Site icon Terrabayt

Fanon Üzerine


Profesör Lewis R. Gordon, bu röportajda Fanon ne Dedi?: Fanon’un Yaşamına ve Düşüncesine Felsefi Bir Giriş isimli kitabını ele alıyor.


Kirchgassner: İlk Fanon okuduğunuz dönemi anlatır mısınız? Yazılarına dair ilk izlenimleriniz nasıldı? Şu anda Fanon neden çalışmalarınız açısından hala önemli?

Lewis Gordon: İlk Fanon okumaya aşağı yukarı on üç yaşındayken başladım. Amcam Shaleem Solomon bir Rastafariandır. Siyahların özgürleşmesine ilişkin kitap koleksiyonu vardı. Bunların arasında Almicar Cabral’ın, Frantz Fanon’un ve Kwame Nkrumah’ın yazıları vardı. Fanon’un düz yazı dilinin oldukça ilgi çekici olduğunu düşünmüştüm ama henüz atıfta bulunduğu düşünürleri ve sömürgecilik ve ırkçılık gibi açık konular dışında tartışmaların bağlamını bilmiyordum. Bu fikirler aklımın bir köşesinde kaldı, hemen sonrasında ön dört yaşımda Malcolm X, James Baldwin ve Angela Davis’in eserlerini, ayrıca G.W.F. Hegel ve Karl Marx’ı okudum. Lehman Koleji’nde Jean-Jacques Rousseau okurken, Fanon’un sesi kulağıma çalınırdı. Yale’de doktora öğrencisiyken M. Shawn Copeland’ın lisans-üstü seminerinde Yeryüzünün Lanetlileri’ni görmek beni çok mutlu etti. Tez danışmanım merhum Prof. Maurice Natanson da teze Fanon’u da eklemem konusunda oldukça hevesliydi. Fanon eserlerimde hep mevcut oldu çünkü insani ilişkileri, bilhassa da siyahlara ait meseleleri akademide genelde pek de moda olmayan bir tarzda, ‘gerçeklik’ dozu epey yüksek olarak ele alıyordu.

Siyahlık hareketi vasıtasıyla sürrealistlerden etkilenen Fanon yazılı şiire ayrıca önem vermiş ve popüler siyah müziği, bilhassa blues’u hor görmüştür. Müziğin önemi performansın çok ötesine geçer. Ben blues’un da varoluşsal olduğunu, onu modern yaşamın leitfmotif’i yapan olgun bir tefekkür hissi sunduğunu iddia ediyorum. İlginçtir, Fanon sofistike oluşundan ve nihayetin siyah dehasından korkan beyaz eleştirmenleri rahatsız edişinden ötürü be-bop’a hayrandı.

Kirchgassner: Kitabınızın adına nasıl karar verdiniz? (Fanon ne dedi?) Okuyuculara bu başlıkla nasıl bir mesaj vermeyi hedeflemiştiniz?

Gordon: Fanon genelde demediği veya yazmadığı şeyleri demiş olmakla suçlanır. Bu yanlış anlaşılmaların bir kısmı eserlerinin Fransızca orijinallerinden berbat bir şekilde tercüme edilmelerinden kaynaklanıyor. Diğerleri ise argümanlarının bağlamını anlamamaktan. Bu da önermelerinin anlamına dair sorular uyandırdı. Dahası da var. Afrika Felsefesi’ne Giriş isimli bir kitap yazdım, bu kitapta başka şeylerin yanı sıra siyah entelektüel dünyayı entelektüelliğinden koparan bir dünyada, siyah entelektüel tarihini telaffuz etme sorunu da yer alıyor. Bu kitapta Afrika diyasporasının ortaya attığı fikirlere dair geniş bir yazı yelpazesi ele alınıyor. Bu kitap, biyografi vasıtasıyla başkalarını tabi kılma amacı taşıyan başat eğilimleri eleştirerek belli bir siyah entelektüeli inceleme görevini üstleniyor. Fanon’un söylediklerinde onun düşündükleri de alttan alta mevcut, çalışmalarının bu boyutunu ön plana çıkarmak istedim.

Kirchgassner: Sizce Fanon’un düşüncesinin hangi vasıfları en çok yanlış anlaşıldı?

Gordon: Düşüncesinin büyük bir kısmı yanlış anlaşıldı ama bunlardan iki tanesi ayrıca yanlış anlaşıldı: şiddet ve pek çok eleştirmenin ırklar arası ilişkiler dediği şey üzerine görüşleri. Şiddet söz konusu olduğunda, çoğu kişi aslında Fanon’un şiddetten nefret ettiğini göremiyor. Demeye çalıştığı şey şiddetle iştigal etmeden onu azaltmaya veya ortadan kaldırmaya çalışmanın imkânsız olması. Durum trajik bu açıdan: şiddet konusunda hiçbir şey yapmamak onun sürdürülmesini kolaylaştırır aslında.

Bazı mühim pasajlarda, pederastiyle -yetişkin olmayanlarla cinsel ilişki- eşcinselliği birbirinden ayırır. İlkinin normal olmadığını ama ikincisinin normal olduğunu iddia eder. Yine de sırf bir çeviride bu her iki sözcüğü karşılamak için de “homoseksüel” kelimesi tercih edildiğinden eleştirmenler onu homofobik olmakla suçlamıştı.

İkinci noktaya gelirsek, Fanon ırklar arası ilişkilere karşı değildi ve tartıştığı şey genel olarak beyaz olmayan kadın ve beyaz olmayan erkek değildi. Sömürgeciliğin ve ırkçılığın gözler önüne serdiği belli patolojilere ve insan bilimlerinde başat görüşlerin, bilhassa Lacan’cı psikanalizin kısıtlamalarına dönük bir eleştiriydi bu. Bu patoloji belli bir kaynak nezdinde meşruiyet ve tanınma arama şeklini almıştı. Klasik ve Lacan’cı psikanalizde, kadın bir erkek tarafından sevilme, dolayısıyla onay arayışı üzerinden kadın olur. Erkek ise bir kadını sevebilmesiyle erkek olur. Bu heteronormatif model insanların ne olduklarını ve nasıl olduklarını içerecek şekilde genişler ve cinsiyeti ve toplumsal cinsiyeti ilksel veya ontolojik, yani mutlak temel haline getirir. Ancak Fanon, öyle beyaz olmayan kadın örneklerden bahseder ki onlar sevgi değil beyaz bir erkekle ilişkilerinde erkeğin sunduğu, inanmak istedikleri bir tür yalanı arzu ederler: bu yalan aslında siyah olmadıklarıdır. Bu ilk bakışta o eski eril onay arama düzeni gibi görünebilir ama burada sorun siyah bir erkeğin bunu sunamayacak olmasıdır. Aslında, bu ancak bunu sunan beyaz erkek siyahlardan nefret ettiğinde, yani ırkçı olduğunda mümkün olacaktır. O halde “sevgisi” sadece ve sadece sözde siyah olmadığı varsayılan kadınlara sunulabilecektir.

Şiddet söz konusu olduğunda, çoğu kişi aslında Fanon’un şiddetten nefret ettiğini göremiyor. Demeye çalıştığı şey şiddetle iştigal etmeden onu azaltmaya veya ortadan kaldırmaya çalışmanın imkânsız olması. Durum trajik bu açıdan: şiddet konusunda hiçbir şey yapmamak onun idame etmesini kolaylaştırır aslında.

Ancak Fanon siyah oluşunu yalanlayan bir şahit arayışında kendini meşru kılmaya çalışan siyah erkeğe de döner. Çoğu eleştirmenin bu noktada kaçırdığı şey heteronormatif şemanın burada dağılmasıdır. Ele aldığı örnekteki beyaz kadın sevgisini sunsa da, sevdiği kişi onu reddeder ve beyaz bir erkekten nihayetinde sevdiği siyahın aslında siyah değil -buna dikkat- “aşırı kahverengi” olduğunu yazan bir mektup almasını sağlar. O halde tanınma vasıtasıyla kaçışa dönük bu patolojik arayış cinsiyeti ve toplumsal cinsiyeti psikanalizin münferit koşulları haline getiren görüşlerle çelişir: Örneklerde hem siyah kadın hem siyah erkek aynı kaynak tarafından tanınmak ister: beyaz erkek. Bunu anlamanın tek yolu psikolojik gerçekliğin sosyal ve siyasi koşullarına bakmaktır. Sömürgecilik ve ırkçılık, ona göre, her daim başat ataerkil modellerle ve toplumsal cinsiyet temelli öznellikle çelişen sosyal ve tarihsel faktörler getirir. O halde Fanon’un bu tartışması sömürgecilik ve ırkçılıkla ilişki içerisinde beyazlığın nasıl işlediği gibi sorular ortaya atar. Buradan başka soruların da ortaya çıkabileceği anlamına gelir bu durum: bu kaygılar aynı cinsiyete mensup olanların ilişkilerinde nasıl yaşanır? Fanon ne Dedi isimli kitabımda başka meselelere de değindim, bu konuları ve iktidarla ve siyasetle ilişkilerini ayrıca başka makalelerde ve kitaplarda da ele aldım.

Kirchgassner: Kitabınızın Fanon çalışmalarına yeni başlayanlar için de bu konuda ilerlemiş olanlar için de mühim bir kaynak olmasının nedeni orijinal Fransızca metinlerden Fanon’un yazılarını tercüme etmeniz. Bu yaklaşımın önemi nedir? Fransızca orijinal metinleri kullanmak Fanon’a dair anlayışımızı nasıl geliştiriyor ve/ya Fanon’un fikirlerine dair yaygın görüşleri nasıl değiştiriyor?

Gordon: Çevirilerimde Fanon’un tartıştığı meseleyi açıklığa kavuşturmayı ve ona ve düşüncesine dair kimi talihsiz iddiaları ele almayı amaçladım. Örneğin, semiyolojik argümanları zaman zaman “siyahlar” yerine “siyah” veya “o Siyah” ifadesinin kullanılmasını gerektirdi. Bazı mühim pasajlarda, pederastiyle -yetişkin olmayanlarla cinsel ilişki- eşcinselliği birbirinden ayırır. İlkinin normal olmadığını ama ikincisinin normal olduğunu iddia eder. Yine de sırf bir çeviride bu her iki sözcüğü karşılamak için de “homoseksüel” kelimesi tercih edildiğinden eleştirmenler onu homofobik olmakla suçlamıştı. Böyle pek çok örnek var. Okurlar muğlaklığı kendileri yorumlasın diye bazı sözcükleri çevirmemeyi de tercih ettim. Bu yüzden, çevirmeden le nègre yazdığım oldu çünkü Fransızca’da bunun ikili bir anlamı var, rengi tanımlamanın yanı sıra İngilizce’deki o aşağılayıcı “n” sözcüğüyle aynı anlama sahip.

Fanon aynı zamanda sömürgecilik çağında liberal siyaset felsefesine dönük daimî, yıkıcı bir eleştiri de getiriyor: liberalizm siyasi eyleme mani olan bir ahlakçılığa dönüşür.

Kirchgassner: Fanon ve blues analiziniz “Avro-modernist tercih” dediğiniz eğilimini açığa çıkarıyor. Bu konuyu biraz açar mısınız? Bu konuya odaklanmanızı sağlayan şey neydi?

 Gordon: Fanon’u seviyorum ve ona saygı duyuyorum. Bence bu aynı zamanda onu idolleştirmemek demek. Bu yüzden, orada burada onun konumuyla uyuşmadığım noktaları da belirtiyorum, ki ciddi olarak ele aldığım bütün entellektüeller üzerine böyle çalışırım. Siyahlık hareketi vasıtasıyla sürrealistlerden etkilenen Fanon yazılı şiire ayrıca önem vermiş ve popüler siyah müziği, bilhassa blues’u hor görmüştür. Müziğin önemi performansın çok ötesine geçer. Ben blues’un da varoluşsal olduğunu, onu modern yaşamın leitfmotif’i yapan olgun bir tefekkür hissi sunduğunu iddia ediyorum. İlginçtir, Fanon sofistike oluşundan ve nihayetin siyah dehasından korkan beyaz eleştirmenleri rahatsız edişinden ötürü be-bop’a hayrandı.

Kirchgassner: Fanon’un görüşlerinin ABD’de ve dünyanın her yerinde süregelen siyahların eşitlik mücadelesine dahil olan yeni nesil siyah aktivistler için ne açıdan önemli olduğunu özetler misiniz?

Gordon: Dünya çapında pek çok aktivist mücadelelerinde Fanon’un adını ve sözlerini kullanıyor. Steve Bantu Biko’yla beraber, Güney Afrika’daki mücadelelerin sesi oldu. Asya’da, Avrupa’da ve dünyanın geri kalanında haklarından mahrum edilmiş ve yabancılaşmış insanlar için de böyle bir yeri var. ABD’de ve Britanya’da çok sayıda insan kitap okuma seanslarına ve atölye çalışmalarına katılıyor, bunun nedeni ise oldukça bariz: fikirleri mevcut mücadeleler için bir şey ifade ediyor. Cezayir Devrimi’nin 5. Yılında, oldukça dokunaklı bir biçimde, devrimin “yeni insanlığı icat eden oksijen” olduğunu söyleyen oydu. Eric Garner’ın son sözleri olan “nefes alamıyorum” boğulma tehdidi veya tehlikesi karşısında sokaklara dökülen pek çok kişi için metonim oldu, bir uyarı işlevi gördü. Fanon aynı zamanda sömürgecilik çağında liberal siyaset felsefesine dönük daimî, yıkıcı bir eleştiri de getiriyor: liberalizm siyasi eyleme mani olan bir ahlakçılığa dönüşür. İnsani gerçekliğin birbirine bağlı oluşu, ilişkiselliği sayesinde aslında insanlığın özgürleşmesine dönük bir çağrı olan siyahların özgürleşmesi bu çıkmazı aşmayı gerektirir. Bu da aktivistlere hitap ediyor.


Black Perspectives‘de çıkan söyleşiyi Türkçe’ye Öznur Karakaş çevirmiştir.

 

Exit mobile version