Site icon Terrabayt

Aktarım ve Karşı Aktarım – 2


Tekrarlar ve Rastlaşmalar

Bir Başkadır dizisinde kapalı bir evren yaratılır. Tüm kişiler ve onların yaşam alanları belli belirsiz koridorlardan, aralıklardan birbirlerine açılırlar. Parodi konusu bazı Türk filmlerindeki gibi olağanüstü rastlaşmalara tanık oluruz. Bütün yaşam dairelerini kapsayan kapalı büyük bir yer içerisinde daha küçük başka kapalı mekânlar bulunur. Peri’nin anne ve babasıyla kapalı kaldığından ayrı Meryem’in Ali Sadi Hoca, erkek kardeşi Yasin ve eltisi Ruhiye ile kapalı olduğu yaşam alanları gibi… Başkasına kapalı yerlerin sakinleri birbirlerine çoğu zaman iyi gelmez, diğerinin ruhsal sorunlarına çare olamazlar; en azından onlar arasındayken “kişisel gelişim”lerini sürdüremezler. Ruhsal sıhhat veya genişlik için her koşulda bir başkasının hayat sürdüğü küredekilere temas etmeleri gereklidir. Yaşam alanlarını arada bir de olsa terk etmeyenlerin, kalıtsal hastalıklar veya akraba evliliklerinin sonucu irsi rahatsızlıklar gibi ruhi buhranları güçlenir. Başkasının yaşam küresinde ruhsal kalıtımı farklı insanlar bulunur. Onlardan etkilenmek, onlarla aktarım ilişkileri içerisine girmek ruhlar âleminde yeni gen havuzları yaratır. Bu yeni karışıma kendisini uyarlamayan bir birey daha da rahatsız olabilirken bir diğeri aynı yerde yaşam sürmekten ileri gelen kalıtsal sorunlarına çare bulabilir.

Aktarım ilişkileri, kapalı olanın bir başkasına kendisini açma biçimidir.

Bir başka ideolojinin, söylemin, haletiruhiyenin, hayat tarzının iklimini, kendine özgülüğünü taşıyan yaşam küreleri ne kadar birbirinden ayrı görünseler de, bazı eski Türk filmlerindeki gibi tekrarlar ve rastlaşmalarla birbirlerine dokunurlar. Dizideki gibi metropolde yolları türlü şekillerde kesişen insanlar, bir sanat yapıtının küçülttüğü, ideal tip gibi basitleştirip indirgediği monadlar içerisinde karşılaşıp dururlar. Karşılaştıkları büyük yere basitçe Türkiye demek de doğru olmaz. Karşılaşmalarında ortak ya da ferdi bir bilinçdışına yakalanmış gibi bazı tekrarlar icra ederler. Bu sırada Meryem’in sözde danışanı konumundaki Peri’de yarattığı gibi, kaynağı belli olmayan etkilere veya duygulanımlara sebep olurlar. Her kapalı yer ve zaman ifadesini bulduğunda bir başkasının bilinçdışı gibi işlev görür. Aynının ekonomisi içindekilerin mevcut bilgi ve görgülerine dertler de devalar da diğer kapalı yaşamların sakinlerinden gelir.

Yönetmen Berkun Oya, antagonist denilebilecek sınıflaşmaları, kanaatleri, bireyleşmeleri karşı karşıya getirerek, birinin diğerindeki yankısını büyütmeye çalışır. Başkasının dizi boyunca hem dert hem de deva, pharmakon niteliğinde bir görüngü olduğu anlaşılır; ruhsal tertibatın inşasında yer tutan gizli bir muhteva olduğu belli olur.

Aktarım ilişkileri, kapalı olanın bir başkasına kendisini açma biçimidir. Daha otoriter, söz sahibi küreler de bu sırada karşı aktarım içerisine girdiklerinde, o kadar da egemen olmadıklarını, kısmı varlıklar, tertibatlar olduklarını fark ederler. Meryem, terapileri sırasında gündelik olaylar hakkında ve konuyla ilgisiz cümleler kurarken tekrarlar içerisinden kendi özgün hayat bilgisini aktarır. Otobüslerin güzergâhları ve kalkış saatlerinden söz ederken bile böyledir. Karşılıklı aktarımın mümkün olduğu açıklık, zaman ve mekân farklarını kıran anahtarlar da benzeri tekrarlar, sürçmeler, bakışmalar, iç çekmelerle yaratılır. Süfli görünen tekrarlı cümleler paralel yaşam küreleri arasında geçişime müsait bazı kapıların, bakışmaya, göz süzmeye uygun pencerelerin, imaların dile geldiği perdelerin, temasa uygun köprülerin işaretçileridir. Ben ve başkasını karşılıklı temasa müsait kılan böyle aralıklarda kimse diğerine göre daha ayrıcalıklı, daha egemen bir yer işgal etmez. Aktarım ilişkilerinin zemini ve zamanında her yaşam küresi diğerine öğretisini, kendine özgü bağlamını konukseverce açabilir; saatler karşılıklı yeniden ayarlanır. Yüreğini açmak için bir terapiste de danışmak gerekmez; Ali İhsan Hoca’nın karavanıyla konakladığı yere yolu düşen adama en saklı hikâyesini açması gibi.

Tekrarlar ve rastlaşmalar benim kendisiyle aynı kalma isteğindeki şuurumu aşan bir yaşam küresinin, bir başka kapanımın, bir diğer akrabalık ilişkisinin yankıları gibi anlaşılabilir. Tekrar, benim ruhsal aygıtımdaki sınırlara dokunmamın bir belirtisi sayılabilir. Olağan koşullarda nesnesiz, nedensiz olabilen takıntılı tekrarlar dizide olduğu gibi bazı aşina bağlantılara tercüme edilebilir. Yeni akrabalık bağları içerisinde tesadüf ile zorunluluk bir çevrimde buluşur, ayrımsızlaşır. Meryem Peri’ye terapi için gelir, Peri Melisa ile tesadüfen arkadaş olur, Gülbin Peri’nin terapistidir, Sinan Gülbin’in sevgilisidir, Meryem Sinan’a temizliğe gider, Meryem’in Sinan için severek yaptığı kekleri Sinan’ın bir başka sevgilisi Melisa yer, Meryem Melisa’yı dizilerde imrenerek izler. Böyle ince çizgilerle çizilmiş geçişler üzerinden sadece büyük kapanımlar değil, birbiriyle karşılaştırmanın mümkün görünmediği bireyler de kesişirler. İlk kez romantiklerin bizlere öğrettikleri, “her şeyin her şeyle bağlantısına” dair küçük bir evren kurulur. Ben ve başkası, hep bu kadar görünür olmasa da zaten bir şekilde zaman ve mekân boyutunda birbirine dokunurlar. Jung’un dile getirdiği gibi, Afrika’da rüya gören bir çocuğun çok uzak zamanlar ve coğrafyalarda bir başkasının hayatından etkilenmesi, esinlenmesi gibi, bir metropolde farklı yaşam küreleri, tuhaf görünen tekrarların ve rastlaşmaların birleştiği ortak bir bağlamın sakinleri olabilirler.

Aile Üçgeni

Bir Başkadır dizi kadrosunun tümü bir aile yapısı içerisinde resimlenir. Herkesin ya içerisinde olduğu ya da geçmişte yer aldığı bir ailenin onlarda yarattığı etkileri ayırt ederiz. Büyük sınıfsal veya ideolojik yapıların yanında ve onlardan çok önce aile içi karmaşık dramlar ruhsal gelişimi bütünler. Çocuğun, anne ve babanın köşelerinde durduğu bir üçgenin içerisinde Oedipus karmaşasının değişkelerine tanık oluruz. Özellikle Peri, Gülbin ve Sinan, doğrudan bu üçgen içerisinde büyümüş olmanın izlerini taşırlar. Önce bir aile içerisinde kapalı kaldıktan sonra daha büyük kapanımlara doğru yer değiştirirler. Ama her seferinde evlerindeki kapanımı metaforik veya metonimik düzeyde sürdürürler. Evinde olan bitenlere tepki duyarak büyüdüyseler, daha büyük ama daha seyrek yerleştirilmiş nesnelerden kurulu diğer kapalı yerlerde de benzer meyiller gösterirler. Aile içerisinde şekil almış nesne ilişkileri sonradan farklı bağlamlar ve muhtevalarla ama benzer biçimlerde tekrar eder.

Herkes zamanında farkına varmadan benzer aileleri bir araya getiren bir söyleme, ideolojiye, sınıfa, akrabalık bağlarına kaydolur. Bu durumda bireylik, ferdi irade veya kişisel gelişimler kişiyi aşan kapanımlara teslim olur; fark ortak olana yenik düşer.

Peri, Gülbin veya Sinan ailelerine tepkiyle var olurlar ama temel duygu ve düşüncelerini de bu üçgende başlarına gelen türlü etkileşimlere borçlu oldukları ortaya çıkar. Peri ve Gülbin uzmanlıkları gereği ruhçözümlemeleri yapsalar da herhangi bir başkasından daha fazla bir kendilik şuuru sergilemezler. Fakat bir başkasıyla karşılaşmaları sonucunda kendi temel dinamiklerini anlamaya başlarlar. Peri Meryem ile Gülbin de Peri ile rastlaşmasında karşı aktarım yoluyla aile üçgenlerinde başlarına gelen küçük büyük etkileri fark etmeye başlarlar. Sinan ise Gülbin’in kendisi hakkındaki menfi düşüncelerine kulak misafiri olunca bir çeşit gerileme hali içerisine girer. Kadınlarla münasebetlerindeki sorunların belli belirsiz de olsa kaynağını annesiyle ilişkisinde görmesinden olsa gerek, olay yerine döner ve uzun zaman sonra annesini ziyaret eder. Ama çok geçmeden yeniden onunla ilişkilerindeki kararsızlık ve tutarsızlıklar içerisine düşer. Sinan’ın aile üçgeninde başına gelenlerin etkileri daha katmanlıdır. Hem olumsuz nesne ve kendilik ilişkileri içerisinde büyümüş gibidir hem de sonradan Peri ve Gülbin gibi durumuna ilişkin düşünümsel bir bakış geliştirebilecek melekeye sahip değildir. Kendisine dönüp bakabilen birisi olmaktan uzak olması nesnesiz ve nedensiz görünen karmaşa, öfke veya kaygılar içerisine girmesine sebep olur. Oysa Peri ve Gülbin Oedipus sahnesinde başlarına gelenleri sonradan bazı karşılaşmalar içerisinde yeniden okuma imkânına kavuşurlar. Ama bu imkânlar onların analist olmalarından ileri gelmez. Meryem de Peri’yle karşılaşması ertesinde kendine özgü üçgende yaşananlara belli bir açıdan bakmaya başlar.

Günah duyusu başkasının aynı olanla çatışabilecek bir güç konumu edinmesinin işaretidir.

Aile içi ilişkilerde olan biten sonradan evin dışında da devam eder. Bu sebeple Sinan gibi özgür ilişkiler kuran birisi de bir yere kapanmış olmanın izlerini sergiler. Herkes zamanında farkına varmadan benzer aileleri bir araya getiren bir söyleme, ideolojiye, sınıfa, akrabalık bağlarına kaydolur. Bu durumda bireylik, ferdi irade veya kişisel gelişimler kişiyi aşan kapanımlara teslim olur; fark ortak olana yenik düşer. Aile, cemaat, sınıf, söylem tertibatları kişisel iradelerin üzerinde ve onlara rağmen çalışır. Birey, Sinan veya Peri gibi özgür kararlar içerisinde rahat bir hayat sürüyor görünse de, bir üst belirlenim içerisinde var olabilir. Onların sözde serbestliklerini bozan bir karşılaşma sonrasında ne kadar bağımlı oldukları yüzeye çıkar. Serbestliğin veya bağımlılıkların kaynağı bir başkasıyla yüzleşmeleridir. Farklı ailelerden veya ideolojilerden, söylemlerden gelenlerin diğerindeki boşlukları aktarım ilişkileri yardımıyla doldurması veya yeni boşluklar açmasıyla ruhsal yapılar dalgalanmaya, nadiren de olsa değişmeye başlar.

Yönetmen Berkun Oya, antagonist denilebilecek sınıflaşmaları, kanaatleri, bireyleşmeleri karşı karşıya getirerek, birinin diğerindeki yankısını büyütmeye çalışır. Başkasının dizi boyunca hem dert hem de deva, pharmakon niteliğinde bir görüngü olduğu anlaşılır; ruhsal tertibatın inşasında yer tutan gizli bir muhteva olduğu belli olur. Ama aşinalıktan uzak böyle bir ilişki genelde iki tarafa da iyi gelir. Ailelerin, ideolojilerin, söylemlerin bizlere neyi teklif veya tembih ettiğinden bağımsız olarak başka ilişkiler aynılığın ekonomisini bozabilir. Böyle bir ilişki Meryem’in başına gelen gibi günah gibi de yaşanabilir. Bu sebeple terapistle yaşadıklarını kendine saklar, Ali İhsan Hoca’ya anlatmaz ve ilk kez ondan bir şeyler gizler. Günah duyusu başkasının aynı olanla çatışabilecek bir güç konumu edinmesinin işaretidir. Ama gerçek iyileşmenin müjdecisi de böyle bir günah hissi olabilir.

Bir aralıktan ve hatta uçurumdan, yarık üzerinden bir başkasıyla kurulan ilişkilerde aynı kalmanın artık mümkün olmadığı belli olur. Başkasıyla yüzleşmeler dışarıdakinin nazarının, dokunuşu veya sözünün ne kadar kurucu kıymette olduğunu da gösterir. Aile, ideoloji, sınıf veya söylemlerin hiçbir zaman kırıksız, boşluksuz olmadığı ortaya çıkar. Aile duvarlarında dışarıdakinin suretini görmeye, yüzleşmeye açık pencereler, kapılar, geçirgen pervazlar, eşikler olduğu belli olur. Farklı aileler, akrabalık ilişkileri, bireylerle karşılaşanlar kendi hafızalarında yer etmiş kayıp suretlerle yüzleşirler. Ama bazen de Sinan gibi bu kırıklara düştüklerinde bir zamanlar sefasını sürdükleri hayatları çekilmez olabilir.


 

Exit mobile version