Site icon Terrabayt

Engels Haklıydı: İlk İnsan Kabilelerinde Akrabalık Soyun Anneden Kızına Aktarılmasına Dayanıyordu [3]


İlk toplumsal kurum, çekirdek aile değildi. Son araştırmalar, ilk toplumsal kurumun, komünist, kadın-merkezli klan olduğunu gösteriyor.

Engels 1884 yılında bunu ortaya atmıştı. Ardından, yüzyıl boyunca, bu fikri reddedildi, üstelik kimi ‘Marksistler’ de bu reddin bir parçası olmuştu. Ancak son araştırmalar, Engels’in başından beri haklı olduğunu gösteriyor.


Daha önce iki parça halinde yayınlanan makalenin üçüncü ve son kısmının çevirisini sizlerle buluşturuyoruz. [I] [II]


İnsan Kökenler

Buna rağmen, akademisyenler nihai kökenlere yüzünü döndüğünde, eski sterotipleri tekrarlama eğilimindedirler. Çoğu, plio-pleistosen insansıdan modern homo sapienslere giden süreçte esas olarak babalığın kesinliği hipotezine başvurur.



Hikâyenin tipik versiyonlarında, babanın yatırımı doğrudan cinsel işgücü bölümüne bağlanır: gıda paylaşımına, çocukların uzun süren bağımlılığına, yumurtlamanın gizlenmesine ve dişilerin cinsel olarak alıcı pozisyonunda olduğuna dair süregiden inançlar. Bunun arkasında yatan görüş şudur: insanların dişileri öylesine çaresiz ve bağımlı bebekler doğurur ki uzun vadeli çift bağını, taahhüdünü ve desteğini sunmak üzere bir erkeğe ihtiyaç duyarlar. Burada mevzu, hiçbir erkeğin partnerinin karşılığında ona sadık kalacağından emin olmadan böylesi bir sözleşmeye dahil olmayacağı fikridir. Terrence Deacon’un dediği gibi ‘evrimsel olarak, bebek bakımına ve gıda sağlamaya ciddi bir zaman ve enerji yatırımı yapan bir erkeğin çocuğun babası olma olasılığının yüksek olması gerekir, aksi takdirde zaman ve enerji yatırımı başka bir erkeğin genlerine yarayacaktır.”[1]

1960’lardan ve 1970’lerden itibaren, bu senaryo, aslında Standart İnsan Evrimi Modeli haline geldi. İnsan evrimine dair metinler Homo erectus’a tek-eşlilik atfedecek kadar ileri gider:

“Dişiler, kendileri ve onlara bağımlı bebekleri için gıda temin etmekte güçlük çekmiş olabilir. Eğer homo erectus düzenli olarak avlanıyorsa, erkekler eşlerine ve döllerine yüksek nitelikli gıda sağlayabilirdi. Tek eşlilik, erkeklerin bebeğin babasının kendisi olduklarına dair güvenlerini artırarak babanın yatırımını sağlayacaktır.”[2]

Evrimsel psikolog Steven Pinker, cinsel çifte standardın neden doğal ve kaçınılmaz olduğunu açıklamak için yine aynı fikre başvurur:

“Cinsel kıskançlık bütün kültürlerde mevcuttur… Çoğu toplumda, bazı kadınlar kocalarını paylaşır ama hiçbir toplumda erkekler rahatça karılarını paylaşmaz. Başka bir erkekle birlikte olan bir kadın her daim erkeğin genetik çıkarlarına tehdittir çünkü onu aldatıp bir rakibin genleri için çalışmasını sağlayabilir.”[3]

Bu dogmatik yanıtlara cevaben, Stephen Beckerman ve Paul Valentine, Güney Amerika’da düzlüklerde yaşayan çok sayıda toplumdan elde edilen ve bu iddiaları yalanlayan bulguları bir araya getirir. Çoklu Babalar Kültürü isimli kitaplarında, Pinker’ı doğrudan yalanlayarak, bir kadının bebeğine babalık etmenin nasıl da birden fazla erkek arasında pay edildiğini kanıtlarlar. Xocleng (daha önce Kaingang) toplumuna dair o klasikleşmiş anlatıyı ele alan şu paragrafı alıntılar:

‘Klendó’nun kızı, Pathó, benim evladımdır, dedi Vomblé. ‘Nereden biliyorsun,’ dedim, ‘zira Klendó onun annesiyle de yattı?’ ‘İki erkek aynı kadınla yattığında, kadının çocuğuna ikisi de kendi çocuğum der.’ Ancak erkekler aşıklarının çocuklarının kendi çocukları olduğunu düşünmekle kalmaz, anneleri aynı erkekle ister aşık ister koca olarak birlikte olmuş olan insanlar da birbirini kardeş görür.”[4]

Bu ‘paylaşılan babalık’ (yazarın ifadesiyle) sadece bir iki kabilede görülmüş olsa idi, belki de sapma diye gözden çıkarılabilirdi. Ancak bu kurum Güney Amerika düzlüklerinde oldukça yaygındı, ayrıca bin yıl önce gelenekleri birbirinden ayrı -birbirlerinden binlerce kilometre uzakta yaşayan, birbiriyle ilgisiz diller konuşan ve yüzyıllardır temas halinde olduklarına dair hiçbir belirti göstermeyen- halklar arasında da görülüyordu. Yazarlar şöyle devam eder:

“Paylaşılan babalığın, aileleri etkin biçimde idame edebilen, çocukların babalarından yeterince bakım alabilmesini ve yetişkinliğe başarıyla adım atabilmesini temin eden kadim bir halk inancı olduğu dışında herhangi bir sonuca varmak güç. Farklı bölgelere dağılan kanıtlar, paylaşılan babalık inancını benimseyen bir kültürde biyolojik ve sosyal olarak yetkin bir toplum – kendilerini ve toplumsal ilişkilerini mükemmelen yeniden üretebilen üyelere sahip bir toplum- inşa etmenin mümkün olduğunu gösteriyor.”[5]

Bu inanç başarılı bir yeniden üretim modeli sunmakla kalmaz. Bebeklerin hayatta kalmasına yardımcı da olabilir. Avcı toplayıcı Aché toplumunda bir babası daha olan çocukların yetişkin yaşa ulaşma ihtimali çok daha fazladır,[6] Barí toplumunda yapılan uzun-süreli bir istatistiksel çalışmada bu bağlantı doğrulanmıştır.[7]

Bir kadın hamilelik esnasında birkaç aşık daha edinerek bebeğine gerçekten yardımcı olabilir mi? Yanıt evet gibi görünüyor. Bunun açıklaması, muhtemelen fazladan babaların ayrıca gıda temin etmesi ve bebek ölümüne karşı daha çok koruma sunmasıdır. Yaşamındaki erkeği biyolojik babalık namına rekabete teşvik etmek kadının çıkarına değildir. Kadının bakış açısından gerçek olan şey mevcut kocasının yaralanma, ölme veya onu terk etme ihtimalinin olmasıdır. Her halükârda, yeni bir erkeğe geçmek için yeterli nedeni olabilir. Yeni eşi, şu veya bu çocuğun babası olmadığından şüphelenirse, var olan bebek öldürülebilir veya istismara uğrayabilir. İstenen bir çocuğun kaybı bütün insan annelerine çok şeye mal olur, bu yüzden babanın gerçekten kim olduğunun bilgisini açık etmekten ziyade saklamak, bir iki aşık daha almak ve pek çok erkek arasında yanılsama yaratmak daha iyidir.

Bu erkekler birbiriyle rekabete girer mi veya karşı karşıya gelir mi sorusu ise mevcut fayda-zarar dengesine bağlıdır. Erkekler babalık için rekabete girmeye çalıştığında böylesi bir rekabetin zararlarını artırmak dişilerin lehine olabilir. Beckerman ve Valentine, bu varyasyon yelpazesinin ‘kimin yeniden üretim stratejilerinin toplumsal hayata hükmedeceğine dair erkek ve kadın arasında bir rekabet’ olduğunu düşünüyor.

‘Kadınların yeniden üretim çıkarlarına en çok yarayan şey, eş seçimini kadınların yapması ve bunun bağlayıcı olmamasıdır; pek çok kadın arasında annelik sorumlulukları hususunda yardım ve ikame ağı olursa, kadına ve çocuklarına birden fazla erkek destek olursa ve kadın erkeklerin cinsel kıskançlığının etkilerinden korunursa bu sağlanır. Aksi takdirde, babanın kim olduğunun bilinmesi ve daha güçlü erkeklerin yeniden üretimde başarı şansının yükselmesi erkeklerin dişi cinsel davranışlarını kontrol etmesine yarar en çok. Bu profile göre, erkekler kendi eşlerini veya oğullarının karılarını ve kızlarının kocalarını seçer, evlilik yaşam boyu süren bir taahhüttür ve kadınların evlilik dışı ilişkiye girmesi ağır bir biçimde cezalandırılır, bu durum da kadınların güvenilir dişi destek ağlarına veya koca ve onun birinci derece akrabaları dışında erkek desteğine sahip olmasına izin verilmeyerek sağlanır.’[8]

Diğer cinsel yolla üreyen türlerde olduğu gibi insanlarda da hiçbir cinsin diğer cinsi dışlayarak kendi stratejilerini dayatması muhtemelen başarılı olmayacaktır.[9] Ancak bir cins karşısında diğerine üstünlük kazandıran durumlar vardır. İnsanlar söz konusu olduğunda, erkeklerin stratejileri hâkim olduğunda, babadan oğla soyun aktarımı ve babanın ocağında ikamet etme düzen halini alır, buna müteakip dişilerin özerkliği engellenir. Ancak Beckerman ve Valentine’ın açıkladığı üzere, parametreleri kavramak için aksi sonucun da yaşanabileceğinin görülmesi gerekir:

“Kadınlar açıkça üstünlüğe sahip olduğunda, uxorilocal [anne ocağında] ikamet hakim gelir; kadınların kocaları genelde anneleri tarafından seçilir veya kadınlar kendi kocalarını kendileri seçer, bir kadının kocası öldüğünde, çocukları büyük ihtimalle anne, annenin erkek kardeşi ve yeni kocası yetiştirir, kadınlar hem evlilik öncesi hem sonrası geniş cinsel özgürlüklere sahiptir, babalığın birkaç erkek arasında paylaşılması hakimdir, kadınların çocuklarına ikinci babalar seçmesi oldukça hoş görülür, kadınlar genelde bu ikinci babaların kimliğini gizlemez ve babalığın paylaşılması ideolojisi, belli ölçülerde erkekler arası muhtemel ihtilafları çözer, ki bunlar uzun vadeli yeniden üretim çıkarlarına pek de faydalı olmayan antagonizmalardır”.[10]

Engels’i Yeniden Gözden Geçirmek?

Beckerman ve Valentine, Marksistlere sempati beslemekle öyle kolay kolay suçlanamayacak Darwinci antropologlardır. Ancak Engels hayatta olsaydı, elde ettikleri sonuçlardan memnun kalacağını düşünmeden edemiyorum. Engels’in evrimsel bir yaklaşım uyarınca erkekler arası cinsel kıskançlığa dair görüşlerini şurada kayda geçelim:

‘… Hayvan toplumlarından elbette insan toplumlarına dair sonuçlar çıkarılabilir– ancak bu sadece olumsuz anlamda olacaktır. Kesin olduğu üzere, üst düzey omurgalılarda sadece iki tür aile görülür: çok eşlilik veya tek bir çift. Her iki durumda da sadece tek bir yetişkin erkeğe, tek bir kocaya izin verilir. Hem aile bağını hem de sınırlarını temsil eden erkeğin kıskançlığı, hayvan ailesini sürüyle çatışma içine sokar. Daha yüksek toplumsal biçim olan sürü ya mümkün değildir ya gevşektir ya da çiftleşme döneminde tamamen feshedilir, en iyi halde, erkeğin kıskançlığı, süregiden gelişmesine ket vurulur. Bu tek başına hayvan ailesi ve ilkel insan toplumunun birbirine uyuşmadığını, hayvan evresinden çıkan ilkel erkeğin ya aile denen bir şey bilmediğini ya da en iyi durumda hayvanlarda mevcut olmayan bir aile türünü bildiğini gösterir.”[11]

Engels, erkek gorilin elde edebildiği herhangi bir dişiyi elinde tutmaya çalışacağını kabul eder. Ancak insanlara uyarlandığında, annelerin bu durumda en yalıtılmış ve tahammülsüz erkekler dışında bütün erkeklere erişimi engellenecektir. Engels’in vurguladığı şey ise bu sorunu sadece nihai bir toplumsal kopuşun çözebileceğidir:

‘Hayvan evresinin dışında evrim için, doğada mevcut en büyük ilerlemenin sağlanması için fazladan bir unsura daha ihtiyaç vardı: bireyin yetersiz kendini savunma gücünün yerine birleşen sürünün gücü ve ortak çabası… Yetişkin erkekler arasında karşılıklı hoşgörü, kıskançlıktan özgürleşme…. Bu geniş ve kalıcı grupları kurmanın ilk koşuluydu, ki sadece böyle gruplarda hayvandan insana geçilebilirdi. Gerçekten de tarihte inkâr edilemez kanıtları mevcut olan, günümüzde bile şurada burada incelenebilen aileye dair en eski, en ilkel biçim hangisidir? Grup halinde erkeklerin ve grup halinde kadınların birbirine ait olduğu, dolayısıyla kıskançlığa pek alan tanımayan grup halinde evlilik’.

Başka bir yerde de belirttiğim gibi[12][13][14], günümüzde Engels’in bütün devrimci görüşlerinin demode olduğunu söyleyemeyiz.

Engels Haklıydı

Baba ocağında ikamet modelinin savunucularını utandıracak şekilde, Sahra-altı avcı toplayıcı topluluklara dair genetik veriler, anne ocağında ikametin tarihsel olarak uzun bir süre tercih edildiğini gösteriyor. Mitokondriyal dağılım karşısında Y-kromozomuna dayalı dağılım şablonlarını inceleyen çalışmalar, bu geniş bölgede binlerce yıl avcı toplayıcı kadınların evlilik sonrası annelerine yakın ikamet etme eğilimde olduğunu gösteriyor, göç oranları kadınlarda erkeklere nazaran daha az.[15]

Hadza’lar arasında -Tanzanyalı ok ve yayla avlanan bir topluluk- yapılan bir sayıma göre, annesi hayatta olan evli kadınların %68’inin annesi onlarla aynı kampta ikamet ediyordu.”[16] Konunun en yetkin uzmanı, “bütün toplumlarda toplayıcılığa, avcılığa, balıkçılığa bağımlılık ne kadar fazlaysa, baba ocağında ikamet o kadar azdır”.[17] Avcılık bu açıdan en etkili şeydir ve standart modelin savucunularının aksine baba ocağında ikametin daha çok değil daha az görülmesine neden olur.[18]

2004 yılında gerçekleştirilen bir çalışma, avcı-toplayıcı toplumsal biçimin baba evinde ikamet etmeye dayandığını öne süren standart doktrini gözden geçirir. Sık sık kullanılan sınıflandırmaların çoğunun tamamen yetersiz verilere dayandığı ve antropolojinin ilk yıllarında yaşanan aydınlatıcı tartışmaları yok saydığı ortaya çıktı. Alandan verilerin kullanıldığı az sayıda etnografya, bireylerin nerede yaşayacaklarına karar verirken çeşitli akrabalık bağlarını ve diğer bağlantıları kullandığını, bu alanda ayırt edilebilir tek istatistiksel farkın anneler ve kızları arasındaki birbirine bağımlılık ilişkisi ve yakınlık olduğunu gösteriyor.[19]

Burada önemli bir bulgu tercihlerin yaşamın farklı evrelerinde değişiklikler göstermesi. Zaten bir çocuğun bakımına destek olmuş olan bir kocaya karısı yeterince güvendiğinden onunla bölgesine taşınmayı kabul edebilir. Ancak bu durum avcı-toplayıcı topluluklarda ikametin öncelikle ana ocağında olduğu gerçeğini gizlememeli. İster Avustralya’da ister Afrika’da veya Amerikalarda, genç bir avcı-toplayıcı damat, kendi kampında kalan eşini onun olduğu yerde ziyaret etmek, yakaladığı avları kadının halkına teslim ederek onun için canla başla çalışmak zorundaydı. Bu her türlü avcı-toplayıcı toplumda mevcut temel ekonomik kurum olan ‘geline hizmetin’ temeliydi.

Gelen erzakı azami düzeye çıkarmak için bu genç avcıların eşleri tarafından akrabaları onları yakından denetlemeye ve kontrol altında tutmaya çaba gösterir. Bu yüzden erkeklerin gelini kendi kamplarına götürdüklerinde bu işlere daha az katkıda bulunması, kendi akrabalarıyla yaşarken gelini ziyaret etmek durumunda kaldığında ise daha fazla katkıda bulunması şaşırtıcı olmasa gerek.[20] O halde evlendikten sonra akrabalarına yakın kalmak dişiler açısından en iyi düzenleme olacaktır.

Neye dayanarak bu ikamet örüntüsünün insanlarda erken dönemde akrabalığı belirleyen yapı olduğunu iddia edebiliriz? ‘Büyük anne’ hipotezine göre,[21][22][23] insana mahsus menopoz-sonrası ömrün seçici avantajı, orta yaş üzeri kadınların torunlarının bakımına ve tedarikine destek olmalarını sağlamasıdır. Genetik açıdan, bir kadın hiçbir zaman oğlunun evladından kızınınki kadar emin olamaz. Büyük annelerin mirasçılarına oğulları üzerinden yatırım yapması evrimsel olarak istikrarlı bir strateji olmayacaktır. Bu yüzden 213 Hadza kamp bileşeni üzerine kısa süre önce yapılan bir araştırmada, 45 yaş üzeri yetişkin çocuklara sahip bir kadının oğluna nazaran kızıyla kampta olma ihtimalinin daha fazla olduğu, kızının 7 yaş altı çocuğa sahip olması ve bebeğini emzirmesi halinde yine onunla kalma ihtimalinin daha fazla olduğu görülmüştür.[24] Elbette baba ocağında ikamete dayalı topluluk modelini savunanlar, büyük annelerin zaman zaman oğullarının eşlerine sadakati teşvik etmenin veya güçlendirmenin yollarını bir şekilde bulduklarını öne sürerek bu hipoteze karşı çıkabilir. Ancak menopoz-sonrası ömürde, babanın kim olduğunu bilmenin annenin kim olduğunu bilmeye nasıl denk tutulduğunu veya önem açısından onun önüne geçtiğini açıklayamadıkça büyük anne hipotezinin ana ocağında ikamet ve soyun anneden aktarılması tezini nihai olarak desteklediği sonucuna varmak durumundayız.[25]

Modern homo sapiens’in ortaya çıkışına dönecek olursak, artık türümüzün kısa süre önce Afrika’da evrim geçirdiği geniş kesimlerce kabul edilmiş durumda. Neredeyse yarım milyon yıl öncesinden itibaren, beyin boyutları ciddi oranda büyümeye başladı.[26] [27]Beyin boyutları büyüyen bir bebek, hamile ve emziren kadınların üzerine ciddi bir yük yükler.[28] Homo sapiens annelerin böylesi olağanüstü yavaşlıkta olgunlaşan, kendisine oldukça bağımlı bir bebeği yetiştirme sürecini karşılayabildiği kanıtlandığına göre, sırf bu gerçek ittifak-yapma ve yeniden üretim stratejileri geliştirme başarısını kanıtlar.

Buradan şöyle bir soru ortaya çıkar: bunu karşılayabilmek için hangi yeni enerjiyi kullandılar? Evrim geçiren insan erkeğinin ekstra tedarik kapasiteleri ilkesel olarak dişilerin kullanımına açıktı ama bunun güçlüklerini fark etmek önemlidir. İnsan-olmayan erkek bir primat, hamile veya emziren bir dişiye sistematik olarak tedarik sağlamayı bilmez. Şempanze durumunda yetişkin erkekler temelde östrusu kabaran -hamile olmayan ve emzirmeyen- dişilerle ilgilenirler. Bir dişi hamile olduğunda veya emzirdiğinde, bebeğin babasının kim olduğundan şüphe eden bölge erkeklerinin onu öldürme ve yeme tehlikesi vardır.[29] [30] Primatlarda erkek bebek öldürmenin dişilerin sağlığına ve nüfus oranına ve yaşama kapasitesine etkileri bariz nedenlerden ötürü olumlu değildir.[31] [32]

Erkeklerde yeniden üretim türevlerinin ve buna müteakip erkekler arası ihtilaf düzeylerinin yüksek olması halinde bebek bakan annelerin kıt enerjilerini ve kaynakları doğrudan bebeğe bakmak yerine tacizden korunmaya ve bebek öldürülmesin diye ona muhafızlık etmeye yönlendirmesi gerekir. Dişileri bunlarla uğraşmak zorunda kalan bir primat veya insansı nüfusu, erkeklerinin küçük bir kısmı kısa süreli yeniden üretim başarısı elde etse de yok olmakla karşı karşıya kalabilir.

Bu durumda optimal çözümün ne olduğunu biliyoruz. Şüphesiz anneler için en iyisi iş birliği içinde erkeğin cinsel kontrolüne direnmek, kendilerine destek olan erkek ve kadın akrabaların korumasına bel bağlamak, birden fazla talibi kendileri için sıkı çalışmaya motive etmek ve erişimleri dahilinde olan her türlü çocuk bakım kaynağından faydalanmaktır. Bu koşulların sağlanabilmesi için ilk insanlarda akrabalığın anne soyundan aktarılması gerekir.

Ancak bunun aksi de geçerlidir. Mevcut modellere göre, günümüze kadar ulaşan insanların ataları Sahra-altı Afrika’da bir yerlerde ikamet eden ufak bir gruptan ibarettir. Anlaşmazlıklar çok olsa da genetik araştırmalar nüfus oranlarının bir noktada soyu tükenmekte olan modern bir türe benzediğini, muhtemelen bugünün dağ gorillerinden daha fazla olmadığını gösterir. Daha sonra yaşananlar ise olağanüstüdür. Nüfus patlaması yaşanır, homo sapiens gezegeni yakında istila edecektir.[33]

Bu düzeyde bir nüfus artışı, annelerin bebek katliyle, tacizle veya erkeklerin çok fazla sayıda kadınla birlikte olmasından veya çifte standartlardan kaynaklanan karşılanması güç masraflarla uğraşmak durumunda olduğu bir durumda gerçekleşemez. Alışılmadık büyüklükte beyinleri olan alışılmadık sayıda bebek başarıyla büyütüldüyse, çocuk bakım kalitesinin de istisnai olması gerekir.

Bu durumda optimal çözümün ne olduğunu biliyoruz. Şüphesiz anneler için en iyisi iş birliği içinde erkeğin cinsel kontrolüne direnmek, kendilerine destek olan erkek ve kadın akrabaların korumasına bel bağlamak, birden fazla talibi kendileri için sıkı çalışmaya motive etmek ve erişimleri dahilinde olan her türlü çocuk bakım kaynağından faydalanmaktır. Bu koşulların sağlanabilmesi için ilk insanlarda akrabalığın anne soyundan aktarılması gerekir.


[1] Deacon, Terrence, 1997. The Symbolic Species: The co-evolution of language and the human brain. Londra: Penguin, s. 388.

[2] Boyd, Robert ve Joan Silk, 1997, How Humans Evolved. New York: Norton, s. 435.

[3] Pinker, Steven, 1997, How the Mind Works. Londra: Penguin, ss. 488-90.

[4] Henry, Jules, 1941. Jungle People: A Kaingang Tribe of the Highlands of Brazil. New York: J. J. Augustin, s. 45.

[5] Beckerman, Stephen ve Paul Valentine, 2002, Introduction. The Concept of Partible Paternity Among Native South Americans. İçinde Cultures of Multiple Fathers: The Theory and Practice of Partible Paternity In Lowland South America. Beckerman, Stephen ve Paul Valentine, ed. ss. 1-13. Gainesville, FL: Florida Üniversitesi Yayınları, s.6.

[6] Hilk, Kim ve A. M. Hurtado, 1996, Aché Life History: The Ecology and Demography of a Foraging People. New York: Aldine de Gruyter, s. 444.

[7] Beckerman, Stephen ve Roberto Lizarralde, Carol Ballew, Sissel Schroeder, Christian Fingelton, Angela Garrison ve Helen Smith, 1998. The Bari Partible Paternity Project: Preliminary Results. Current Anthropology, 391: 164-167.

[8] Beckerman, Stephen ve Paul Valentine, 2002, Introduction. The Concept of Partible Paternity Among Native South Americans. In Cultures of Multiple Fathers: the Theory and Practice of Partible Paternity in Lowland South America. Beckerman, Stephen ve Paul Valentine, ed. ss. 1-13, Gainsville, FL: Florida Üniversitesi Yayınları, s.11.

[9] Gowaty, Patricia, 1997, Sexual Dialectics, Sexual Selection and Variation In Mating Behaviour. İçinde Patricia Gowaty ed. Feminism and Evolutionary Biology: Boundaries, Intersections and Frontiers. New York: Chapman ve Hall, ss. 351-84.

[10] Beckerman, Stephen ve Paul Valentine, 2002, Introduction. The concept of Partible Paternity Among Native South Americans, içinde Cultures of Multiple Fathers: the Theory and Practice of Partible Paternity In Lowland South America. Beckerman, Stephen ve Paul Valentine, ed. ss. 113. Gainesville, FL: Florida Üniversitesi Yayınları, s. 11.

[11] Engels, Frederick, 1972 [1884] the Origins of the Family, Private Property and the State. New York: Pathfinder Yayınları, ss. 49-50.

[12] Knight, C. 1991. Blood Relations. Menstruation and the Origins of Culture. New Haven ve Londra: Yale Üniversitesi Yayınları.

[13] Knight, C. 2007, Revisiting Matrilineral Priority, içinde Jean Lassegue ed, émergence et évolution de la parenté, Paris: Editions Rue d’Ulm/Ecole Normale Superieure Yayınları, ss. 25-43.

[14] Knight, C. Ve C. Power, 2005. Grandmothers, Politics and Getting Back to Science. içinde E. Voland, A. Chasiotis ve W. Schienfenhövel (ed.), Grandmothers: The Evolutionary Significance of the Second Half of Female Life. New Brunswick: Rutgers, ss. 81-98.

[15] Destro-Bisol, ve F. Donati, V. Coia, I. Boschi, F. Verginelli, A. Caglia, S. Tofanelli, G. Spednini ve C. Capelli 2004. Variations of Female and Male Lineages in Sub-Saharan Populations: the Importance of Socio-cultural Factors. Moleculer Biology and Evolution 21(9): 1673-1682.

[16] Woodburn, J. 1972. Stability and Flexibility in Hadza Residential Groupings. İçinde Richard B. Lee ve Irven DeVore, ed. Man the Hunter. Şikago: Aldine, ss. 103-110.

[17] Marlowe, F. 2004. Marital Residence Among Foragers. Current Anthropology 452 (45): 276-84.

[18] A.g.e. s. 80.

[19] Alvarez, H. P. 2000. Residence Groups Among Hunter-Gatherers: A View of the Claims and Evidence for Patrilocal Bands. İçinde Kinship and Behaviour in Primates, B. Chapais ve C. Berman, ed. ss. 420-442. New York: Oxford.

[20] Marloew, F. 2004, Marital Residence Among Foragers. Current Anthropology 452 (45): 276-84, s. 281.

[21] O’Connell, J. K. Hawkes ve N. Blurton Jones, 1999, Grandmothering and the Evolution of Homo Erectus. Journal of Human Evolution 36: 461-85.

[22] Voland, E. A. Chasiotis ve W. Schienfenhövel, ed. Grandmothers: The Evolutionary Significance of the Second Half of Female Life. New Brunswick: Rutgers, ss. 81-98.

[23] Opie, K. Ve C. Power, 2009, Grandmothering and Female Coalitions, A Basis for Matrilineal Priority? İçinde N. J. Allen, H. Callen, R. Dunbar ve W. James (ed.), Early Human Kinship, Oxford: Blackwell, ss. 168-186.

[24] Blurton Jones, N. G. K. Hawkes ve J. F. O’Connell, 2005, Older Hadza Men and women as Helpers: Residence Data. İçinde Hunter-Gatherer Chilhoods, ed. B. S. Hewlett ve M. E. Lamb, ss. 214-236. New Brunscwick, NJ ve Londra: Aldine Transaction.

[25] Knight, C. Ve C. Power, 2005, Grandmothers, Politics and Getting Back to Science. içinde E. Voland, A. Chasiotis ve W. Schienfenhövel (ed.) Grandmotherhood: The Evolutionary Significance of the Second Half of Female Life. New Brunswick: Rutgers, ss. 81-98.

[26] Ruff C. B. E. Trinkaus ve T.W. Holliday, 1997, Body Mass and Encephalization in Pleistocene Homo. Nature 387: 173-76.

[27] De Miguel, C. Ve Henneberg, 2001, Variation in Hominid Brain Size: How much is Due To Method? Homo 52: 3-58.

[28] Foley, R. P. Lee, 1991, Ecology and Energetics of Encephalization in Hominid Evolution. Philosophical Transactions of the Royal Society, Londra B 334:223-232.

[29] Hamai, M. Ve T. Nishida, H. Takasaki ve L. A. Turner, 1992, New Records of Within-Group Infanticide and Cannibalism in Wild Chimpanzees, Primates 33: 151-62.

[30] Hirawai-Hsegawa, M. Ve T. Hasegawa, 1994, Infanticide in Non-Human Primates: Sexual Selection and Local resource Competition. İçinde Parmigiani ve F. Vom Saal ed., Infanticide and Parental Care. Langhore, Pennysilvania: Harwood Academic.

[31] Butynski, T. 1982, Harem-Replacement and Infanticide in the Blue Monkey Cercopithecus Mitis Stuhlmanni in the Kibale Forest, Uganda. American Journal of Primatology 3: 1-22.

[32] Janson, Charles H. Ve Carel P. Van Schaik, 2000, The Behavioural Ecology of Infanticide by Males, içinde Carel P. Van Schaik ve Charles H. Janson ed, Infanticide by Males ve Its Implications. Cambridge: Cambridge Üniversitesi Yayınları, ss. 469-494.

[33] Jorde, L. B., M. Bamshad and A. R. Rogers, 1998. Using mitochondrial and nuclear DNA markers to reconstruct human evolution. BioEssays 20:126–136.


Ana görsel: Metinde bahsi geçen Kaingang kabilesi.


Libcom’da yayımlanan yazıyı Öznur Karakaş Türkçe’ye çevirmiştir.

Exit mobile version