Site icon Terrabayt

Eleştiri Üzerine

Karen Barad: Temsilcilik ve varyantları, düşünce üzerine düşünme yollarından sadece biridir. Bir alternatif sunmaktan, dünyanın neliğine dair başka bir anlatı öne sürmekten ziyade kuram yapma imkanının koşullarını açmaya çalışıyorum. Radikal açıklığı içerisinde kuram yapmak, başka türlü düşünme imkanlarının yanı sıra düşünme üzerine başka türlü düşünme imkanları da sunar. Önemli bir nokta da şudur ki kuram yapmanın imkân koşulları kuram yapmaya dışsal değildir; aygıtın ta kendisi, yani kuram yapmanın maddi-söylemsel imkân koşulları, kuram yapmaya içkin, onun kurucu bir parçası olarak anlaşılmalıdır. Bu ise bir yanıt doğurur, ki kuram yapmanın yanıt-verebilirliğini/sorumluluğunu ilgilendirir.

Faili realizmde, düşüncenin altına girme pratiklerine çağrı yapmaya çalışıyorum, öyle ki bizzat kuram yapmanın maddi koşullarının kuram yapmanın bir parçası olduğu, ona içsel oldukları anlaşılsın. Faili realizmi ortaya atarken arzum, kesikleri (bu ister deney ile kuram, fizik ile sosyal kuram, ister insan ile diğerleri arasındaki kesik olsun) verili veya analiz ilerlemeden evvel çoktan elde kabul etmeyen bir düşünce biçimi öne sürmeye çalışmaktı. Burada asıl mesele doğru soruyu sormaya alan açmak, akabinde bir önceki soruyu sormak, sonra tekrar bir önceki soruyu sormak. Böyle yaparak soru sormanın dünyanın ve onun şu veya bu biçimde değil de belli bir biçimde dünyalaştırılmasının bir parçası olduğunu göz önünde bulundurmak üzere ontolojik bir açıklık sunmaya çalışıyorum. Bu oldukça önemli; başka türlü maddeleştirmenin/önem kazanmanın[1] ayrılmaz bir parçası. Soru sorma alabildiğine aşağı uzanır.

Kuram yapma dünyaya ait maddi bir pratik olduğundan, tortulaşanın altına inerek düşünceyi açmak, sürekliliği içerisinde düşünceyi canlı tutmak için elzemdir. Bu ise muhakkak siyasi bir meseledir. Başka türlü düşünmek ve düşünce üzerine başka türlü düşünmek, anladığım ve ifade etmeye çalıştığım kadarıyla pratikte asla ulaşılamayacak olan ama kuramda bir ideal olarak var olan asemptomatik bir sınır noktasına veya düzleme ilerlemeye çalışmak veya bunu amaçlamak değildir, daha ziyade kişinin hep çoktan ortasında olduğu dünyanın dinamizminin bir parçasıdır.

Bir fizikçi olarak fiziğin iktidar ilişkilerine ve belli şiddet biçimlerinin sahnelenmesine ne derece müdahil olduğunu, bu açıdan suç ortaklığının (ki öyle olduğunu düşünüyorum!) derinliğini anlamak benim sorumluluğum ise fiziğin nasıl toplumsal olarak inşa edildiğini ele almak mühim olsa da yeterli olmayacaktır. Fiziğe, toplumun merceğinden görülen bir analiz nesnesi muamelesi yapmak, özne ve nesnenin ayrı ayrı önden verili belirlenmiş teşekküller olarak anlaşıldığı, nesnenin ölçümünün ise özneyi analizin eriminin dışında konumlandırarak belli bir mesafeden yapıldığı Newtoncu deney benzeri bir şey yürütmektir. Böylesi Newtoncu bir yaklaşıma başvurduğumuzda, sosyal olanın sadece nesnenin yüzeyinde kalan izlerini görebiliriz (bu mühim bir ilk adımdır belki ama yeterli değildir). İnsanın (bu kavram katmanlaşmış tarihselliği içerisinde ne anlama geldiyse ve geliyorsa) elinden çıkma yüzey izlerinden öteye geçemez, fiziğin ta merkezine değin nasıl da derinden sosyal-politik-ekonomik kuvvetlerle ve daha nicesiyle birlikte örüldüğünü keşfedemeyiz. İnsanı istisna addetmenin sınırları analizin sınırlarıdır.

Mevzu fiziksel kuvvetlerin (ör. nükleer kuvvetler) siyasi dediğimiz sahadan ayrı yaşamadığını anlamak ise o halde analizi bu temel ayrım varsayımlarını (ör. özne ve nesne, insan ve insan olmayan vs. ayrımları) dahası tam da ayrılabilirliğin ta kendisini sorgulamaya açmamız gerekir. Siyasi olanın nasıl inşa edildiği sorusu (ve kimin için, ne zaman, nerede?) fiziği anlama biçimimizden (mesele nasıl evrensel olarak inşa edildi) ayrı sorulamaz. Her birinin apayrı epistemik ve ontik sahalarda var olduğunu varsaymak ve bu varsayım uyarınca fiziğe siyasi olanın sızıp sızmadığını, öyleyse bunun nasıl olduğunu analiz etmek yeterli değildir. Zira işe oradan başlarsak, bu “sızmanın” tabiatının ne olduğuna ve bunun neden fiziği “sorgulamak” üzere iyi bir yol olduğunu düşündüğümüze ilişkin mühim noktaların üzerinden atlamış oluruz. Soruyu bu şekilde sormak (ki sadece bu da değil) siyasi analizi sınırlar ve fiziğin ve siyasetin nasıl karşılıklı inşa olduğunu derinden anlamamızın önünü keser. Meseleye bu şekilde yaklaşmak, bizzat analizin ta kendisini analizin sahasının dışında konumlandırılmasıdır. Dolayısıyla örtük Newtonculuk olduğu gibi kalır. Mesela “sızma” mefhumu zaten dışsallıkla varsayımsal bir ilişkiyi ifade eder. Bu şekilde ilerlemek bu varsayımlardan doğan maddileşmeleri/önem kazanmaları incelenmeden bir kenara ayırır. İhtiyacımız olan şey ise bu maddileşmelerin nasıl sorgulanmaya açık olduğunu incelememizi sağlayan, analiz ilerlemeden evvel fizik ve siyasetin ayrılabilirliğini öne sürmeyen bir yaklaşımdır. Benim çalıştığım difraktif/kırınımsal yöntemin temeli budur.

Kuantum fiziğine dönmenin illa adil veya kutsal bir yanı yoktur. (Meeting The Universe Halfway’de söylediğim gibi, kuantum fiziği atom bombasının ve diğer şiddet biçimlerinin kaynağıdır. Batılı ruhlarımızı kurtaracak merhem değildir). Mesele daha ziyade siyasi ve toplumsal kuramın ciddi bir kısmının Newtonculuğa ve daha erken fiziğe (doğal felsefe) dayanması ve farkına bile varmadan bunları düşüncelerine dahil etmesidir. (Karl Marx’ın muhakkak bu gerçeği fark ettiğini söylemek isterim, dolayısıyla doktora tezinde fiziğe odaklanmasına şaşmamak lazım!). Bu haliyle kuantum fiziğiyle birlikte düşünmek, bu varsayımları gün yüzüne çıkararak başka türlü düşünme biçimleri önerebilir. Ancak analoji üzerinden kuantum fiziğiyle birlikte düşünmek, toplumsal inşacılığın yaptığı gibi analizi kesmek olur -ki her ikisi de fiziğe çok fazla otorite atfeder ve siyaset ve fiziğin ayrılmazlığının derinliğini azımsar. Asıl ihtiyacımız olan şey “o” kuantum fiziğini, analiz başlamadan evvel verili ve ayrı bir şey olarak görmemektir. Kuantum fiziği ve sosyo-politik kuramları bir arada düşünürken önemli olan optiği değiştirmektir: bu ikisini birbirinden ayrı varsayarak birini diğerinin merceğinden incelemek yerine, her ikisini de ayrılmazlıkları içerisinde anlamak üzere görüşlerini birbiri vasıtasıyla kırınımsal olarak okumak, dolayısıyla dolanıklıklarını bütün zamansal ve mekânsal ölçeklerde takip edebilmek, daha doğrusu, varsayılan zamanın ve mekânın ve dahi ölçeğin ta kendisinin tabiatlarını yeniden düşünmek [2]. Bu şekilde her iki kuram kümesi ve kuram yapma biçimleri analize ve yeniden işlenmeye açılır[3].

Başka bir deyişle, yaklaşımı değiştirmeyi, eseri “x’in analizi” olarak çerçevelendirmemeyi, dolayısıyla (belli-bir-mesafeden-analizin analizi çoktan kısa kestiği) Newtoncu bir analitik izlememeyi önerdim. Bunun altında neyin yattığını görmek ve bunu, fiziğin ve siyasetin her daim zaten iç içe olduğu görüşüne saygı duyarak yapmak için kuantum fiziği kullanmayı önerdim. Bilhassa (herbirinin bir diğerinin içinde olduğu) bu tuhaf topolojinin dolanıklıklarının izini sürerken, “fizik” ve siyaset mefhumlarını, üzerlerine yeniden çalışabilmek için açmak elzemdi. Fizikle birlikte, fiziği yeniden işlemek hiç de öyle ufak bir iş değil. Meeting The Universe Halfway’de, feminist, kuir, postkolonyal, dekolonyal ve eleştirel ırk kuramı dahil eleştirel toplumsal ve siyasi kuramlardan gelen mühim görüşler üzerinden ifade edilen yeni bir kuantum fiziği yorumu öne sürdüm. Açıktan siyasi bir fiziği ayrıntılarıyla ele alan 100 sayfalık bir bölüm var kitapta.

Newtoncu varsayımları gün yüzüne çıkarmak benim için bir dönüm noktası oldu: Newtoncu düşüncenin ve Newtoncu imgelemin yaygınlığı kuantum fiziğiyle ilgilenme projesini elzem kılan şey, zira kuantum fiziği (düşünülemez veya tahayyül edilemez olan şeyler dahil olmak üzere) Newtoncu düşüncenin sınırlarını gözler önüne seriyor. Bu haliyle hem akademik ve diğer kuram yapma biçimlerinde hem de gündelik düşünce biçimlerinde müzmin güçlü Newtoncu geleneğe bağlı olan belli düşünsel alışkanlıklardan (ve düşünce üzerine düşünme biçimlerinden) çıkmak için özellikle faydalı. Newtoncu imgelem muhtemelen sandığımızdan daha yaygın. Örneğin beşerî bilimlerde ve sosyal bilimlerde düşünceye büyük ölçüde sirayet etmiş olan Kantçılık bilhassa Newtoncu düşünceye dayanır ve onu kucaklar. Immanuel Kant’ın eleştirilerinde yer alan görüşleri takdir etmediğim anlamına gelmiyor bu, ancak bu görüşler neden kutsal zeminimiz olsun? Elbette bu Kant’la da sınırlı değil. Aslında Marx da veya en azından belli Marksizm biçimleri de Newtoncu varsayımlara dayanıyor, örneğin tarihi düşünmek için kullanılan belli zaman mefhumlarının mirasını sorgulayan Walter Benjamin dolaylı yoldan buna değinmişti[4].

DG: Bu anlamda, faili realizm ile öne sürdüğünüz şey, bir tür eleştirel kuram yapma biçimi.

Evet, bana elzem -ki buna gerçekten de eleştirel diyebiliriz- soruları başka bir biçimde sorma imkânı tanıyor. Hangi fizik? Kimin fiziği? Misal na/varlık, hiçlik, hareket, faillik, nedensellik, özgürlük, kuvvet, adalet, devrim veya düşünce üzerine düşünürken düşünce biçimlerimizde, ki buna siyasi veya felsefi dediğimiz düşünme biçimleri de dahil, doğa ve doğanın doğası üzerine hangi düşünme biçimleri çoktan mevcut? Mesele bu işte (tabi ironi de!): fizik ve atası/öncüsü doğal felsefe siyasi konular üzerine düşünme biçimlerine sirayet etmiş durumda. Bazı siyasi düşünürler (ikisini anacak olursak, Marx ve Althusser), açıkça bu konuları ele aldı ancak bu alanlar siyaset üzerine düşünme biçimlerine o kadar derinden sirayet etmiş durumda ki bu düşünce biçiminin mühim vasıfları yine de eleştirilmeden kucaklandı, üst üste maddeleştirildi ve daha da iç içe geçti. İhtiyacımız olan eş zamanlı olarak hem fiziğin nasıl siyasi olduğunu hem de siyasetin nasıl çoktan belli fizik anlayışlarıyla dolu olduğunu araştırmak.

Bazı çağdaş yaklaşımlarda bu güçlük aşikardır. Analojilere dayanan düşünceye bel bağlayan yaklaşımlarda, özellikle de kuantum fiziğinin görüşlerinin (genelde bunların tutarsız ve karman çorman bir biçimde birbirine karıştırılmış hallerinin) eleştiriye mahal vermeksizin verili kabul edilmesinde ve analoji, hatta mecazlarla siyasi ve sosyal kuramlara uygulanmasında bu genelde oldukça net bir biçimde görülür. Bu yaklaşımda bilimin buna hakkı olduğu düşünülür. Ancak bilim nötr değildir. O halde yapmak istediğim şey, bilimin detaylarıyla ve spesifik halleri üzerinden -ki bu bilimle oldukça ciddi ve derin bir angajman gerektirir- onun buna öylece hakkı olmamasını temin etmek. Yapmak istediğim şey eleştiriyi mühim bir siyasi alet olarak elden çıkarmak değil belli eleştiri anlayışlarına karşı çıkmak. Eleştiri dışarıdan yapılacaksa, yani (kültürel bir mercekle) mikroskop altında bilime eleştirel olarak bakma biçimiyse, bu Newtoncu anlayışla çok şeyi kaybederiz. Mikroskopla eleştirel bakışa dayanan bu Newtoncu görüş, 20. yüzyılın bilim anlayışında rağbet görüyordu. Ancak Bohr, Heisenberg’in mikroskopun ölçülen nesne üzerindeki etkilerine ilişkin kuantum analizine yeterince derine inmediğinden ötürü karşı çıkmıştı.

Demem o ki eleştirinin kendi girişimlerini yeniden gözden geçirmeye açık olması gerekir, özellikle de eleştiriye mahal bırakmadan Newtonculuğu kucaklamaya karşı çıkmalıdır. Nesnelerden ziyade dolanıklıklara dikkat çekiyorsak, o halde “bir şeyin eleştirisi” ifadesini kullanmak da sorunludur, zira “-in” bu anlamda bir kez daha bir dışarısının olduğunu varsayar: belli-bir-mesafeden-eleştiridir.

Daniele Gandorfer: Burada öne sürdüğünüz şey eleştiriyi başka türden bir analize açıyor, bu analiz, sizin tabirinizle dolanıklıkların izini sürmek ve eleştirel düşünme taaddüdünü asla terk etmemek. Eleştiri karşısında bu analize ve eleştirel düşünce biçimleri açısından bunun ne anlama geldiğine dair bize biraz daha bilgi verebilir misiniz?

KB: Raymond Williams, Theodor Adorno ve Michel Foucault’nun eleştiriyi yargı değil pratik olarak çerçevelendirmesini takdir ediyorum. Eleştirinin önemine dair bu yazarlardan ve başkalarından çok şey öğrendim, bu görüşlerin çoğu difraksiyon (ve difraktif düşünme) düşünceme dahil oldu. Ancak bir adım daha atılması gerektiğini öneriyorum: eleştirinin meta/fiziğini, orada nelerin tortulaştığını görmek üzere yüzeye taşınmalı ve bu yüzey üzerine yeniden çalışılmak üzere açılmalı. Özellikle de eleştirel pratiği kendi maddiyatı içerisinde, kişinin angaje olduğu materyallerden ayrılamaz bir biçimde anlamak gerektiğini öneriyorum. Yani mesele bir nesneyi ve onun nasıl düşünüldüğünün sınırlarını irdelemek değildir (bu muhakkak önemli olsa da). Bu “-ın” ekinin eleştirel dikkatimize mazhar olması gereken başka bir ontolojik anlamı da vardır: maddi olarak ayrılamaz olma, meşgul olduğumuz olguyu kuran dolanıklığa ait olma. Özellikle de maddi olarak dolanık olmak epistemolojik sahanın sınırlarını sorgulamanın yeterli olmadığını ifade eder. Daha önce de dediğim gibi gereken bir etik-ontoepistemolojidir.

Misal bilim dediğimiz kırınımsal olarak dolanıklıklarla meşgul olma pratiği için, “kendini” ve kişinin (bireyin karşılaşmayı öncelediği öz-düşünümsel bir epistemoloji anlamında değil) içten-etkime (intra-action) içerisinde olduğu maddi-söylemsel dolanıklıklardan ibaret bir “kendilik” oluşunu inşa eden aygıtları anlamak, bizzat bilimi ve siyasi olana vs. (ad infinitum) gömülü bilimsel imgelemi yeniden işlemeye açan bir yanıt-verebilirlik de dahil olmak üzere başka bir sorumluluk/yanıt verebilirlik üstlenmek gerekir. Bu daha önce de dediğimiz gibi sonu olmayan bir pratik. Kırınım görüşleri tekrar tekrar birbiri ile okuma dinamizmidir[5]. Kırınımsal yaklaşımın derdi, her şeyi açmak ve hiçbir şeyin durağan bir yansıtma yüzeyi veya ötesine geçemediğimiz kutsal bir zemin olmasına mahal vermeme taahhüdü ile yeni düşünce biçimleri uyansın diye onları havalandırmaktır. Bu bilimleri ve siyasi, ekonomik, sosyal vs. mefhumlara gömülü bilimsel dünya görüşlerini da içermelidir.

Bu ise beni çalışmalarıma ve kuantum fiziğiyle iştigalime ilişkin ironik bir biçimde yanlış anlaşılan şeylerden birine götürüyor. Kuantum fiziği dahil olmak üzere fizikten bahsederken genel bir kuantum fiziği anlayışına (sanki böyle bir şey olabilirmiş gibi, yok elbette!) veya rakip yorumlardan birine değinmiyorum. “Kuantum fiziğine göre” derken, kendi kuantum fiziği anlayışımdan bahsettiğimin anlaşılması önemli, bu anlayış ise açıktan siyasi bir fizik. Daha önce de bahsettiğim gibi, bu kuantum fiziğinin temel meseleleriyle ilgilenen diğer fizikçilerin tanıdığı, sadece kuantum fiziğinin materyalleriyle değil aynı zamanda da eleştirel sosyal ve siyasi kuramların materyalleriyle de çalışarak yontulan bana mahsus bir kuantum fiziği yorumu[6]. Burada önemli olan, bilimle içeri-den -veya bilimin varlığıyla- dışarıdan değil, ondan ayrılmaz bir biçimde, hep onun içerisinden kırınımsal olarak iştigal edişim. Fiziğin ve siyasetin birbirlerini nasıl besledikleriyle veya -sanki onlara sadece dışarıdan yaklaşabilirmişiz gibi, sanki (Newton usulü) birbirine seken bağlı nesnelermiş gibi- birinin diğerini belli bir mesafeden nasıl etkilediğiyle o kadar ilgilenmiyorum.  Asıl mesele baştan aşağıya nasıl birbirlerine dolanık olarak inşa edildiklerini anlamak.

Buna belki belli bir topolojik dinamizme sahip, –her bir dolanık olgunun çoktan diğerinin içinde olduğu gerçeğini göz önünde bulundurarak önem taşıyan/maddeleşen şeyle iştigal etme biçimi– bir tür içsel eleştiri diyebiliriz (ama bir nesne “-nin içsel bir eleştirisinin” olamayacağını bilerek, bunun yerine “-nin” ekinin ontolojik anlamını teslim ederek)[7]. İhtiyacımız olan düşünmemiz gereken düşünceler üzerine düşünmemize mâni olacak kadar düşüncenin temellerinin tortulaşmasına izin vermememizi sağlayacak yollar bulmak.

Bu önerinin ayrıca kurucu bir unsuru da var: örneğin, özellikle siyasi bir fizik.  


Bu yazı, Daniela Gandorfer’in Karen Barad ile röportajından alınmış ve Öznur Karakaş tarafından çevrilmiştir. Karen Barad, daha önce sitemizde yayınlanan Madde Hisseder, Acı Çeker, Özler ve Anımsar isimli röportajda yer alan eleştiri ile ilgili görüşlerinin, 2021 tarihli bu röportajda daha nüanslı, ayrıntılı ve açıklayıcı bir biçimde ele alındığını belirterek söz konusu röportajdan seçtiği bu parçaların çevrilerek eklenmesini talep etmiştir.

Kaynak: Barad, K. & Gandorfer, D. (2021). Political Desirings: Yearnings for Mattering (,) Differently. Theory & Event, 24(1): 14-66.

[1] ç.n. Karen Barad, İngilizce matter sözcüğünü hem önemli olma hem de madde ve maddeleşme anlamlarını bir arada içerecek şekilde kullanır.  

[2] Faili realizme göre, “ölçek” belli anlamlandırma, maddeleştirme pratiklerine ilişkindir. Bu belli faili kesikler de içerir; yan “ölçek” evrensel olarak verili bir şey değildir, bu elbette önemli olmadığı anlamına gelmez.

[3] Aslında içinde ayrımın yerleşik olduğu bir yöntem kullanmak, ayrılabilirliği sorgulayan kuantum fiziği anlayışımın – eleştirel sosyal ve siyasi kuramların görüşleriyle örülen feminist bir kuantum fiziği anlayışı- altını oyardı.

[4] Bir zamandır üzerine çalıştığım Marx’ın tezinin doğrudan fizik sorularıyla iştigal etmesini önemli buluyorum. Marx’ın tezi diğer eserlerine nazaran apolitik değil, hatta belki de tam aksine Marx fiziğin metafizik varsayımlarının siyaseti kavramsallaştırma biçimlerimize kayıtlı olduğunu anlıyor.

[5] Kırınım yansımadan farklı bir optiktir; yansıma (Haraway’in dediği gibi) aynalama ve aynılık ile ilgilidir. (Önden varolan) bir şeyin (yine önden var olduğu varsayılan) bir başkası ile karşılaştırıldığı analoji ve karşılaştırmalı yöntemler bu optiğe dayanır. Ancak bu metafizik önden-var olma varsayımının açılması ve sorgulanması gerekir.

[6] Barad, “Agential Realism: A Relational Ontology Interpretation of Quantum Physics,” içinde Oxford Handbook: The History of Interpretations of Quantum Mechanics, ed. Olival Freire, Jr. (Oxford: Oxford Üniversitesi Yayınları, yayına hazırlanıyor).

[7] Bu ilişkinin alışılmadık tabiatını gözler önüne sermek için buna “tuhaf topoloji” demiştim. Ona ayrıca, biraz daha net bir biçimde, kuantum alan kuramının “topolojik dinamizmi” de demiştim. Bu tanım da söz konusu ilişkiselliğin dinamik tabiatını vurguluyor.

Exit mobile version