Site icon Terrabayt

Gürültü: Karnavalesk Gürültü

Tehlikeli Şeffaf Alanlar

Sosyal hayattakinden farklı, temsili özneler yaratan yani sosyal görünümünü dış dünyadaki gibi karşısındakine arz etmek yerine onu müthiş, ölçülemez bir süratle dönüştüren veya çarpıtan kimlik tanımlarına pekâlâ açık olan internet uzamında en fazla dikkati çeken iletişim katmanlarından biri de kullanıcıya her istediğini yapabileceği kanaatini sunan liberal permissiveness (serbestlik) alanlarıdır. Bu oyun alanlarının birçok hilesini, Avrupa halk kültüründeki karnaval olgusu üzerinden keşfedebilmek mümkün. Karnavallar, geçici bir süre için, düzen gruplarının veya doğal, ilkesel olanın askıya alındığı, gerçeğin ters yüz edildiği, dolayısıyla onu paylaşan öznelerin de mevcut kılık ve kimliğini değiştirmesine imkân veren, kişilere temsili bir özgürlük alanı yaratan yapılara sahiptir. İnternetteki anonimliği, unvanların dünyasını askıya alan temsili eşitliği ve ağ içerisinde ‘oyun’a atfedilen önemin ne kadar ciddi olduğunu düşünürsek, yerinde bir analojide bulunduğumuz anlaşılacaktır. Şenliğin, karnavalın yapısından farklı olarak; kısıtlandırılabilir bir süresi bulunmayıp güncel yaşama koşut olarak çevrim kazanan bu bölgede, ahlakın asgari ilkelerini bir kenara atarak yaptığınız art niyetli bir mizaha bile talebin olduğu sulandırılmış bir oyunun yüzünü taşıyan, tehlikeli alanlar mevcuttur. Soykırım şakaları, bedensel kusurları olan kimselerin acımasızca alaya alınışı, taciz esprileri, kitlesel yıkım fantezilerinin oyunlaştırılmış versiyonları örnek olarak gösterilebilir. Yani genel olarak çirkin veya kaba bulunacak şeylerin istisnai bir mizahi başarıyı belgeliyormuş gibi akışta olduğu, kara mizaha dayalı mimetik bir kanal olarak da anabiliriz burayı.

Bağlantılı katmanlarda, eleştirinin bir problemin yapıtaşlarını ortaya seren somut tavrını vermekten çok onu bir eğlence kültürünün içinde erittiğini ifşa eden birçok akışkan fenomenle karşılaşabiliriz. Mesela, ataerkiyi hicvetmek, onun arzu rejimini tek yönlü kısıtlayan doğasının üstesinden gelmek niyetiyle baştan çıkarıcı bir dans-performans ortaya koyan bir kadın kullanıcının, eril hazzın arzu barını doldurup boşaltacak, ona eklemlenecek bir performans kültürü sergilemekten nasıl da kaçamadığını görebiliriz, sadece kişiliğin değil cinselliğin; dahası cinselliğe dair eleştirel tepkinin bile sanallaştığı akışkan bir ekran olarak dijital uzamdaki özgürlük rejimi, öyle görünüyor ki, tepki ile tepkisizlik arasındaki farkı, bunun  tam tersini özellikle kastediyor gibi gösterse de, ortadan kaldırıyor ve tek parça bir şeffaflık içinde eşitliyor. Bu alanda, geleneğin veya rutinin içinde sıkışmış, temel hazlarını veya fantezilerini sergilemek, yeni seksüel oyun bölgeleri keşfetmek, her cinsel düşün tuhaf bir esrar duygusuyla aktarıldığı ama dış dünyadaki kimliğin kesin bir biçimde gizlenmeye gayret edildiği pornografik-erotik ilişkilenmelere açık hale gelmek isteyen anonim internet süjelerinin yayılım gösterdiği görülebilir. Ya da seks işçiliğinin dijital bir varyantı yine buralardan okunabilir. Sahici olmayan bir bedensel baştan çıkartma refleksinin varlığıyla, tüm bu vücuda dayalı şeffaflığın ne olursa olsun bir adabı muaşerete bina edilmeye çalışıldığı da ayrıca belirtilebilir.

İnternetin bu ıslak alanı, bu katmanlarda faal olsun veya olmasın, dijital öznenin bilinç dışında genel bir şeffaflaşma dürtüsü doğuruyor; canlı yayınlarda daha fazla takipçi uğruna sevişilebildiği gibi fiziksel cinselliğe gönderimde bulunulan rutubetli şakalar veya erotik rüya alanları çoğaltılarak kitlenin libidinal enerjisi düzenlenebiliyor. Sosyal inşaların bizler için kendinde yabancılaştırıcı şeyler olduklarını düşünüyorum. Yani bir toplumsal iletişim içerisindeyken, kendimize ve muhatabımıza dair temel şüphe ve kanılarla örülen kauçuk bir alanda ilerliyor sayılırız ve bana kalırsa bu tür iletişimlerde örtme’nin rolü daha dolayımsal ve kârlı olduğu için gösterme’den üstündür veya ona diğerinden daha fazla başvurulur. Genel iletişimlerimizdeki açık-seçik göstergeler bile gizlemenin bir biçimini paylaşır sanki. Bu durum, toplumca sinsi fakat her nasılsa ‘saygın’ bir biçimde normalleştirilir ve alıştığımız tek bir gün bu kauçuk iletişimsel alan üzerinden akıp gider. Sanal ortamlar ve sanal kişiliklerde ise ‘gösterme’ kültürü ön plandadır; dolayımsal olan yani daha kârlı olması sağlanan şey gösterilen şeydir. Bilhassa ifşa kültürü, gösterimin mahremiyeti ve lağvediciliği üzerinden nefes alan bir kültür olarak okunabilir: Olumluluğun gösterimi (Instagram ve Youtube kültürü), olumsuzluğun gösterimi (doomer, nostalji, distopya vb.), cinselliğin gösterimi olarak pornografik Twitter katmanları, eğlence içeriği üretimine dayanan Onlyfans, Bigo vb. gibi can sıkıntısının ve libidinal enerjinin oyunlaştırıldığı çeşitli live streaming (canlı yayın) organları bunlardan bazılarıdır. Pornografik sitelerde geleneksel bir gösterim söz konusudur, erişimi yasaklanabilir yerlerdir bu mecralar. Ancak Twitter’da her şeyi değil belki ama ‘birçok şey’i yapabildiğiniz sosyal katmanlar arasında işleyen, hiperlinklerle çok katmanlı hale getirilen bir ifşa pornografisi söz konusudur; mevcut olgu, yine o aynı ‘sakıncalı-hassas içeriği görme merakının baştan çıkarıcılığına kenetlenmiş bir kültür olsa da pornoya kıyasla daha tazedir. Ve gerek sosyal alanda gerek internet alanında gizleme veya örtmeye dayalı performanslar, kendinde bir kişiliği veya rolü ifade etmezler; bunlar sergilendiği, sahnelendiği sürece varlık imkânı kazanan şeylerdir kaçınılmaz olarak.

Her şeyi yapabilme itkisi gereği kendimizi her bakımdan sergileme özgürlüğümüz olduğunu iddia ederken bir o kadar da mahrem konfor alanları, bireysel alanlar inşa edişimize ne demeli peki? Demek ki, internetin bilinçdışı ve eylemsel-sözel şeffaflığı, kendini bu kadar doğrudan sergilemesine karşılık bir mahremiyet alanı ve duygusu da paylaşmıyor değil. Öyle ki, internet kimliklerinin kışkırtıcı veya en köhne duygusallığını dahi sergilemekten çekinmeyen kişiliği, eş derecede ‘ifşa korkusu’ diyebileceğimiz bir belirlenim de gösteriyor. Bu korkunun karşı ucunda ise gösterme-sunma çılgınlığı yer alıyor. Yani, ifşa korkusu ifşa arzusuyla katışık bir şekilde dijital uzamda akıp gidiyor.

Tevfik Kanoğlu. Kolaj: Gürültü Endişesi.

İmkânsızlığın Gürültüsü, Erişmenin İmkânsızlığı

Dijital medya çağında yeni bir acı biçimiyle karşı karşıyayız. Fazla etkileşim almamaktan doğan bu çağdaş hüzün, dijital medya öncesi dönemi deneyimlemiş kişilerin içinde de elbette kuluçkaya yatabiliyor fakat etkileşimin azlığı veya sıklığı, tehlikeli bir gelişim evresi olması bakımından bilhassa ergenlik dönemindeki kişilerin yanlış, noksan algılar bina etmesine de sebep olabiliyor. Mesela, bir tweetin, hak etsin veya etmesin şöyle niceliksel fazlalık içeren bir tepki alması; tweet dizileri, alıntılar, yanıtlar ve retweetlerle çoğaltılması, onu üretip dolaşıma sokan kişinin elbette hedonist yanını beslemektedir. İnternet kullanıcısı, bu yeni medya biçimine karşı tamamen tepkisel davranmıyor, sanal uzamda bir başkasının gözünden nasıl gözükeceğini hesap etmemeye dayalı bir motivasyon geliştirmiyorsa etkileşimin fazlalığına karşı tehlikeli bir hoşnutluk duymaya başlayacaktır ve tüm bu geri bildirimler, bir zaman sonra onda bir öğrenmeye dönüşecektir. Sosyal medya etkileşiminin bu hantal şablomatiğinin bizi hedonistik şekilde beslemesi, zamanla gelişen tolerans belirtileriyle birlikte, süjede anhedoniyi doğurmaya başlayacaktır. İnternet bağımlılığı kavramının ötesinde düşünülmesi gereken bir olgu olduğunu düşünüyorum bunun. Mesele üzerine kafa yoranlar için, ağ ile olan ilişkimizi bağımlılık ifadesinin ötesinde tanımlama ihtiyacı doğuyor.

Twitter, bir entelektüeli idare edebilecek görsellikle metnin mütenasip bir uyumunu sağlayabiliyor denebilir. Facebook, imaja dayalı bir görüntü arz etmektense daha ikincil bir popülerleşme; kitlenin ‘daha mütevazi’ bir şekilde biriktiği, en iyi haliyle bir ‘aile’ sosyal inşası kurma ereğine daha yakın, genç nüfusu diğer medyalara oranla daha az veya daha az çevrimiçi olan bir agora olarak gözlemleniyor fakat şunu da es geçmemeli, Twitter’daki liberal özgürlükçülüğün bir tür burjuva olmayan eşeyi de Facebook’ta, özellikle ‘ciddi’ evlilik gruplarında takip edilebilir, ilgili yerlerde tabuları bilinçdışı bir şekilde kaşıyan muhafazakâr bir kanalın varlığı kolaylıkla okunabilir –orada ağır ve hantal geleneksel bir katmanın varlığına rağmen- ki bu bir ölçüde, Twitter tipi yeni dalga steril bir kullanıcı imgesine alışmış kişinin, bir ölçüde algı yanlışı içeren varsayımıdır: Facebook, sadece ihtiyarlar tarafından kullanılmaz ama bu medyanın 2010’lu yılların estetiğinden halen çıkmayışı, -kim bilir, belki de hipermetroplara göre tasarlanmış (!) düşük karakter sınırlarında yüksek yazı boyutu veren iri gönderi ekranı- ve kullanıcısını anılarıyla hesaplaşmaya zorlayan, bu haliyle de geçmişe gönderimi daha fazla olan yapısı, onun bu tip varsayımlarla düşünülmesini hızlandırmıştır ve Instagram’ın sonradan bir görsel şişirme kültürüne süratle dönüşmüş dünyasını besleyen her türden uygulama kültürü içerisinde (özellikle seks veya seksting[1] partneri bulmaya odaklı Tinder, C2, Okcupid vb. uygulamalardaki pürüzsüz, burjuva tipi, beyaz yaka veyahut çiğ fizikselliğe odaklı yaşantıya bol bol referanslar içeren kapitalist iletişim katmanlarında) ilgili mecranın başlangıçtaki görsel blog tavrının çok çok transforme olmuş bir kimlik kazandığı yine görülüyor.

Instagram algoritmasının düşünceyi veya anonimliği değil doğrudan görsel öznenin tercih edilebilirliğini merkeze alıp dağıtan yapısı, bir çok görsel-grafik sanatçı/fotoğrafçı ve müzisyen tarafından elzem bir kitleyle buluşma rutini ifade etmesine karşılık ben bu uzamı, kişilerin cinsel veya sosyal bakımdan cezbedici ve iştah kabartıcı olarak görünmesinin, sıklıkla bedenin-etin/metanın-anın doğrudan sunumunun gerçekleştirildiği; düşük odaklanma süresine karşılık yüksek etkileşimin normalleştiği imgesel-işitsel hikayeleriyle akış gösteren bir hiperevren olarak görüyorum. Öyle ki, grafik sanatların güncel haliyle çokça kitsch’leşmesinin de bu internet katmanında üretilen ve kişiden yücelik duygusunu çalıp onu erişmenin süratle mümkün olduğu tüketilebilir bir şimdilik içinde toza karıştırmış, scrolling’in (dijital sayfanın parmakla, mouse ile veya fare imlecinden bağımsız olarak aşağı veya yukarı kaydırıldığı bir davranış biçiminin) bitimsiz akışına gömülmüş, bende şok ve suistimal sinemasının veya kitle bilincini çimdiklemeye yarayan büyük propagandif hareketlerin taklitlerini uyandıran bu uğursuz derecede çok renkli bilinçdışının varlığıyla sıkı derecede bir ilgisi olduğunu ciddi derecede düşünüyorum. (şimdi’yi, an’ı ve geçmiş’i dönüştüren bir mecra olması açısından Instagram kelimesinin instant (an-anlık) ve telegram (telgraf) sözcüklerinin birleşiminden oluştuğunu ve Kodak firmasının ürettiği polaroidlerin fotoğraf tarzını paylaştığını ayrıca belirtmek de faydalı olabilir.)

Sanatın grafik yönünün, insanın erişilebilir fiziksel görünümünün, adabı muaşeretinse bunca pürüzsüz üretiminin, yeni medyanın bilinç dışına gömülü bu sosyal yuvalarında günceli ikame eden şekiller aldığını düşünüyorum. Güncel insan, bu katmanlarda, raf ömrü kısalmış bir medyanın kendini sürekli olarak erişilebilir kılan akışkanlığını taklit ederken bir yandan robotize olmaktan kaçamıyor, öte yandan fiziksel olarak erişilmesi güç, neredeyse imkansızlaşmış, muhal bir kimliğe dönüşüyor. (bkz. Yanıtlanması için bir dijital bürokrasiyi aşmanızın gerekli olduğu özel mesaj alanları) İnternet süjesinin etkileşimi onu hedoni-anhedoni diyalektiği içinde mutsuz veya mutlu kılıyor, tehditkâr bir ifadeye sahip olan ‘internet bağımlılığı’; zamanla, ‘internetin sıradanlığı’na dönüşüyor. Elektronik ve dijital şeylerle aramızda gelişen yeni duygusallık, bilimin onları doğurmasından önce aramızda olmayan, Lacan’ın lathouse[2] dediği her nesnenin zamanla insan yaşamında olağanlaşması tasavvuruna dikkat edildiğinde, doğal bir duygu-durum kazanmaya başlıyor.

Doğal düzleminde şayet bürokrasi vb. hiyerarşiler engellemiyorsa oldukça ulaşılabilir olan kişiler, Instagram gibi kültürel katmanlarda daha yaygın olarak gözlemlenen bir olgusallıkla iyice erişilmez, herhangi bir kılçık, hata vb. sunmadığı için semantik detaylarını yitiren, pürüzsüz ve bir YouTube slime’ı gibi ‘sadece ilgi uyandırması bakımından enteresan’ olan, yalnızca medya olarak varoldukları sınırlı sürelerinde geçerli, özgürlükçülüğünden ayıklanmış, tersine bir karnaval estetiği paylaşan öznelere dönüşüyor.[3]

Gerçekliği hipersüratle mimetik olarak çoğaltan bu gürültülü iletişim halinin, iletişimin zaten arızadan noksan olmayan doğasına, sevimsiz bir zihinsel dip gürültüsü eşliğinde geniş ve arızalı bir kanalı sokmaktan kendini kurtaramadığını düşünüyorum. Peki, üzeri örtülemez, fiziksel olmayan bir gürültüden şikayetçi olmak bize ne katar? Bu sorulara, tatmin edici bir yanıt bulmak veya elimizdeki taze olguya daha keskin bir şüpheyle nihai olarak yaklaşmak için metni bir bölüm daha sürdürmek gerekecek.

___________________________________________

Ana Görsel: Bruegel (I), Pieter. Karnaval ve Perhiz Arasındaki Savaş, tuval üzerine yağlı boya, 1559 (Yazarın seçimi)

____________________________________________

[1] Seksting veya sexting, bir internet argosu olmaktan çok sanal uzamdaki cinsel iletişimin vartyantlarından birini özetleyen bir ifade. Eşzamanlı mesajlaşma uygulamalarından, partner bulma uygulamalarından, sosyal medyadan yapılan özel iletişimlerde tarafların cinsel fantezi katmanını devreye soktukları, siberuzam sınırlarında anlam kazanan bir kavram.

[2] Lathouse, Jacques Lacan’ın öne sürdüğü bir neolojizm (türetilmiş yeni kelime, söz gelimi ‘seksting’ buna bir örnektir.) Fransız psikanalist, bu kullanımıyla, gelecekte bir farktan türemesinin önünde hiçbir engel yokmuş gibi duran, arzuyu vakumlayan bir yığın nesne veya nesneleşmenin (Lacan terminolojisinde bir yokluğu imleyen ‘nesne a’ veya ‘a nesne’ kavramı burada önemli) varlığını işaretliyor.

[3] Carnevale kelimesini etimolojik olarak açımladığımızda, Carne’nin ‘insan eti’, ‘insan bedeni’ manalarını da içerdiğini görebiliyoruz. [Yüzgüller, S. (2006). Karnaval ve Perhiz Arasındaki Savaş: Brueghel’in Yapıtına İlişkin Bir Çözümleme. Sanat Tarihi Yıllığı, 0(18), 77-90. https://iupress.istanbul.edu.tr/tr/journal/jah/article/karnaval-ve-perhiz-arasindaki-savas-brueghelin-yapitina-iliskin-bir-cozumleme

Exit mobile version