Site icon Terrabayt

Kaotik Ana (Caotica Ana), Julio Medem, 2007

Ana’nın çağları aşan ve farklı zamanlarda birbirini yeniden bulan iki ruhun ölümsüz aşkı olarak düşündüğü bu yolculuk, yüzyıllar boyunca erkeklerin ihanetine uğrayan, öldürülen bütün kadınların öyküsüne dönüşür.

İspanyol senarist ve yönetmen Julio Medem’in 2007 yılında yazıp yönettiği filmi Kaotik Ana, ataerkinin yarattığı yıkım ve kadın mücadelesi arasındaki çatışmayı anlatırken bizi çağları ve coğrafi sınırları aşan bir yolculuğa çıkarıyor. Bilinç ve bilinçdışı arasında gidip gelen öykü, mekân ve zamandaki sıçramalar yoluyla anlatılırken müzik ve renkler seyirciye yol gösteriyor. Ayrıca filmde kullanılan ve bazı sahnelerde animasyonla canlandırılan tablolar yönetmenin 2001 yılında trafik kazasında hayatını kaybeden kız kardeşi Ana Medem’e ait.

Münzevi babasıyla İbiza’da bir mağarada yaşayan amatör ressam Ana (Manuela Vellés ), bir gün sanat hamisi Justine’le (Charlotte Rampling ) tanışır. Justine’in daveti üzerine Madrid’e giden genç kadın, sanatın ve cinselliğin sınırlara tabi tutulmadığı bir sanatçı evinde yaşamaya başlar ve kendisi gibi sanatın çeşitli dallarında çalışmalar yapan Linda (Bebe) ile arkadaş olur. Linda sorunlu bir evliliği olan kendisinden başka kimseyi düşünmeyen bir babanın kızıdır. Ona göre tüm kadınlar “fahişe”, tüm erkekler de “tecavüzcü”dür. Ana, ilk kez gittiği büyük şehir yaşamını ve kendisini  keşfetmeye çalışırken Said (Nicolas Cazalé) adlı gence aşık olur. Said anaerkil geleneklere sahip Berberi halkına mensup bir annenin oğludur.

Ana, Said’le karşılaşmasının ardından şiddeti gittikçe artan sanrılar görmeye başlar. Bir hipnoz uzmanı olan Anglo (Asier Newman) onun gerçekle bağlantısını kaybettiği bir kriz anına şahit olur ve Ana’yı hipnoz seansları yapmak için ikna eder. Hipnoz seanslarındaki gibi 10’dan geriye sayan bölümler halindeki film, bundan sonra Ana’nın geçmiş yaşantılarının ortaya çıkması ile devam eder. Genç kadının, daha önce yaşamış onlarca kadının ruhunu taşıdığını öğreniriz ve bu kadınlardan biri aşık olduğu Said’in annesidir. Ana’nın çağları aşan ve farklı zamanlarda birbirini yeniden bulan iki ruhun ölümsüz aşkı olarak düşündüğü bu yolculuk, yüzyıllar boyunca erkeklerin ihanetine uğrayan, öldürülen bütün kadınların öyküsüne dönüşür. Her bölümde Ana’nın içinde taşıdığı kaosun tarihin tüm savaşlarının, acılarının, katliamlarının yansıması olduğunu görürüz. Ana’nın 10’dan geriye doğru sayan zihinsel ve ruhsal uyanışıyla seyirci de uyanmaya çağırılır.

Hipnoz seanslarındaki gibi 10’dan geriye sayan bölümler halindeki film, bundan sonra Ana’nın geçmiş yaşantılarının ortaya çıkması ile devam eder.

Ana geçmiş yaşamlarında aşk acısı ile dağlara tırmanıp donarak ölmüş bir dağcı, sevdiği adamla birlikte olabilmek için Sahra çöllerindeki mülteci kamplarında yaşamış ve orada ölüme terk edilmiş yersiz yurtsuz bir Berberi, sevdiği adamın iktidar hırsı ile öldürdüğü bir Kızılderili tanrıçasıdır. Aslında Ana’nın babasının filmin başında söylediği gibi insanlık tarihinin vahşet ve zulmün tarihi olduğuna tanıklık ederiz. Feminizmin dile getirdiği gibi, tüm kadınların farklı görünümlerde olsa da ortak erkek şiddetine maruz kaldığı ve aynı baskıyı paylaştığı düşüncesini hipnoz seanslarında ortaya çıkan vahşi ölümlerle doğrular Julio Medem. Yönetmen tarihin başından beri yaşanan ataerki kaynaklı savaşların karşısına sağaltıcı bir düzen ve direniş biçimi olarak kadın mücadelesinin üretken sürekliliğini koyar. Ana, tüm kadınların ruhlarının vücut bulduğu bir kadın olarak yeniden dirilişi, zamanı ve mekânı aşan dişil soy kütüğünü sembolize eder. Eril tahakküm ölümden, savaşlardan sorumluysa kadın da gelecek nesillere hayat vermesi ve boyun eğmemesi ile yaşamın devamını sağlar.

Feminizmin dile getirdiği gibi, tüm kadınların farklı görünümlerde olsa da ortak erkek şiddetine maruz kaldığı ve aynı baskıyı paylaştığı düşüncesini hipnoz seanslarında ortaya çıkan vahşi ölümlerle doğrular Julio Medem.

Filmin ilk bölümünde avlanması için salıverilecek olan bir şahinin yüzüne, gökyüzündeki bir beyaz güvercinin pislediğini görürüz. Şahinin sahibi çok kızar ve güvercini öldürmesi için şahini hemen uçurur. Pençeleriyle güvercini yakalayan şahin güvercini gökyüzünde parçalar. Ana hipnoz seansları sırasında, geçmiş yaşantılarından birinde kabilesini barış içinde bir arada tutan bir Kızılderili tanrıçasıdır, ancak sevdiği erkek kabile lideri olmak için onu vahşice öldürmüştür. Tanrıça’nın gözünden izlediğimiz cinayet sahnesinde sevdiği erkek filmin ilk bölümünde gördüğümüz şahin gibi koyu renk kuş tüyleri içinde, Tanrıça ise beyaz bir kıyafet içindedir. Erkek, kabile liderliğini ele geçirdikten sonra kabilede barış bozulmuş ve kardeş kardeşi öldürmüştür. Savaşların ve kardeş katliamlarının sorumlusu erkeğin iktidar hırsıdır.

Son bölümde, New York’ta garsonluk yapan Ana, Irak Savaşı’ndan sorumlu olan politikacılardan biriyle tanışır. Adamla flört ederek odasına girmeyi başaran Ana, ilk bölümdeki güvercinin şahinin yüzüne pislemesi gibi adamın suratına pisler. Adam Ana’yı döverek onu beyaz güvercin gibi kanlar içinde bırakır, ancak Ana hiçbir korku belirtisi göstermez çünkü tüm geçmiş yaşantılarından öğrendikleri onu daha güçlü yapmıştır. Adamın onu öldüremeyeceğini, tekrar tekrar doğacağını, kendisinin tüm iyi adamların annesi olduğunu söyler. Yerli kabile liderinin, Berberi mültecinin, New York sokaklarındaki sanatçının, yani zamanın başlangıcından beri farklı coğrafyalardaki kadınların mücadelesini birbirine bağlar yönetmen. Son sahnede yüzü kanlar içindeki Ana’nın gülümseyerek New York sokaklarında yürüdüğünü görürüz. Ruhlarını taşıdığı tüm kadınların yaşadığı korkunç ölüm zincirini kırmış olmanın, zihinsel ve ruhsal olarak uyanmış olmanın mutluluğuyla yürümektedir Ana. Julio Medem filmini “Aramızdan yeni ayrılan kız kardeşim Ana’ya ve aramıza yeni katılan kızım Ana’ya” ithafıyla bitiriyor. Kadınların ortak yazgısı ve mücadelesi devam ediyor; yeter ki biz de uyanmayı ve mücadele etmeyi seçelim.

 

 

Exit mobile version