Site icon Terrabayt

Gecenin Sonuna Yolculuk: Kirli Bir Kahkaha

Romanın Üslubu: Üçüncü Mevkicilik

Romanda insanlık durumlarına karşı, parlak gözlemlerin arasına sıvışmış, tasvirlerin karanlık yoğunluğuna eşlik eden bir acı alay duygusu var. Mesela Tolstoy romanlarında savaşın getirdiği yıkımı törpüleyen, zihni o karamsar kanvasın içinde rahatlatan kaderci bir teslimiyet vardır, Rus yazarın karakterleri üzerinden bazı vicdani meseleleri tartıştığını görürüz. Bardamuleşmiş Céline’in askerleri ve yoz yönleriyle tanılanan Fransız toplumunun (ve romanın Amerika sahneleri düşünüldüğünde, burjuva kapitalizminin) içinde bütün ahlaksızlıklarıyla savaşı bir fırsata çevirmeye çalışan tiplemeleriyse rüzgâr nereye eserse oraya yüzünü çeviren, yurtseverliklerini bile tüccarlığa vardıran küçük insanlardır. Elbette, Destouches’un karakterlerinden köylü reformu hedefleyen Kont Tolstoy’un kendi vicdani tavrını yansıttığı Savaş ve Barış’taki Kont Piyer emsali duyarlıklı soylular yaratmasını bekleyemeyiz. Anlatıcı, bu küçüklüğü disiplin kumkumaları olarak aktardığı, emrindeki erleri çürük elma kadar ciddiye almayan, onları ordu malı gören Pinçon gibileri tasvir ederken okurun gözüne gözüne sokar: “Binbaşı Pinçon’a korkak bir adi katilin teki olduğunu söylesek, onu olağanüstü derecede mutlu etmiş olurduk, çünkü bizleri yaka paça kurşuna dizdirtirdi… Almanlarla değildi … derdi.” (a.g.e., s. 39) Céline’in askerleri merhamet yönünden cimri kimselerdir, yazarın Herote ve Martrodin gibi tüccarları ise merhametsiz kurnazlardır, hatta aşk duygusu bile kitap boyunca zikredildiği her pasajda tıpkı Bayan Herote’nun dükkanında olduğu gibi, ticari zekâ tarafından işletilen, onu bir ek iş gibi görenlerce kullanılan, insanı mutluluktan çok keyifçiliğe sürükleyen bir duygu olarak anılır. Ferdinand sevgililerinde başarısızdır, daha doğrusu başarısızlığa çözümsüz şekilde yatkındır. Lola, Musyne, Molly; aşkın isminin geçtiği yerde umumhanelerin (genelevlerin), paranın, ticarethanelerin, Ford’un ve ölümün konusu da geçmeye başlar hemen. Ancak roman, bir kadına; Elisabeth Craig’e adanmıştır.

Louis-Ferdinand Céline, Gecenin Sonuna Yolculuk. Çev. Yiğit Bener. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2002.

Savaş, ilkel dürtülerden ziyade aslında örgütlü bir aklın olanaklarının aşırı bir uca çekilmesinden doğar. Dolayısıyla; savaşı anlatan bir romancı, usun aşırılıklarından arınmak için duyguların seyreltici doğalarına inecek, mesela en az aşk kadar sanatı ve sağduyuyu da anlatmak isteyecektir. Napolyon ordusunun Milano’ya girişiyle açılan Parma Manastırı’nda söz gelişi, savaşma dürtüsünün aymazlığına karşı Stendhal’in müthiş bir önlemle aktardığı; dinsel bir yüceltmeyle işlenen kehanet ve aşk gibi yatıştırıcı unsurlar, savaş borazanları karşısında iyi huylu bir çatışma sağlar ve bir yerden sonra roman genç soylu Fabricio’nun Clelia’ya olan esrarengiz denebilecek aşkına adanır. Peder Blanès‘in hakiki din adamlığı, yıkıcı olan her şeyin karşısında usun vahşiliklerinden arınılan bir bilgelik imkânı doğurur. İnsanlık hallerinin aşırılıklarından doğan korkunçluklar aşk ve bilgelikle yatıştırılmış olur böylece. Hacmi ve barındırdığı olgular bakımından Savaş ve Barış, Parma Manastırı gibi büyük romanlarla Gecenin Sonuna Yolculuk’u aynı kulvarda görmemin sebebi nedir? Realizm.[1] Safdil bir savaşma romantizmi ve cumhuriyetçi tutkularla İmparator’un ordusuna katılmak isteyen genç Fabricio tipik bir Don Kişot’tur. Alaycı bir yurtseverlikle, dalgasına orduya katılan Bardamu de tüm Don Kişot’ların açtığı hiciv okyanusunda modern bir sörf yapma niyetiyle roman sahasına çıkmıştır adeta. Savaş ve Barış’ın yazarı Tolstoy ise zaten içinde bulunduğu aristokratlar sınıfı yüzünden vicdani bir bunalımın yüzeyindedir ve mujikleri[2] ahlaki olarak odak noktası haline getirir.

Nâzım’ın mısralarında rastladığımız üçüncü mevki tren bileti[3] meselesidir işte tüm bu realistlerin takıntısı. Zaten “…sizi temin ederim ki ben sadece konuştuğum gibi yazıyorum”, “Bense bir üslupçuyum, tabiri caizse üslup manyağıyım…” (Bener, 2020, parag. 120-123, akt. Céline)demekle koyu bir üslupçu ve üçüncü mevkici olduğunu belirtmektedir Destouches. Fakat onu büyük realistlerinden ayıran temel özelliği şudur: Her erdem uçurumdan aşağı yuvarlanmıştır. Akademiye karşı epey bir laf ebeliği yapan Parafine, eleştirdiği her çıkmazın kökünün kendinde de bulunduğu biridir, kariyer takıntısı olmasının yanında parafilik[4] özellikler de taşır. Robinson, sürekli kolay yoldan paçayı kurtarmanın ucuz çileleriyle doludur, kadınıyla olan ilişkisinde ikiyüzlü ve gönülsüzdür, biraz cebini doldurabilmek uğruna bulaşmayacağı suç yoktur, tüm bu kötü kokuda, belki de kendisine sığınılması çok önemli olan bir kurumun temsilcisi sayılabilecek Peder Protiste ise dindarlığından çok işgüzarlığı ile öne çıkar.

Ümidin varlığına kıymet vermeyen ahlaki ortamlarda sürüklenen karakterler; akılcılık ve sağduyu ile değil, kirli bir kahkaha ile varlıklarını ancak insani kılabilmektedirler. O yüzden sokağın, özellikle Rancy gibi varoşların kısıtlı kültürüne konuşlanmış; askerin, denizcinin, işçinin, hekimin, memurun argo ve çöküntü jargonu, romanın alay rotasını belirler. Eserde küfür, kaba cinsellik, iş çevirmeden doğan o huzursuz dil, neredeyse lirik bir biçimde kullanılır ve halkın düş gücünü, o dönemin orta ve alt tabakasını raporlar. Argo, sadece anlatıcının dilini; karakterlerin diyaloglarını kurmaktan ibaret değildir, eserdeki kişilerin bilhassa asker ve akademisyenlerin isimlerini de komik bir portreyle çizmiş olur.[5] Fakat hatırlatmalı, yazar romanı için altı yıl uğraştığından, taslakları ve düzeltmeleriyle birlikte yapıtının tam 50 bin sayfa tuttuğundan bahseder. (Bener, 2008, akt. Céline) Çalakalem yazılacak, denetlenmeden ortaya saçılacak paragraflar için bu kadar didinmek istemezsiniz, burada vakti bol; kendini harici alemden soyutlayacak rahatlığa sahip bir burjuva yazarının üslupçuluğu söz konusudur.


Yazının ilk bölümü için tıklayınız.

Ana Görsel: Yazarın, eşi Lucette Destouches ile 1951’den ölüm yılı olan 1961’e kadar birlikte yaşadığı, Meudon-Paris’deki evin bir fotoğrafı. Ev, İkinci İmparatorluk Dönemi’nden (1852-1870) kalmadır. CC BY-SA 3.0. commons.wikimedia’dan erişildi. (Yazarın notu)

[1] Bu gerçekçi tarzdan gerek Burroughs, gerekse Ginsberg etkilenmişlerdir: Özellikle konuşma diline yakınsayan üç noktalı sentaksın tercih edilmesinden. Bkz. [Celine, Louis Ferdinand Destouches]. Ginsberg, Allen. Christie’s: Live Auction 7873. Ki bu üsluba, Yolculuk’un yazarının mektuplarında tanıklık etmiş olmak çok olağandır. Bu mektuplardan en çok dikkate değeni, yayıncısı Gaston Gallimard’a yazdıklarıdır (Gallimard, aynı zamanda Proust’un da yayıncısıdır).

[2] Mujik: Rusçada, köylüler için kullanılan bir ifadedir.

[3] Eski tren vagonlarında alt ve orta tabaka yolcuların bulunduğu kompartıman. Şiir söz konusuysa, benim denk geldiklerimden bir tanesi: ‘’Duvarda külrengi bayramlık kasketi./ Yerde bir üçüncü mevki tiren bileti…..  (Hikmet, 2011, s. 351) Ayrıca kendisi de bir realist olan ressam Honoré Daumier’nin Üçüncü Mevki Vagon (fr. Le Wagon de troisième classe) isimli yağlı boyası meşhurdur.

[4] Cinsel sapkınlık.

[5] Profesör Jaunisset mesela, Fransızcada Dr. Çatlıyordu gibi bir anlam verir ya da Binbaşı Pinçon, yine aynı dilde, Binbaşı Şakrak, Binbaşı Çimdikleyek gibi bir anlam verir. (Eserin çevirmeni Bener’in romandaki dipnotlarından derlenerek aktarılmıştır)

Exit mobile version