan özel ya da kamusal finansman ve yetenekleri oranında suçun kaynağını ve öznelerini daha geriye doğru izleyerek, suçlunun göründüğünden daha az suçlu olduğunu, bazen de, Olağan Şüpheliler filminde olduğu gibi çok daha fazla suçlu olduğunu açığa çıkarabilir. Dedektif, kamu görevlisi de olabilir ve suçun öznesi ve nesnesinin celbini duyarak daha derin bir soruşturma yapabilir. Cold Case dizisindeki gibi, zaman aşımına uğramış, rafa kalkmış suçların da peşine düşebilir.

Kusursuz cinayet işlemek kadar tek başına suç işlemek de neredeyse imkânsızdır. (…) Bunu bilen Raskolnikov da iki yaşlı kadını yalnız başına öldürmediğini her an okuruna sezdirir.

Dedektif, suçun her zaman görünen ve görünmeyen kısımları arasında açılan müphem aralığa yerleşir. Delillerin de çoğu zaman suçu kararttığını fark eder. Suç genellikle başka bir yerde işlenir ve suçlunun bir mazeret, alibi arkasına saklanabileceği anlaşılır. Görünür cürmün, suçun çoğunlukla organize ve nitelikli olduğu fark edilir. Bu sayede müşterek ve dolaylı faillerin de suçun işlendiği zaman ve mekânın öncesinde ve ötesinde bir yerlerde saklandığı sezgisine kavuşuruz. Dedektifin kapsamlı araştırma sonuçlarına göre tüm toplum da bir suçun arkasında yer tutmuş olabilir. Agatha Christie’nin Doğu Ekspresinde Cinayet romanında olduğu gibi, cinayet sahnesindeki tüm şüphelilerin suça doğrudan iştirak ettikleri de anlaşılabilir. Ancak hukuki ve polisiye unsurlar genelde böyle derin bir sorguya, içtihata başvurmadan kovuşturmaya, filyasyona erkenden son verirler. Suç çoğunlukla failin üzerinde kalır. Çünkü onun muhtemel iyi halleri ve kendisine dolaylı olarak destek vermiş eller ve zihinler üzerine akıl yoracak mesai harcayacak bir yapı yoktur. Eğitim, asayiş, sağlık sorunlarını kendisi çözen altyüklenici yurttaşlar, özel dedektif tutarak, gerçekten suçu kimin, kimlerin işlediğini sonradan araştırabilirler.

Paul Ricœur, Başkası Olarak Kendisi yapıtında bir bölümde, hukuk ile dilbilgisi arasındaki koşutluğu anlatır bize. Bilinçli, kurallı herhangi bir cümlenin belli bir özne ve yüklem olmadan kurulamayacağını dile getirerek malumu ilam eder. Bu cümlenin öznesi gizli olsa da, mevcut bir varlığa işaret eder ve cümleyi kurması, yüklemi yüklenmesi muhtemel başkalarını karartmadıkça açıklık kazanamaz. Özneyi bulmak için yükleme “Kim?” sorusu sorulur ama “Ne?” türünden bir sorunun ima ettiği başkalarına cevap bulunamaz. Analitik felsefe de belirli öznelerin, yüklemlerin ve onların dolaysız “edimsöz”lerine alan açar. “Kim yaptı?” sorusuna cevap bulunamayan cümle anlamsız, kuralsız sayılır.

Nusret’in hayvanlara yaptığı eziyetin türlü katmanlardan oluştuğunu herkes fark etmiştir. Panoptik tasarımlı besi çiftliğinde verdiği pozun etrafını dolduran hareketsiz duran, hızlıca etlenmesini beklediği hayvanların durumu işlediği cürmün ilk ve daha olağan sahnesidir. Ama kesip raflara dizdiği, von Hagens gibi estetik kılınmış et ve kemikler önünde bir mafya mensubu gibi poz vermesi bu şiddete yeni katmanlar ekler.

Böyle bir dilbilgisine öykünen yasa asayişi de kolaylaştırır. Kimin ne yaptığını işaret eden açık cümleler topluma huzur verir. Bir cümlede gizlenmiş dolaylı faillerin muhtemel mevcudiyetinden, başkalarının celbine izin veren vicdani sorgulardan da uzak durulur bu sayede. Raskolnikov ve Cumhurbaşkanının ısrarla hukuk ve vicdanı birbirine düğümlemeye çalışan çabaları bu açık cümleler içerisinde kaybolur. Hukuk, yasa, edimsözlerin açıklığında müspet bir şekilde uygulanabilir. Özne ve yüklem uyumu sadece suç eylemleri için değil, hayatın tüm muhtemel cümleleri için de lüzumludur. Bir yüklemi yüklenen özne belirlendiği zaman orada herhangi bir soruyu, sorunu tahrik eden kuşku hali kaybolur.

Bu kadar karmaşık bir girişten Nusret’in fiillerine geçiş yapmak hayal kırıklığı yaratabilir ama onun vaka-ı adiyelerini, kırmızı etle yaptığı gösterileri, örneğin bir kasabın, mandıra sahibinin, etsever bir yurttaşın eylemlerinden ne kadar uzak, farklı olduğunu sorgulamak mümkündür. Nusret’in hayvanlara yaptığı eziyetin türlü katmanlardan oluştuğunu herkes fark etmiştir. Panoptik tasarımlı besi çiftliğinde verdiği pozun etrafını dolduran hareketsiz duran, hızlıca etlenmesini beklediği hayvanların durumu işlediği cürmün ilk ve daha olağan sahnesidir. Ama kesip raflara dizdiği, von Hagens gibi estetik kılınmış et ve kemikler önünde bir mafya mensubu gibi poz vermesi bu şiddete yeni katmanlar ekler. Etleri kemiklerinden ayırırken uyguladığı koreografi, kırmızı eti yağından ayırırken kullandığı beden dili, işlediği cürme yeni boyutlar kazandırır. Doğrudan ateşe tutarak sağlıksız ve yanmış bir et parçasını altın sarısına boyayarak yaptığı servisleri kayıt altına alan, onunla poz vermek için sıraya girenlerin de onun suç ortakları olduğundan şiddetle şüpheleniriz. Üstelik onu küresel bir girişimci yapanın, sadece daha lezzetli et yemekleri değil, dirseklerinden akan tuzların, türlü şekillerde yapılan sunumların yarattığı viral bir ilgi olduğu fark edilebilir.

Nusret, hayvanlar âleminin pornografı ve seri katili gibi işaret edildiğinde, muhtemel suç ortakları, pozlarında ve cümlelerinde gizli özneler kaybolmazlar mı?

Nusret’in hayvanlarla yaptığı bu gösterileri, ona benzeyen çok sayıda lokanta sahibini de aralarına katarak, Vedat Milor’un ve Leman Sam’ın müştereken “pornografi” gibi nitelemeleri, onların işlediği cürmün nitelik olarak, örneğin bir kasabınkinden farklı olduğunu ilan eder. Yani bir et parçasına, ihtiyaca veya sevgi ilişkisine gönderme yapan erotik ilginin ötesinde pornografik şekilde yaklaşmak mümkünmüş gibi anlatılır. Hayvan etiyle kurulan ilişki böyle bir nimete daha saygılı şekillerde kurulduğunda oradaki suç vurgusu belirsiz kalır. Örneğin kesmeden önce abdest alındığında, orada herhangi bir kötülük kalmamış sayılabilir.

Bu benzerliği töre cinayetleri ile seri katillerin eylemleri arasında da bulmak mümkündür. Bilindiği gibi töre cinayeti, genelde cezai ehliyeti olmayan bir erkek çocuğunun azmettirilmesiyle ve onun iradesi dışında işlenir. Oysa bir seri katil, kendi arzularını takip ederek, tasarlayarak cinayetlerini hayata geçirir. Onun bu kadar dolayımdan uzak, âdeta kendisini azmettirerek fiillerde bulunması ağırlaştırılmış bir suç kapsamı yaratır. Seri katilin suçunun nedeni sadece kendi benliğinden gelen saf dürtüler midir gibi sorabiliriz. Onun suçunun kaynağı sadece bilinçdışında mı aranmalıdır? Bilinçdışı arzunun olağan cümleler kurmadığı, psikanalizin temel öğretilerinden birisidir. Bilinçdışı, özne yüklem uyumundan uzak sürçmeler, belirtiler gibi dile gelir. Bu cümleler her zaman başka yüklemleri ve özneleri işaret eder. Herhangi bir eylem veya eyleyen sabitlenemez, hep bir başkasına ulanır, bulaşır. Örneğin Lacan, özneyi her zaman alibi koşullarında anlar. Failin bulunduğu yerdeki boşluk, orada olmaması veya çoktan olay yerinden uzaklaşmış olması fiilinin de koşullarını, olanaklarını hazırlar. Yani bilinçdışı sahada elinde suç aletiyle yakalananın suçsuzluğu neredeyse kesindir. Mükemmel ve tek başına işlenen cinayetin faili de bilinçdışı özneye öykünür, onun kadar mümkündür.

Nusret, hayvanlar âleminin pornografı ve seri katili gibi işaret edildiğinde, muhtemel suç ortakları, pozlarında ve cümlelerinde gizli özneler kaybolmazlar mı? Nusret’in yaptıklarını pornografik sayarak, onu üstün bir sapkın gibi anlatmak onun suçuna iştirak edenlerin karantinaya alınmasına mani olur ve azmettiricilerin, cümlenin gizli öznelerinin serbest kalmasına fırsat verir. Kuşkusuz bir suça iştirak eden ellerin sayısı asayiş kurumlarının asıl ilgisini oluşturur ama o eyleme karışmış bir zihniyetin, ideolojinin, siyasal çıkarın taşıyıcılarını, daha dolaylı katılımcılarını ortaya çıkarmak ancak Raskolnikov’un denediği boyutlarda bir muhakeme içerisinden mümkün olabilir. Böyle bir mahkeme, belli bir suça katılanları da katılmayanları da zan altında bırakabilir. Kayıtsızlık, unutkanlık da bu yargılamadan kurtulamayabilir.

Bir seri katil, muhtemelen mükemmel bir cinayeti tek başına işlemenin imkânlarını araştırır ama onun da elinden tutanların varlığı detaylı bir takibat ile zor da olsa keşfedilebilir. Onun suçuna iştirak edenler çok daha dolaylıdır. Ama herhangi bir suçun arkasındakini bulmak da aynı ölçüde zor olabilir. Suça ortak olanlar da, Şahsiyet dizisindeki Kamburalılar gibi yaptıklarını umursamıyor veya unutmuş olabilirler. Hatta dizideki yakalanması zor olmayan metaforun, alegorinin peşine düşersek, cürmün arkasında topluca bir ülkenin unutmuşlarını, kayıtsızlarını, hatırlamaya direnenlerini de bulabiliriz. Dizide Agâh Beyoğlu intihar kılığındaki bir cinayetin hafızasını kaybetmemek için çaba gösterir. Böyle bir suçun hatırası ve hafızası şahsiyetini korumasının tek yoludur. Hiç karşılaşmadığı, kendisine eziyet edenler için “Keşke hepsi ölse!” diyen bir kız çocuğunun yazdıklarının onda yarattığı vicdani sesin peşine düşer. Neden sorumluluğunu aldığını kendisinin de tarif edemediği bir başkasını hatırladıkça şahsiyet kazanır. Kızın günlüğünde kayıt altına aldığı suçlular cezasını bulmadan belleğini yitirmekten korkar. Pornografik eylemlerini çoktan unutmuş ve bu yüzden şahsiyetlerini yitirmiş adamların son anlarında bile suçlarını onlara anımsatmaz ve diğer tarafa şahsiyetsiz olarak göçmelerini izler.


 

Exit mobile version